1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ABD'nin G-8 hesapları

Rolf Wenkel / DW11 Haziran 2004

ABD’de yapılan G-8 Zirvesi sona erdi. Zirveye, Irak karar tasarının BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilmesinin rahatlığı yansıdı. ABD’nin lüks tatil adası Sea Island’da yapılan zirvede liderler, Arap dünyası ile diyaloğa hazır oldukları sinyalini verdiler. Evsahibi ABD Başkan George Bush’un, zirveden elde etmeyi umduğu sonuçlar ise başkaydı. DW’den Rolf Wenkel’in yorumu...

https://p.dw.com/p/Aa34

Şimdiye kadarki G-8 zirvelerine evsahipliği yapan her ülke, bu konumunu kendisinin önem verdiği konuyu toplantı gündeminin üst sırasına koyma konusunda avantaj olarak kullandı. İki yıl önce Kanada’da da öyleydi, şimdi de öyle. Kanada’nın o zamanki Başbakanı Jean Cretien, Afrika ve kalkınma yardımı politikasını önplana çıkarmaya çalışmıştı.

Geçen yılın evsahibi Fransa’nın Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın favorisi de Amerikan modeli turbo kapitalizme karşıt başka bir model geliştirmeydi. Ancak G-8 zirvelerine ev sahipliği yapan liderlerin hesabı her zaman çarşıya uymadı.

Örneğin Evian’da, Başkan Bush’un, Chirac’ın planlarını altüst ederek zirvenin dümenini kendi istediği yöne çevirmesi 24 saat bile almadı. Bush’un, bu zirvedeki amacı, iki büyük nükleer gücün, İran ve Kuzey Kore’nin resmen uyarılması, uluslararası terörle mücadelenin yoğunlaştırılması ve G8 ülkelerinin Irak’ın yeniden imarı konusunda yükümlülük üstlenmeleriydi.

Bush, G-8 ülkelerine bu sefer ise Amerikan modeli demokrasiyi, İslam dünyasına adapte edecek bir Ortadoğu girişimini kabul ettirmeyi hedeflemişti. Ama evsahibinin hesabı bu kez de tutmadı.

ABD’nin müttefiği Suudi Arabistan sözkonusu planı, ”içişlerine uygunsuz biçimde karışma girişimi” olarak niteleyerek sert bir tavırla geri çevirdi. Sekizler Grubu’nun yedi üyesine de diplomatik olmaktan uzak girişimi mümkün olduğunca kurtarmak düştü.

Şimdi, girişim üzerinde uzlaşıya varılan son halinde, Ortadoğu ülkelerine siyasi diyalog ve reform süreçlerinde uzun süreli ortaklık teklif ediliyor. Planda, bakanlar düzeyinde periyodik görüşmeler, bölge ülkelerine bağımsız seçimler, okuma-yazma seferberliği ve öğretmenlerin eğitimi konusunda destek sağlamak öngörülüyor. Girişimin en önemli noktası da dış ülkelerin kendi modellerini zorla kabul ettirmeye çalışmayacağı güvencesini vermesi.

Gelinen bu noktanın iki boyutu var. Birincisi dünyanın en güçlü siyasetçisinin, kendisinden daha ihtiyatlı yedi devlet adamı tarafından gerçekliğe geri döndürülebilmesi. İkincisi bir ekonomi zirvesinin, katılımcıların kendi öncelikleri ve burnu havada tavırları için uygun bir platform olmadığını ortaya koyması.

Almanya Başbakanı da bunu anlamak zorunda kaldı. Schröder’in petrol fiyatlarının yükselmesine sebep gösterdiği spekülatörlere yönelik sözleri, Almanya’da taraftar toplamış olsa da Sea Island’a yansımadı. Bunun bir nedeni, petrol fiyatlarının ekonomisi büyümekte olan Çin ve diğer Doğu Asya ülkelerinde artan talebe bağlı yükselmesi.

Diğeri ise bilinçli sanayi ülkelerinin, petrole 30 yıl öncekinin tersine artık çok da bağımlı olmaması. Schröder’in bahsettiği spekülatörler de kendilerini petrol fiyatlarındaki iniş ve çıkışlara karşı güvence altına almak isteyen işadamlarından başkası değil. Schöder, petrol fiyatlarındaki artışın yüzde 60’ının spekülatif olduğunu iddia etmişti. Anlaşılan bu sözlerin dayanağı bir sır olarak kalacak.