1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Berlinale'de katliamlara başkaldırı

Aydın Üstünel / Berlin18 Şubat 2005

Uluslararası Berlin Film Festivali’nde bu yıl Afrika’ya ağırlık veriliyor. Afrika konulu “Man to Man”, açılış filmi olarak hayal kırıklığı yaratsa da Afrika’nın hikayelerini Berlinale’ye taşıyan diğer yapımlar büyük beğeni topluyor. Ruanda’daki soykırımdan, Uganda’daki çocuk askerlere kadar, yelpaze epey geniş. Aydın Üstünel’in haberi…

https://p.dw.com/p/AacB
"Hotel Ruanda" filmi aynı zamanda üç dalda Oscar'a aday...
"Hotel Ruanda" filmi aynı zamanda üç dalda Oscar'a aday...Fotoğraf: Internationale Filmfestspiele Berlin

1994 yılında Ruanda’daki Hutu milisleri, sadece 100 gün içinde 1 milyona yakın Tutsi ve ılımlı Hutu’yu katlederek, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birine imza attı. Bu yıl Berlinale’nin resmi programında gösterilen ve üç dalda da Oscar’a aday „Hotel Ruanda“, bu soykırım sırasında yaşanan bir kahramanlık hikayesini anlatıyor. Tüm dünya, Afrika’nin bu ufak ülkesinde yüzbinlerin öldürülmesi karşısında kılını kıpırdatmazken, Paul Rusesabagina adlı bir Hutu, yöneticilik yaptığı otelde 1200’den fazla Tutsiyi saklayarak hayat kurtarıyordu.

Kendi hikayesini beyazperdeye aktaran filmin prömiyeri için Berlin’e gelen Rusesabagina, Birleşmis Milletler’e ve uluslararası camiaya güvendiklerini, ancak soykırımın başlamasıyla tüm yabancı askerlerin ülkeyi terkettiğini hatırlatıyor ve bu nedenle Ruanda’da yaşananların sorumluluğunu tüm ülkelerin taşıdığını belirtiyor.

Katliamlara göz yummamak

Başrolde ABD’li aktör Don Cheadle’in nefes kestiği film, medeni cesaretin nasıl insan hayatı kurtarabileceğini gösteriyor ve daha 10 yıl önce gerçekleşen bir soykırımla ilgili olarak seyirciyi kendi vicdanıyla hesaplaşmaya itiyor. İrlandalı yönetmen Terry George da, insanların bu konuya kayıtsız kalmamaları için „Hotel Ruanda“yı çektiğini söylüyor ve günümüzde de, uluslararası camianın Afrika’da son bulmayan katliamlara göz yummasını eleştiriyor.

Tsunami felaketinin kurbanlarına yardım yağarken, Afrika Birliği’nin Sudan’a 1000 asker göndermeyi becerememesini, küresel bir ayıp olarak nitelendiren yönetmen, ne yazık ki Afrika’daki bir insanın hayatının, dünyanın diğer bölgelerindeki insanların hayatından daha değersiz olarak kabul edildiğini söylüyor.

Etiyopyalı Yahudiler

Panorama bölümünde gösterilen Fransa - İsrail ortak yapımı “Va, Vis et deviens“ ise Afrika’daki insanların yazgılarından kurtulabilmek için neleri göze alabileceklerini anlatıyor. 1984 yılında, açlık çeken ve baskı gören Etiyopyalı Yahudiler’in İsrail’e nakledilmesi sırasında geçen filmde, Hristiyan bir annenin, 9 yaşındaki oğlunun Yahudi bir yetim rolü yaparak İsrail’e gitmesini sağlaması anlatılıyor.

Almanya yapımı “Kayıp Çocuklar“ adlı belgesel de Kuzey Uganda’da „Tanrı’nın Direniş Ordusu“ olarak bilinen isyancı grup tarafından kaçırıldıktan sonra asker olarak kullanılan ve kendi köylerinde katliama zorlanan dört çocuğun portresini çiziyor. Toplumun katil damgası vurduğu ve dışladığı ve şimdi milislerin elinden kurtulan çocuk askerler için yardım örgütü Caritas’ın kurduğu kampta, yaşadıkları travmayı atlatmaya çalışan çocukların yaşları 8 ile 15 arasında değişiyor.