1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Basın özgürlüğü uzak bir düş

Cem Sey3 Mayıs 2005

3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Savaşlar, silahlı çatışmalar, siyasi baskılar altında basın özgürlüğü dünyanın pekçok bölgesi için hala uzak bir düş. Savaş, şiddet ve terör ortamları hükümetler tarafından basın özgürlüğünü kısıtlamanın bahanesi olarak kullanılıyor. DW’den Cem Sey’in değerlendirmesi...

https://p.dw.com/p/AarA
Dünyanın birçok bölgesinde gazeteciler baskı altında.
Dünyanın birçok bölgesinde gazeteciler baskı altında.Fotoğraf: AP

Rusya pasifik filosu dergisinin eski editörlerinden Grigory Pasko, Rus ordusunun radyoaktif atıkları denize döktüğünü ortaya çıkardığı için dört yıl hapis yatmak zorunda kaldı. Rusya’da çevre sorunlarının hala resmi devlet sırrı olduğunu söyleyen Pasko’ya göre, devlet kendisini hapse atarak amacına ulaştı. Artık Rus medyasında kimse çevre sorunlarından bahsetmiyor.

Sansür, gazetecilere uygulanan baskı yöntemleri arasında en eskilerinden. Rusya sadece bir örnek. Özellikle şiddet ve terörün olduğu yerlerde bu durum basın özgürlüğünün kısıtlanmasını haklı çıkarmak için kullanılıyor. Beslan’daki okul baskınında Rus askerlerinin operasyonunun ardından öldürülmüş çocukların fotoğraflarını yayınlayan İzvestiya gazetesi yayın yönetmeni istifaya zorlandı. Çeçenistan konusundaki haberlerde Rusya’ya eleştirel yaklaşımıyla tanınan gazeteci Anna Politkowskaya, Rus makamlarının çeşitli baskılarına karşı durdu, ardından zehirlenerek öldürüldü.

Afganistan’da basın

Basın özgürlüğünü bastırmak ve bilgi iletimini imkansız hale getirmek için gazetecilere karşı uygulanan tek yöntem sansür değil. Afganistan’da çalışan, yıllardır Kabil’de yaşayan Alman gazeteci Britta Petersen, radikal İslamcılar’ın Cuma vaazlarında siyasi rakiplerini karalama kampanyası yürüterek onların bir daha aktif siyasete katılamayacak hale gelmelerini sağlayabildiklerini anlatıyor ve bunun halkın bilgi edinemediği için mümkün olabildiğini belirtiyor.

Petersen, bunun Kabil’de 150’nin üstünde gazete çıktığı halde yaşandığını da vurgulayarak “Pekçok enformasyon kaynağı ortaya çıktı. Ancak Afgan medyasının büyük bölümü hala Batı’daki gazetecilik standartlarına göre çalışmıyor. Bilgiyi nereden aldıklarını, haberin doğrulatılmış olup olmadığını genelde bilemiyorsunuz“ diye konuşuyor.

Bu nedenle Afganistan’da şu an için en güvenilir enformasyon kaynağı yabancı yayın kuruluşları. Ülkede profesyonel eğitimli gazeteci sıkıntısı yaşanıyor. Bu sıkıntıyı gidermek üzere yapılan çalışmalar kapsamında Deutsche Welle ya da sivil toplum kuruluşları genç Afganlara eğitim veriyor.

Ortadoğu

Haber iletiminde engellerle karşılaşılan bir diğer bölge Ortadoğu. Arap dünyasındaki en liberal medya ortamına sahip olarak bilinen Filistin bölgelerinde özel bir radyo işleten Davud Kuttab, İsrail ve Filistin medyaları arasında temassızlıktan şikayet ediyor ve “İsrail kamuoyu, İsrailli yayıncılar, İsrailli editörler Filistin’deki duruma daha fazla ilgi gösterseler, bu birşeyler değiştirebilir, bir çözüm bulunmasını hızlandırır“ diyor.

Kuttab sözlerini “İsrail tarafına geçmemize izin verilmiyor, İsrailliler de çok ender bizim tarafa geçiyor. İsrail gazetelerinden pekçok şey tercüme edip yayınlıyoruz. Ama onlar bizden hiçbirşey tercüme etmiyor. İsrail medyasında Arap tarafı ile ilgili birşeyler yazan çok az kişi var“ şeklinde sürdürüyor.

İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesinden Gideon Levy de Filistinli meslektaşının ifadelerini doğrulayarak “Ortada çok ilginç, olumsuz bir koalisyon var. Okumak istemeyen okuyucular, okuyucuların okumak istemediği şeyleri yazmak istemeyen gazeteciler ve bazı şeylerin yayınlanmasını istemeyen hükümet arasında“ diyor. Levy, İsrailli meslektaşlarını otosansür yapmakla suçluyor ve otosansüre karşı mücadelenin zorluğuna dikkat çekiyor.

Brüksel’de gazetecilik

Batı’da, Avrupa’da ise sorun yok değil. Avrupalı gazeteciler Batı’da gazetecinin işinin kolay olduğu yanılgısına düşülmemesi uyarısında bulunuyor. Alman haftalık Stern dergisinin Brüksel muhabiri Hans Martin Tillack, Avrupa Komisyonu’ndaki yolsuzluk olaylarını araştırırken evi Belçika polisi tarafından aranıyor. Bilgisayarı ve notlarına el konuyor. Tillack, bu olayın kendisini derinden sarstığını belirtiyor:

“Batı demokrasisinde doğup büyüdüğünüzde bir hukuk devletinde yaşadığınıza inanıyorsunuz. Ama örneğin böyle bir olayda bir makam bilinçli olarak uydurulan yanlış iddialarla polisi başınıza sarabiliyor.”

Deneyimli bir dış haberler muhabiri olan Tillack, pekçok Avrupalı gazetecinin, en azından Brüksel’de ellerine verilen basın açıklamalarıyla yetindiğini ve böylelikle AB kurumlarında yolsuzlukların kolaylaştığını vurguluyor. Tillack bu otosansürün arkasında, “Eğer çok eleştirel yazarsam Avrupa düşmanı olarak damgalanırım” korkusunun yattığına inanıyor.