1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Alman bankaları krizin eşiğinde mi?

28 Eylül 2016

Almanya'nın en büyük bankası Deutsche Bank ile ilgili endişeler büyüyor. Banka yetkilieri devlet yardımına ihtiyaçları olmadığını açıklarken, bankaların durumunun yeni bir krizin habercisi olabileceğine dikkat çekiliyor.

https://p.dw.com/p/2QgvK
Zentrale der Deutschen Bank Frankfurt am Main
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/A.Dedert

İfo Enstitüsü Başkanı Clemens Fuest büyük Alman bankalarının kötü durumda olmasının kriz riskini büyüttüğünü söyledi. Bankalara sert sermaye kuralları uygulanmasını talep eden ekonomist Fuest ‘siyasetin çözmeyi başaramadığı finans krizinde bankaların öz sermayesinin yetersiz kalmasının önemli rol oynadığını' belirtti. Clemens Fuest ödenmiş sermayenin bilanço toplamının en az yüzde 8'i kadar olması gerektiğini ve ‘aksi takdirde krizdeki bankaların zararı kendi imkânlarıyla karşılayamayacağını ve kapanmasının ceremesini vergi mükellefinin çekeceğini' söylerine ekledi.

Amerika arayı açıyor

Dünyanın en büyük 5 yatırım bankası arasında Avrupalı kuruluş kalmadı. İlk beşin hepsi Amerikan: JP Morgan, Goldman Sachs, Citigroup, Bank of America ve Morgan Stanley: Avrupa bankaları geriliyor. Geçen yıl 3'üncü sırada yer alan Deutsche Bank 6'ncılığa düştü. Yönetim kurulu başkanı John Cryan'ın bankanın tepeden tırnağa yenileneceğini duyurmasına rağmen Deutsche Bank krizden kurtarılamıyor.

Deutsche Bank yılın ikinci çeyreğinde çok az kâr edebildi. Postbank'ın satışı şirkete pahalıya mal oldu. Hileli ipotek işlemleri yüzünden ABD'de 14 milyar dolarlık para cezasına çarptırılması beklenen bankanın hisse senetleri hızla değer kaybediyor.

Ancak tek sorunlu banka Deutsche Bank değil. Almanya'nın en eski bankacılık kuruluşlarından Commerzbank da yıllardır krizde. Kârı erimeye yüz tutan Commerzbank'ın 9 bin personelin işine son vereceği söylentileri dolaşıyor. 2008 yılında finans krizinin patlak vermesinden sonra Batı bankacılığının iki sınıfa ayrıldığı görülüyor.

Avrupa bankaları kârlılıkta geriye düştü

Amerikan bankaları kârlarını kriz öncesinin üzerine çıkarırken, Avrupa'daki birçok banka sekiz yıldır durumunu düzeltemedi. EY adlı danışmanlık şirketinden Dirk-Müller Tronnier ‘düşük faizlerin, sert kuralların ve öncelikle Güney Avrupa'daki bankaların bilançosunu bozan borç yükünün Avrupa bankalarının geleceğe dair plan yapmasına imkân tanımadığını' söylüyor.

Danışmanlık şirketi EY tarafından yapılan araştırma kıtalar arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor. 2012 yılından bu yana ABD'nin en büyük 10 bankası toplam 468 milyar euro kâr etmiş. Avrupa bankalarının toplam kârı ise 98 milyarda kalmış. Bu bankalar arasında krizdeki Royal Bank of Scotland ve Barclays, İsviçreli UBS, İspanyol Santander ve Alman Deutsche Bank da bulunuyor.

Yıllardır Avrupalı rakiplerinden çok daha fazla para kazanan Amerikan bankaları bu yılın ilk yarısını 47 milyar euroluk kârla kapattı. Bir yıl öncesine kıyasla yüzde 20'lik gerileme söz konusu olsa da Avrupa'nın en büyük bankalarının aynı dönemdeki toplam kârı 22 milyar euroda kalmış. Bankanın güç potansiyelinin göstergesi sayılan bilanço toplamı da düşüyor. Krizlerde emniyet kemeri görevi gören ödenmiş sermaye açısından da Avrupa bankaları daha kötü durumda. Toplam borsa değerleri de Amerikalı rakiplerinin yarısını bile bulmuyor.

Amerikan bankalarının rekabet avantajı

Amerikan bankalarının durumunun neden bu kadar iyi olduğuna gelince. Frankfurt School of Finance öğretim üyesi Profesör Martin Hellmich bankacılık piyasaları arasında önemli farkların bulunduğunu ve ABD'deki 6 büyük bankanın bütün bankaların bilanço toplamındaki payının yüzde 50 olduğunu söylüyor. Avrupa bankacılık piyasası ise küçük dilimlere ayrılmış. Almanya'daki tasarruf kasaları ile kooperatif bankalarının bolluğu bütün bankaların piyasa payını küçültüyor.

Ödenmiş sermaye kârlılığında Almanya Euro Bölgesi sonunculuğuna düştü. Amerikan bankalarının düşük faizlerden Avrupalı rakipleri kadar etkilenmemesinde müşteriden yüksek harç ve ücret isteyebilmesi de rol oynuyor.

Finans krizinden sonra Amerikan bankaları yaralarını daha iyi sardı. Yüzlerce bankanın iflasına göz yumuldu ve büyük bankalar da öz sermayesini arttırmak zorunda bırakıldı. Amsterdam Üniversitesi'nin araştırmasında Euro Bölgesi'nde benzeri adımların atılmamış olması eleştiriliyor. Ayrıca Amerikan bankaları para cezalarını zamanında ödeyerek bu faslı daha erken kapattı. Başta Deutsche Bank olmak üzere Avrupa bankalarını bekleyen cezalar ise kârı düşürüyor.

Kredi mekanizması işlemiyor

Avrupa'daki banka kurtarma operasyonlarında milli çıkarlara göre hareket edildi. Gerçi devlet milyarlar harcayarak bankalara yardımcı oldu ama bilançolardaki karşılıksız varlıklar ayıklanmadı. Tampon sermaye kurallarına uyabilmek için bankalar şirketlere verdiği krediyi azaltıp bilançolarını devlet tahvilleriyle doldurdu. Risksiz sayılan tahviller finans krizi sırasında Güney Avrupa ülkeleri tökezlemeye başladığında bankaları zor duruma soktu. Amsterdam Üniversitesi'nin analizinde bankaların tahvil yönetiminin ekonomik gelişmeye doğrudan olumsuz etki yaptığına da yer veriliyor.

Büyük Avrupa bankalarının krize yakalanma yatkınlığı konjonktür açısından da ABD'dekinden çok daha fazla risk yaratıyor. Amerikan şirketleri finansman ihtiyacını borsadan karşılarken, Avrupa'nın küçük ve orta ölçekli şirketleri banka kredileriyle ayakta durabiliyor. Profesör Hellmich ‘bankaların kredi açma imkânının sınırlı olmasından kaynaklanan zaafının Avrupa ekonomisi açısından dezavantaj olduğunu' söylüyor. Finans sektörünün toplam gayrı safi hasıla içindeki payının ABD'ye kıyasla daha büyük olması da Avrupa'nın dezavantajları arasında yer alıyor. Danışman Müller-Tronnier ‘Avrupa bankalarının henüz düze çıkamadığını ve Avrupa bankacılığının çaplı bir küçülme sürecinden geçeceğini' söylüyor.

© Deutsche Welle Türkçe

DW, dpa/AG,BÖ