1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Almanya'da işkence tartışmaları

Peter Phillip / DW24 Mayıs 2004

Demokratik ülkelerin temel ilkelerinden biri işkencenin, yani bir kişiden bilgi almak ya da yaptığını itiraf ettirmek amacıyla şiddet kullanımının reddidir. Bununla birlikte işkencenin hiç kullanılmadığı ülke yok gibi, örneğin Soğuk Savaş sırasında karşı tarafın ele geçirilen ajanlarından bilgi almak için şiddete başvurulduğu biliniyor. Bunun dışında tutuklulara şiddet uygulamanın demokratik ülkelerde de var olduğu biliniyor. Yeni olan şu sıralar batılı ülkelerde örneğin, ABD ve Almanya’da işkencenin gerekliliği konusundaki tartışmalar. Gerekçesi de batılı demokrasilerin, köktendinci teröre karşı çaresiz olduğu. DW’den Peter Philipp, Almanya’daki işkence tartışmalarına

https://p.dw.com/p/Aa3a

karşı çıkıyor...

"‘İnsan onuruna dokunulamaz. Devlet insana saygı ve onurunun korunması için gerekli tüm önlemleri alır.‘ Bu madde Alman Anayasası‘ndan. Almanya, ayrıca BM’nin İnsan Hakları Bildirgesi‘ni imzalayan bir ülke olarak bildirgenin 5‘inci maddesinde yer alan işkence yasağını kabul eder. Bu yüzden de şu sıralar terörle ilgili tartışmalarda işkencenin gündeme gelmesi herkesi çok şaşırtıyor.

Münih’deki Alman Ordu Üniversitesi’nden Profesör Michael Wolfsohn’un, bir televizyon programında ‘teröristlerden centilmence bilgi almaya kalkışırsak, terörle mücadelede başarılı olamayız‘ demesi büyük yankı uyandırdı. Politikacılar, insan hakları savurucuları ve hukukçular, bu fikirlere sahip olan bir profesörün Alman askerlerini eğitmesinin sakıncalarını öne sürerek Wolfsohn’un görevinden ayrılmasını istediler.

Savunma Bakanı Peter Struck’un yaptırdığı inceleme sonucu, ifadesinin Prof. Wolfsohn’un görevden alınmasına yetmeyeceği anlaşıldı. Ve tabii kendisi de derhal ‘her türlü işkenceye karşı olduğunu‘ söyleyerek yanlış anlaşıldığını ileri sürdü.

Konu böylece Wolfsohn için kapandı, ama Almanya’da işkence üzerine tartışılmasının yankıları hala sürüyor. Irak’tan gelen görüntülerle sarsılan toplum, bu kez de Brandenburg Eyaleti‘ndeki bir cezaevinde işkence yöntemlerine başvurulduğu haberi ile şoka girdi.

Söz konusu cezaevindeki görevli personelin tutuklulara muamelesi bir kişinin ölümüne yol açmıştı. Geçen yıl Köln’de gözaltına alınan bir kişinin polisin darbeleri sonucu yaşamını kaybetmesi de unutulmadı. Her iki durumda da sistematik ”işkence” söz konusu değildi, ama sorumlular sadistçe davranmışlardı. Kuşkusuz bu tür davranışlar da ”işkence” gibi yasak.

Ne yazık ki Avrupa tarihine baktığımızda da işkence konusunda övünülecek bir geçmişten söz etmek mümkün değil. Orta Çağ’da kilisenin istediği gibi yaşamayan kadınların cadı oldukları gerekçesi ile yakıldıkları dönemde, söz konusu kişinin itirafı gerekli olduğu için önce işkence edilir, itiraf sonrası yakılırlardı. Daha sonra 20. yüzyılda da muhalifleri ya da eleştirmenleri itirafa zorlamak için işkence kullanıldı.

Çok gerilere gitmeden bugünkü Almanya’dan bir örnek de verilebilir. Geçen yıl bir bankacının oğlunu kaçıran kişi polis sorgusu sırasında şiddet kullanmakla tehdit edildi. Üstelik sonradan polisin bunu kaçırılan çocuğun artık yaşamadığını bildiği halde yaptığı anlaşıldı. Söz konusu polis yetkilisinin tutumunu savunması o dönemde de tartışıldı. Kimilerine göre bazı durumlarda ”işkence tehdidi” doğru olabilirdi.

İnsan hakları savunucuları ile hukukçuları korkutan tartışmanın bu noktaya gelmiş olması. İşkencenin toptan reddi ilkesinden bir kez vazgeçildi mi, işin nereye varacağını kimse bilemez. BM İnsan Hakları Bildirgesi bu konuda tartışmaya yer bırakmıyor. Başka insanların yaşamını kurtarmak için bile bir insanın bir diğerine işkence uygulaması kabul edilemez. Aksi, Orta Çağ’a ya da diktatörlüğe geri dönüş olur."