1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Arap Birliği'nin gücü

20 Şubat 2012

Arap Birliği, kurulduğu 1945 yılından kısa bir süre önceye kadar “Dişsiz Kaplan” ya da “Gevezeler Kulübü” gibi tanımlamalarla alaya alınıyordu. Ancak Arap Baharı, Birliğin kendini yeniden tanımlamasını sağladı.

https://p.dw.com/p/14643
Fotoğraf: picture-alliance/J.W.Alker

Dünya devletleri arasında, Suriye’deki şiddeti durduracak ortak bir strateji geliştirilemiyor. Arap Birliği’nin Suriye’ye karşı yürütmekte olduğu politika bir anlamda tüm dünya ülkeleri için belirleyici durumda. En son Suudi Arabistan’ın Arap Birliği adına kaleme aldığı Suriye’de demokrasiye geçiş planı, BM Genel Kurulu’nda tam destek gördü. Oysa Arap Birliği, kurulduğu 1945 yılından kısa bir süre önceye kadar “Dişsiz Kaplan” ya da “Gevezeler Kulübü” gibi tanımlamalarla alaya alınıyordu. Arap Baharı, Birliğin kendini yeniden tanımlamasını sağladı. Bunun en iyi örneğini ise Suriye sorununda görmek mümkün.

İç savaş endişesi


“Arap Birliği’nin ister BM Genel Kurulu öncesi, ister BM Güvenlik Konseyi ile ya da doğrudan Esad rejimi ile diyalog çabalarının tek bir amacı var. O da; Suriye’deki soruna barışçı bir çözüm getirmek.” Bu sözler Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Ahmed Benhelli’ye ait. Benhelli’ye göre bunun için, önce Esad yönetimi ve rejim muhaliflerinin şiddete birlikte son vermesi gerekiyor. Ardından Esad’ın görevi bir geçiş hükümetine devretmesi ve daha sonra da anayasa reformlarının hayata geçirilmesi. Cezayirli Benhelli bu sıranın aynen uygulanmasından yana. O nedenle, Arap Birliği’nin Esad’ın gelecek hafta anayasal reformlar için referanduma gidilmesi girişimini kabul etmediğini belirtiyor. Zira şiddetin hüküm sürdüğü bölgelerde insanlar oy kullanamayacağı için bu referandumun belirleyici olmayacağını düşünüyor.

Benhelli’ye göre Esad’ın amacı dünya kamuoyunun gözünü boyamak. Benhelli, “Eğer Suriye’de geçici hükümet konusunda uzlaşılamaz ve muhalefetle birlikte orta yol bulunamazsa, o zaman ülkede içsavaş çıkacağını söyleyebiliriz. Özellikle ülke Müslüman, Hristiyan, Şii, Sünni, Ermeni ve Kürtlerin yaşadığı bir azınlıklar mozaiğine benzediği için. Böyle bir çatışmanın da tüm bölgeye yayılma, Lübnan ve Irak’a sıçrama ihtimali bulunuyor. Iraklılar bundan büyük endişe duyuyor” diye konuşuyor.

Askerî müdahaleye 'Hayır'

Benhelli’ye göre böyle bir savaşın bölgeye yayılma ihtimali, eğer uluslararası askerî müdahale söz konusu olursa çok daha yüksek. O nedenle Birliğin Genel Sekreter Vekiline göre Arap Birliği’nin eli kolu bağlı durumda. Benhelli, Kaddafi on binlerce insanı öldürmeye kararlı olduğu için Birliği’n Libya’ya farklı bir tutum belirlediğini ve askeri müdahaleye destek verdiğini belirtiyor. Küçük Körfez ülkesi Bahreyn’deki isyanların Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri tankları tarafından bastırılmasını ise şöyle değerlendiriyor: “Bahreyn’in özel bir konumu var. Neden? Çünkü ilk olarak bu ülke, hep İran’ın taşrası olarak görülüyor. O nedenle bölgede farklı bir role sahip. İkinci olarak ise ülkede Şii ve Sünniler olduğu için. Eğer Şiiler, Sünni hanedanlığını ele geçirirlerse, bu kıvılcım diğer Körfez krallıklarına da sıçrayabilir.”

Arabische Liga in Kairo
Fotoğraf: dapd


Birliğin yeni söz sahipleri

Arap Baharı’nın devrim kıvılcımları her ülkede farklı bir görünüm alıyor. Libya’da askeri operasyona destek veren Arap Birliği, Suriye konusunda ise temkinli davranıyor. Ama Bahreyn’e kendisi müdahale ediyor. Bu farklı tutumları, Birliğin Genel Sekter Vekili diplomatik bir biçimde açıklıyor ve şunları kaydediyor: “Her Arap ülkesinin özel bir konumu var ve Arap Birliği bu farklılıkları dikkate alarak tutum belirliyor. O nedenle de her zaman aynı tepkiyi veremiyor.”

Arap Birliği’nde eskiden Mısır, Suriye ve Irak gibi ülkelerin sözü geçerken şimdi Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri daha çok söz sahibi. Suriye’nin Şii İran ile olan iyi ilişkilerini yıpratmak da belki Birlikteki yeni söz sahiplerinin Şam yönetimine karşı olan tutumunda belirleyici oluyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Björn Blaschke / Çeviren: Başak Demir

Editör: Ahmet Günaltay