1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ahmet Altan: Zekadan yoksun bir iddianame

22 Haziran 2017

Gülen yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında yargılanan Ahmet Altan, hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteyen savcının hazırladığı iddianame için "zekadan ve hukuktan yoksun" ifadesini kullandı.

https://p.dw.com/p/2fD4l
Türkei Ahmet Altan
Fotoğraf: picture alliance/Photoshot

İstanbul 26'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve aralarında tutuklu gazeteci yazarlar Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ın da bulunduğu medya mensuplarının yargılandığı davanın dördüncü duruşması yapıldı.

Kimlik tespiti ve hakkındaki iddianamenin okunmasından sonra Ahmet Altan'ın savunması alındı. Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlantı kurularak savunması alınan Altan sözlerine; "Sayın Yargıç, iddianame olduğu ileri sürülen, zekadan ve hukuktan yoksun, ağırlaştırılmış müebbet gibi heybetli bir cezayı taşımaya mecali yetmeyen bu cılız metin ciddi bir savunmayı asla hak etmiyor" diyerek başladı.

"Karmakarışık bir yalan çorbası" olarak tanımladığı iddianamede tanıklığına başvurulan kişilerin verdiği ifadeleri yalanlayan Altan, "Darbeyi yönettiği iddia edilen adamları tanıdığı iddia edilen adamları tanıdığımıza dair ilk tanıklık... Bu Nurettin Veren, Alaattin Kaya'nın benimle, Mehmet Altan'la, Nazlı Ilıcak'la Fethullah Gülen arasındaki ilişkiyi sağladığını ve bizim Alaattin Kaya ile sık olarak görüştüğümüzü bildiğini söylüyor. Dikkat edin, 'bildiğini' söylüyor. Mehmet Altan'la benim 10 yıllık telefon kayıtlarımızı incelemişler ve Alaattin Kaya'yla görüşmelerimizin yekûnunu da çıkarıp iddianameye koymuşlar. Biz 'sık sık görüştüğümüz' söylenen Alaattin Kaya ile 10 yılda kaç kere görüşmüşüz, biliyor musunuz? Mehmet Altan 10 yılda sadece bir kere görüşmüş Kaya ile. O da 2008 yılında. Ben de sadece iki kez, 2010 ve 2012 yılında konuşmuşum. Daha sık görüştüğümüz bir adam da olabilirdi, bu herhangi bir suçun kanıtı olmazdı. Ama suç olmayan bir eylem hakkında söyledikleri bile yalan" dedi.

Dumanlı ile olan arkadaşlığını anlattı

Ahmet Altan savunmasında, Gülen yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında aranan gazeteciler Önder Aytaç ve Ekrem Dumanlı ile olan bağlantılarını ise şöyle aktardı:

"Ben Önder Aytaç'la karşılaştığımda AKP hükümetinin danışmanı ve Polis Akademisi'nin öğretim görevlisiydi. Bana Taraf gazetesinde yazmak istediğini söyledi. Ben de mümkün olduğunca geniş yelpazeli bir yazı kadrosu istediğimden 'Olur' dedim. Savcının, beni darbeyle ilişkilendirmek için adını iddianameye yazdığı Önder Aytaç, benim işine son verdiğim sanırım tek yazar. 'Apo idam edilsin" dediği için yazılarına son verdim. Taraf gazetesinde her görüşe yer vardı ama insanların ölümünü, öldürülmesini, devletin cinayet işlemesini isteyenlere yer yoktu. Üçüncü isim de Ekrem Dumanlı. Şimdi benim Alaattin Kaya'yla, Önder Aytaç'la bir ahbaplığım yoktur ama Ekrem Dumanlı'yla vardır. Ekrem, edebiyattan, sinemadan, bokstan, futboldan, benim de sevdiğim bu konulardan anlayan ve hoşlanan bir gazetecidir. Onunla sohbet etmekten her zaman hoşlandım. Bir iki kere buluşup yemek yedik, bir kere de beraber Beşiktaş maçına gittik. Ekrem Dumanlı'yla telefonda konuştuğum için üç müebbedi hak ediyorsam, Beşiktaş maçına gittiğim için herhalde elli kere falan müebbedi hak ediyorumdur. Biz konuştuğumuzda ben Taraf gazetesinin genel yayın müdürüydüm, Ekrem de Zaman gazetesinin genel yayın müdürüydü. Ben o sıralarda sadece Zaman'ın değil, Sabah'ın, Star'ın yöneticileriyle de konuşuyordum."

"Demirel ve Mursi kendi getirdikleri generaller tarafından devrildiler"

Altan, savunmasının öğleden sonraki bölümünde, "Bir siyasi iktidar meşruiyetini ve gücünü halktan ve hukuktan alır. İşleri ellerine yüzlerine bulaştırmaya, bu durumu saklamak için baskı yapmaya ve bu baskı için de askeri kullanmaya kalktıklarında darbe olur. Bu, her zaman böyle olmuştur. 1960'ta da böyle oldu, 70'te de, 80'de de… Siz hukukun dışına çıkıp askerin silahı ile iktidarınızı pekiştirmeye kalktığınızda, asker de 'İktidar benim silahımın ucunda duruyorsa, o zaman o silahı tutan güç olarak o iktidarı ben hak ediyorum' der ve darbe yapar. Demirel kendini güvenceye almak için Kenan Evren'i, Mursi kendini güvenceye almak için Sisi'yi genelkurmay başkanı yaptı. İkisi de kendi getirdikleri generaller tarafından devrildiler"  dedi.

"Bir sivil iktidarı bu açık tehlikeye karşı uyarmak nasıl suç oluyor?" diye soran Altan, "Nasıl darbecilik oluyor? Akıldan, mantıktan, hukuktan kopmadan bunu açıklayabilecek kimse var mı? Hepsi de hakkı, hukuku, adaleti, dürüstlüğü, şeffaflığı savunan cümleler. Şu anda Türkiye'de savunulması en tehlikeli olan, siyasi iktidarın yok etmek için çırpındığı değerler bunlar" ifadesini kullandı.

"Tipik bir AKP dönemi savcısı"

Altan, 14 Temmuz'da katıldığı televizyon programında yaptığı açıklamalara iddianamede yer veren savcıyı da şu sözlerle eleştirdi:

"Şimdi gelelim savcının bu konuşmayı suçlamak için yazdığı sonuç bölümüne. İlk cümlesine bayıldım. Çaresizlikten aklı karışmış bu savcı, bende bazen bir acıma ve sempati duygusu uyandırmıyor da değil. Savcı, bizi programda 'Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet üyeleri hakkında tehdit ve hakaretvari söylemlerde bulunmakla' suçluyor. Anlatımın kusuruna bakmayın. Anadilini düzgün kullanamadığı için cümleyi böyle yazmış."

"Bizim Erdoğan'ı ve hükümeti tehdit edecek bir güce sahip olduğumuzu düşünmesi çok sevimli değil mi gerçekten? Adamlar hukuk falan tanımadan bizi sallasırt edip hapse atmışlar, savcı 'Bunlar Erdoğan'ı tehdit ediyorlar' diyor. Nasıl tehdit ediyorum ben Erdoğan'ı? 'Hukuk vardır' diyerek mi? 'Böyle giderse seçimi kaybedeceksin' diyerek mi? Nasıl tehdit ediyorum?" diye soran Altan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gerçekten benim onları tehdit edecek bir güce sahip olduğumu düşünüyorlarsa, benden bu kadar korkuyorlarsa, bunu eğlenceli bulurum doğrusu, onu da söyleyeyim. Bunu eğlenceli bulmayacak birinin çıkacağını da sanmıyorum. Bir de şu 'hakaretvari söylemler' lafını çok sevdim. Ne demek 'hakaretvari' sayın yargıç? Bu kavramın yasalardaki karşılığı ne? Eğer hakaret ettiysem, 'hakaret' demesi gerekir, ki bu eylemin ceza kanununda başka bir maddesi var zaten. Darbecilikle ilgili bir suç değil. 'Hakaret' demiyor. Belli ki hakaret etmediğimi o da görüyor. Peki, 'hakaretvari' demek sert eleştirmek mi? Eleştirmek suç değil. E, bu 'hakaretvari' ne demek? Suç uyduracağım derken savcının aklı iyice karışmış gözüküyor. Sonra diyor ki, 'Bu siyasi iktidarın yaptıkları iş ve işlemlerin hukuka aykırı olduğunu söylüyorlar'. Bu siyasi iktidarın hukuka aykırı işler yaptığını söylüyormuşuz. Evet, aynen öyle söylüyorum. Bir siyasi iktidarın hukuksuz işler yapmasını eleştirmek, 'Yapma' diye uyarmak suç mu? Darbecilik mi? Uyarmayalım mı iktidarı? Savcı, 'Uyarmayın, eleştirmeyin, konuşmayın' diyor. Savcının bunu söylemeye hakkı yok. Benim iktidarın hukuksuzluklarını eleştirmem savcıyı hiç ilgilendirmez. Onun işi iktidarın hukuksuzluklarını izlemek, soruşturmak, kanıt bulduğunda dava açmak. O, hukuksuzluğun değil, hukuksuzluğu eleştirenlerin peşine düşüyor. Tipik bir AKP dönemi savcısı."

"Amaç bütün toplumu korkutup sindirmek"

Savunmasında, "Erdoğan'ın 'Allah'ın bir lütfu' dediği 15 Temmuz darbe girişimi, AKP ve onun savcıları tarafından bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Sadece biz değil, muhalefet eden herkes saçma sapan gerekçelerle hapse atılıyor" diyen Altan, şu ifadeyi kullandı:

"Amaç, bizi susturmak değil sadece. Sesimizi duyurabileceğimiz, politik görüşlerimizi dile getirebileceğimiz bir mecra da yok zaten. Amaç, biz ve bizim gibi insanlara uygulanan hukuk ve mantık dışı şiddetle bütün toplumu korkutup sindirmek. Ama bu amaçlarına ulaşamadılar. Referandum sonuçları, bu amaçlarına ulaşamadıklarını, toplumu korkutamadıklarını herkese gösterdi. Bu utanç verici davalarla Türkiye'yi dünyaya rezil ettiler, koca ülkeyi dünyanın şamar oğlanına çevirdiler. Tek sonuç bu oldu."

"Gezi'yi desteklerdim"

Yaptığı savunmada Gezi olaylarına da değinen Altan, "O dönemde Taraf'ta yazmıyordum ama yazsaydım kesinlikle Gezi'yi desteklerdim. Gezi olaylarının devletin ve halkın vicdanına seslenen bir hareket olduğuna inanıyorum. Devletin vicdanında, eğer öyle bir vicdan varsa, Gezi kendine bir yer bulamadı ama halkın vicdanında bir yer buldu. Örgütsüz, lidersiz, halkın içinden kabaran, zeki, cesur ve barışçı bir hareketti. Tarihimizde bir örneği de yoktur bildiğim kadarıyla" dedi.

© Deutsche Welle Türkçe

DHA,CÖ/BK