1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ankara gerçekten güvenli bir yolda mı?

Rainer Sollich / DW27 Eylül 2004

Türkiye’de AB ile gerilime neden olan TCK tasarısının Meclis’ten geçmesi ile müzakere tarihi konusunda önemli bir engel ortadan kalkmış oldu. Zinaya ceza getiren tartışmalı madde rafa kaldırıldı, tecavüz ve işkenceye ağır cezalar getirildi ve insan hakları güçlendirildi. Peki Türkiye yeni Ceza Kanunu ile AB üyeliğine giden yolu garantilemiş oldu mu? DW’den Rainer Sollich’in yorumu:

https://p.dw.com/p/Aa0l

Artık tam üyelik müzakerelerine başlanabileceği kesin denebilir. AB Komisyonu önümüzdeki hafta müzakerelere başlanmasını tavsiye edecek, Aralık ayındaki liderler zirvesinde de resmi karar çıkabilecektir. Türkiye için dış politikasındaki en önemli hedeflerinden biri gerçek oluyor. Tarihi karar yaklaşıyor. Çünkü üyelik durumunda Türkiye AB’deki Müslüman nüfuslu ilk ülke olacak, ayrıca coğrafi konumu itibariyle de AB’nin karakteristik yapısını değiştirecek. Ama: Ankara gerçekten Birlik’e giriş yolunda güvenli bir yolda mı?

Daha yapacak çok şey olduğu ortada. Devlet eliyle işkence, izine rastlanmayacak şekilde ortadan kalkmalı, insan hakları ve azınlık hakları tam anlamıyla korunmalı. Ankara özellikle de bu gibi hassas noktalarda şimdi gevşememeli, girilen reform yolunu kararlılıkla sürdürmelidir. Ekonomik uyum süreci de ilerletilmeli, ancak tüm bunlar uzun süre gerektirecek. Ankara bu uzun ve önceden kestirilemeyecek süre zarfında geriye dönük adımlara izin veremez.

TCK’nın zina ile ilgili maddesi konusundaki tartışmalar bile Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğine karşı olanlara ağırlık kazandırdı. Şimdi kendilerini siyasi açıdan güçlenmiş hissediyorlar ve Türkiye’nin Avrupa’ya ait olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyorlar. Bu sorunun cevabı uygulamada çoktan verilmiştir. AB, Türkiye’nin kriterleri yerine getirmesi durumunda Birlik üyesi olabileceğini 1999 yılı sonunda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kararlaştırmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin Birlik’e üyeliği sadece kendi yapacağı hatalara takılabilir. Yani reform istek, azim ve iradesindeki eksikliklere ya da reformları yerine getirememesine.

Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkanların ortaya koydukları savlar ise inandırıcılıktan uzak ve aldatmaya yöneliktir. Türkiye hemen üye olacakmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Ama ortada böyle birşey yok. Almanya’ya Türkiye’den kitlesel göç yaşanacağı, Türkiye’nin üyeliğinin getireceği muazzam masraflar ya da tarım sübvansiyonları gibi gündeme getirdikleri konularda ise daha bu aşamada ciddi tahminlerde bulunulabilmesi mümkün değil. Diğer yandan Türkiye’nin üyeliğinin, coğrafi açıdan aşırı genişleme ya da siyasi birliğin daha da zayıflaması gibi riskler taşıdığı da bir gerçek.

Ama Türkiye’nin üyeliğinin getireceği fırsatlar da çok büyük. Türkiye’nin diğer Müslüman ülkeler için örnek ülke işlevi göreceği savı öne çıkarılıyor. Ancak Müslüman ülkelerin, Türkiye’nin AB üyeliğinden doğrudan bir karı olmayacaktır. Ayrıca Türkiye’nin NATO ve Avrupa Konseyi üyelikleri de bu ülkelere şu ana kadar pek bir etki yapmamıştır. Türkiye’nin üyeliğinin sunacağı fırsat daha çok, Türkiye’de istikrarın sürekliliğinde ve Türkiye’nin AB’ye daha da güvenilir bağlarla bütünleşmesinde yatmaktadır.

Üyelik seçeneği olmadan insan hakları alanında birçok önemli ilerleme kaydedilemezdi, eski baş rakip Yunanistan‘la ilişkilerde yumuşama da. Türkiye’nin üyelik planlarını desteklemek için Yunanlılar’ın her tür nedeni mevcut. Çünkü şunu iyi biliyorlar: Türkiye onyıllardır verilen sözlerin ardından kapının yüzüne kapatılması durumunda kısa ya da uzun vadede yine iç çekişmelerin içine düşecek ve böylelikle Avrupa için güvenlik riski oluşturan bir ülke haline gelebilecektir.