1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Avrupalılar AB'ye ilgisiz

Ute Scheffer15 Haziran 2004

AP seçimlerinde AB hükümetlerinin aldığı yenilginin yanısıra, seçimlere katılımın düşük olması da bir başka tartışma konusu. Polonya’da her iki seçmenden yalnızca biri seçimlerin yapılacağından haberdarken, her beş seçmenden de sadece biri oy kullandı. Slovakya’da durum daha da vahim. Orada tüm seçmenlerin sadece %17 si sandık başındaydı. DW’den Ute Scheffer, AB’nin ve izlediği politikanın herkese tanıtılması gerektiğini savunuyor:

https://p.dw.com/p/Aa31

"Avrupa Parlamentosu seçimleri, Avrupa’da gündemi belirlemeye devam ediyor. Seçimlere katılımın düşük olması, özellikle AB’ye 1 Mayıs’ta kutlamalarla katılan ülkelerde % 25’lerde kalması, Avrupa Birliği Komisyonu’nu kaygılandırıyor. Kaygılandırması da gerekir, çünkü 350 milyon vatandaşın temsilcilerinin azınlık tarafından seçilmesi meşruluğunu zedeleyecek ciddi bir sebep.

Aslında seçimlere ilginin az olmasının nedenleri belli. En başta birçok ülkede seçimlere iç politikanın karıştırılması olumsuz bir rol oynadı. Örneğin, Polonya’da, ”oylarınız Polonya için” sloganı atılması ve Avrupa Parlamentosu’nda ulusal çıkarların savunulacağı sözleri verilmesi politikacılara oy kazandırırken, ”ortak bir Avrupa fikri” geri planda kaldı.

Seçimlere ilginin az olmasının nedenlerinden bir diğeri de insanların ”Avrupa” vizyonuna bir gönül bağlarının olmaması. Polonya ya da Çek Cumhuruyeti’nde örneğin, insanlar AB’ye karşı hala güvensiz. Neden? Çünkü söz verilen tarım sübvansiyonları aksıyor ve bürokrasisi çok. Üstelik yeni vatandaşların eski Birlik ülkelerinde çalışma hakları da yok.

Bu nedenlere bir de Avrupa Birliği’nin ya da parlamentosunun somut olarak insanların kafasında canlandıramamaları eklenince kimse sandık başına gitmek istemedi. Sadece yeni üye ülkelerde değil, eskilerde seçimlere katılım en düşük seviyede oldu.

Avrupa Parlamentosu seçimleri birçok ülkede rahatsızlık yaratan iç politikayla bir hesaplaşma niteliği taşıyor adeta. Örneğin, Estonya’da iktidardaki koalisyon, Avrupa Parlamentosu’na bir tane bile milletvekili gönderemedi. Litvanya’da da durum farklı değil. Litvanya’da iktidardaki Sosyal Demokratlar, başkanlığını Rus kökenli milyarder Uspaskiç’in çektiği muhalefetteki populist İşçi Partisi’nin ardından ancak ikinci parti olabildi. Letonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya’da da muhafazakar muhalefet partileri seçimlerden birinci parti olarak çıktılar.

Yani Avrupa Parlamentosu’nun asıl kazananları Avrupa karşıtları oldu. Çoğu ulusal popülist partilerden gelen milletvekilleri Strassbourg’a gidecekler, ama bakalım orada yapıcı bir Avrupa politikası izleyecekler mi? Ayrıca demokrasi geleneği uzun olmayan bu ülkelerde ulusal seçimlerde de katılım hep %50’nin altında kalıyor.

Son Avrupa Parlamentosu seçimleri hepimize gösterdi ki, Avrupa Birliği’ne duyulan sempati gitmiş, yerine büyüklerin küçükleri ezdiği, kuralcı ve şeffaf olmayan bir Avrupa Birilği imajı gelmiş. Yeni üye ülkelerdeki vatandaşların kafasında, özgürlük, demokrasi, tolerans ve dayanışma ilkelerinin öne çıktığı romantik Avrupa Birliği yok artık.

Bu durumu değiştirmek için sıra politikacılarda. İnsanların, Avrupa Birliği’nin hangi ülkesinde olursa olsun, Avrupa Birliği’ni ve politikasını daha iyi anlaması ve hissetmesi için politikacıların çok çalışması lazım."