1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Analiz: Türkiye ekonomisini neler bekliyor?

28 Mayıs 2020

TRT’ye konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisi için pembe tablolar çizdi. Peki Albayrak’ın öngörüleri ne kadar gerçekçi? Hangi sektörü, ne bekliyor? Erdal Sağlam’ın analizi...

https://p.dw.com/p/3cv2k
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak
Hazine ve Maliye Bakanı Berat AlbayrakFotoğraf: Imago Images/Depo Photos

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak geçtiğimiz Çarşamba gecesi TRT’de katıldığı programda ekonomi alanında pandemiden çıkış için düşündükleri çözümlerin ipuçlarını veren açıklamalar yaptı. Konuşmaya genel olarak bakıldığında, Haziran'dan itibaren ekonominin canlanabilmesi için iç talebi artıracak çözümler arandığı anlaşılıyor. İç talebi artırarak son aylarda yaşanan daralmaların aşılmasını planlayan hükümetin, sermaye hareketlerinde son dönemde gittiği kısıtlamalara devam edeceği anlaşılıyor. Yüklü dış borç geri ödemelerinin olduğu önümüzdeki süreçte, döviz kaynağı yaratmadan büyümenin nasıl sağlanacağı ise belirsizliğini koruyor.

Açıklanan devlet yardımındaki “çarpan etkisi”

Bakan Albayrak, geçtiğimiz süreçte 260 milyar lirayı geçen bir destek paketikullandırdıklarını söyledi. Bakan çarpan etkisiyle 600 milyara yakın, gayri safi milli hasılanın yüzde 10-11'i oranında önemli bir paket olduğunu söyledi. Bakan'ın açıkladığı rakamlara ilişkin detayların -iktisatçıların taleplerine rağmen- şeffaf biçimde verilmediğine dikkat çekmek gerekiyor. Eğer 260 milyar TL verildiyse bile bunun ne kadarının doğrudan yardım olduğu, tüm bankaların kredi artışlarının bu rakama dahil edilip edilmediği, ne kadarının bütçeden, ne kadarının İşsizlik Fonu’ndan verildiğinin açıklanması gerekiyor. Bu arada devlet yardımlarının kredi ve borç ötelemelerindeki çarpan etkisiyle hesaplanamayacağı, yardım deyince bütçeden yapılan yardımların kastedildiğini söylemek gerekiyor.

Gazeteci Erdal Sağlam
Gazeteci Erdal SağlamFotoğraf: Privat

Bakan Albayrak’ın sözünü ettiği yardımların çok büyük bir bölümünün vergi ve SGK ödemeleri ile banka kredilerinde yapılan ötelemelerden oluştuğu, nakdi ödemelerin büyük çoğunluğunun ise aslında işçilerin yararlanması için oluşturulan İşsizlik Fonu'ndan yapıldığını biliyoruz. Yani bütçeden özellikle dar gelirlilere yapılan nakdi yardımların çok az olduğu, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1-2’si civarında bulunduğunu, halbuki birçok ülkede yapılan bu tür yardımların ülkelerin gayrisafi hasılalarının yüzde 10’unun üzerinde olduğu biliniyor.

Yeni vaat edilen paketler yine "kredi”den ibaret

Bakan Albayrak, Haziranla birlikte normalleşme sürecine girildiğini, hızlı adımlar atacaklarını bunun için sosyal ihtiyaç destek paketleri, finansman kredi destek paketleri uygulanacağını, konutta ülke tarihinin en uygun maliyetli, uzun vadeli, ödemesiz farklı paketler sunacaklarını söyledi. Yanı sıra, turizm, seyahat sektörlerini destekleme paketleri olacağını; vergi, öteleme, kısmi çalışma gibi gelen talepleri değerlendirdiklerini söyledi.

Konut ve turizm sektörüne dönük paketlerin yine kredi paketleri olacağını tahmin ediliyor. Bu kapsamda kamu bankalarının daha çok kullanılacağı, ucuz kredi temin edilerek bu sektörlerin canlandırılmasının amaçlandığı açık. Görüldüğü gibi hükümet konut sektörünü her fırsatta desteklemek için elinden geleni yapmaya devam edecek gibi gözüküyor. Geçen hafta kamu bankalarının sermayelerinin artırılmasının nedeni de böylece ortaya çıkıyor. Zaten kredi hacminin büyük kısmını karşılayan kamu bankaları yine devreye sokulacak, bankacılıkta kamunun payı artmaya devam edecek diyebiliriz. Bu kredilerin batık kredi riskini artırdığı, önümüzdeki dönem kamu bankalarının mali yapılarının tartışılır hale geleceği de açık.

Albayrak’ın "büyüme” iddiası ne kadar gerçekçi?

Bakan Albayrak Türkiye'nin pandemi sürecinden en az etkilenen ülkeler arasında olduğunu iddia ederek, bu yıl beklentilerin aksine ekonominin büyüyeceğini söyledi. Bakan'ın sözünü ettiği ilk çeyrek büyüme rakamları, gerçekten bu yılın büyümesinde pozitif rol oynayacak. İlk çeyrekte yüzde 3.5-4 civarında büyüme tahmin ediliyor. Ancak Haziran'dan itibaren ekonominin ne kadar canlandırılabileceği henüz belirsizliğini koruyor. IMF başta olmak üzere birçok finansal kuruluş, Türkiye ekonomisinde 2020 için yüzde 3-5 arasında bir daralma bekliyor. Bu rakamları abartılı bulanlar olsa da, yılın tümünde büyümenin artıda tamamlanması hayli zor görünüyor.

Katar'la swap miktarını yükseltmek ne işe yarayacak?

Bakan Albayrak swap sorularına yanıt verirken “Türkiye’nin finansal güvenliği” ve “yeni paradigma dönüşümü” gibi tanımlamalara başvurdu. Swap konusuna karşılıklı ticaretin geliştirilmesi ve yerel parayla ticarete önem verildiğini söyleyerek yanıt veren Bakan Albayrak, G20 başta olmak üzere ticaret açığı verdiğimiz ülkelere karşı çok net ve sert adımlar atılacağını söyledi.

Eğer böyle değerlendireceksek, Katar'la swap hattının 5 milyar dolardan 15 milyar dolara artırılması bunun içinde fazla yer almıyor. Çünkü iki ülke ticaret hacmine bakarsak bu swap hattı büyük ölçüde kullanılmayacak, kâğıt üzerinde kalacak bir imkân demektir. Halbuki piyasaya asıl olumlu etki yapacak olanın, FED veya IMF swapları olacağı açık.

Dışa kapanacaksak borçları nasıl ödeyeceğiz?

Finansal güvenliğe tehdit oluşturabilecek delikleri tek tek kapattıklarını kaydeden Bakan Albayrak, “Türkiye artık rekabetçi kur politikası ile üretim odaklı üreticilerin desteklendiği bir çerçevede eskisinden çok başka yeni bir ekonomik modele geçiyor” dedi. Bunun yerli ve milli üretim söylemini pekiştirmek için söylenmiş iddialı bir söz olduğu ortada. Kaldı ki; rekabetçi bir kur değil, ancak baskı altında tutulan bir kurdan söz edebiliriz.

Herkes biliyor ki; Türkiye tasarrufları kıt ve büyümek için ithalata ve döviz kaynağına ihtiyaç duyan bir ülke. Yeni bir ekonomik modele geçiyoruz demek için bunun altının doldurulması gerekiyor. Eğer Türkiye dışa kapanacaksa bile mevcut yüklü dış borç geri ödemelerini yapmak zorunda. Bunu yapabilmek için ise yeni döviz kaynağı olmazsa, kendi kıt olan iç tasarruflarını bile dış borç geri ödemelerinde kullanmak zorunda kalacak. O zaman Türkiye’nin büyüme imkanının kalmayacağı, hele ki yeni bir ekonomik modele geçişin hiç mümkün olamayacağını tüm iktisatçılar biliyor.

Erdal Sağlam

© Deutsche Welle Türkçe