1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Bir halkın kaderi

29 Ekim 2019

Gazeteci Banu Güven, yazısında “Suriye’de Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kamışlı’daki petrole hükmetmeye çalışıp ‘kafa ezmekten’ söz etmek, egemenlik ve cüret sınırlarını epey genişletmek anlamına geliyor” diyor.

https://p.dw.com/p/3S8mA
Fotoğraf: Karlos Zurutuza

Bir düşünün… Nüfusu 30 milyonu geçen, dört ülkenin topraklarına yayılmış kaç halk var? Aklınıza ilk gelen Kürtler olmalı. Bu özellikte başkası yok çünkü. 1920'lerde Türkiye, Irak, İran ve Suriye kavşağında çekilmeye başlanan sınırlar Kürtleri fiziki haritada birbirinden ayırdı. Dönemin egemen güçlerinin politikalarının yanında kendi içlerindeki ayrılıklar ve kopukluklar da Kürtlerin bu sınırların ardında birbirlerinden ayrı düşmelerine neden oldu. O gün bugündür, Kürtlerin kaderi çoğunlukla egemen güçlerin elinde şekillendi. Hâlâ da Kürtlerin kimliklerinden, dillerinin kullanım alanına, kuracakları düzenden yaşayacakları bölgelere kadar uzanan konularda bu güçler belirleyici olmak istemekte. Suriye'de olduğu gibi.

Gazeteci Banu Güven
Gazeteci Banu GüvenFotoğraf: Privat

Kim nerede yaşayacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'nin kuzeyinde nasıl bir mevcudiyet istediğini geçenlerde açıkça söyledi. Söze savaşla beraber göç alarak nüfusu artan stratejik önemdeki İdlib'den başladı: "Önemli olan bu devasa alanda (İdlib), yaşam tarzını kontrol altında tutmak. Buna da en uygun olan Araplardır. Kürtlerin yaşam tarzları buraya uygun değildir” dedi. Araplar "İdlib çöl olduğu için” uygunmuş oralara. Aslında asıl mesele YPG'nin liderliğindeki SDG'nin hakimiyet alanını genişletmemesi ve İdlib üzerinden Akdeniz kıyılarına yaklaşmamasıydı elbette.

Devam etti Cumhurbaşkanı:

"Rakka ve Deyrizor'da (Deyr ez-Zor) petrol yatakları var. Buralarda birilerinin gözleri var. Bir de Kamışlı var. Burada da petrol var. Burada da hesaplar var. Bu hesapların bize zarar vermeleri durumu olduğunda bunların kafasını ezeriz.”

Cumhurbaşkanı niyetini bu kadar açık söyledi. Hükümet eskiden kapalı kapılar ardında şekillenen ve gizlice uygulanan politikaları uzun zamandır gizleme, saklama ihtiyacı duymuyor zaten.

Petrol savaşları

Konu petrol olunca çıkıp istediğin gibi "kafa ezmek” mümkün değil ama. Son harekâta koyulan fren de bunu gösterdi. Erdoğan bir TV söyleşisinde petrol kuyularıyla ilgili bu ültimatomu verdiği sırada Deyr ez-Zor, YPG ile birlikte 200 kişilik ABD askeri gücünün kontrolü altındaydı zaten. ABD bölgeye ilave güç ve zırhlı araçlar göndereceğini açıklamıştı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, "ABD'nin buna hakkı yok” diye açıklama yaptı. Bakanlık Sözcüsü General İgor Konaşonkov durumu, "Washington'un Doğu Suriye'deki petrol yataklarını silah gücüyle ele geçirip kontrolü altına alması, en basit ifadeyle devlet destekli haydutluktur” diye tanımladı. ABD'yi petrol kaçakçılığı yapmakla da suçladı.

Deyr ez-Zor'daki Sünni Arap aşiretler ise bölgenin en büyük petrol yataklarının YPG/SDG kontrolünde olmasına tepkili. Reuters Haber Ajansı'nın Nisan ve Mayıs aylarında yaptığı haberlerde, aşiret reisleri buradan çıkarılan petrolün SDG tarafından Esad yönetimine satıldığını söylüyor ve "Petrolümüzün çalınmasını istemiyoruz” diyordu. Buradan yola çıkan konvoyları durdurdukları da oldu. SDG aşiretlerin endişelerini gidermeye çalıştı, ancak Reuters'in Amman bürosunun haberlerine göre, talepleri karşılayamadı. ABD'nin de buraya demir atmasıyla birlikte önümüzdeki günler, aylar Deyr ez-Zor odaklı bilek güreşleriyle geçecek.

Rakka da çoğunluğu Arap nüfuslu bir şehir. Burada yaşayan Kürtler de vardı, ama IŞİD işgaliyle beraber şehri terk etmek zorunda kalmışlardı. YPG, IŞİD'i Rakka'dan ABD ile işbirliği yaparak çıkarmıştı.

Kamışlı'ya gelince. Burada nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturuyor. Dolayısıyla dışarıdan uzanıp buradaki petrole hükmetmeye çalışmak ve "kafa ezmekten" söz etmek, egemenlik ve cüret sınırlarını epey genişletmek anlamına geliyor.

YPG'nin bölgedeki etkinliği

Türkiye'nin kafasını ezmek istediği YPG, Suriye'nin kuzeyinde ve Suriye gerçeği içinde IŞİD'e ve diğer cihatçı unsurlara karşı en etkin savaşı veren yapı. Bu başarısı nedeniyle bölgede çoğunlukla tanınan, meşru ve etkin bir güç. Bir de YPJ de var. Rojava devriminin kadın gücü. İki silahlı güç de Suriye'de Abdullah Öcalan'ın yaklaşımlarını da benimseyerek kurulan Demokratik Birlik Partisi'nden (PYD) doğdu. Bu parti de Türkiye ne derse desin, başından beri Suriyeli Kürtlerin büyük çoğunluğunun meşru temsilcisi. Türkiye'nin terörist olarak kırmızı bültene soktuğu SGD Komutanı Mazlum Abdi (Kobanî), bütün bu mücadelede tüm tarafların muhatap aldığı isim, ABD'ye IŞİD'in lideri El Bağdadi'yle ilgili istihbarat veren gücün de komutanı. Sınırın öte tarafındaki gerçek bu.

Bölgeyi en iyi bilen gazetecilerden Fehim Taştekin'in de BBC Türkçe'deki yazısında belirttiği gibi, "Kürt Kemeri'ne karşı Arap Kemeri" fikri 100 yıldır hâlâ ayakta. YPG, IŞİD ile mücadeleyi sürdürürken 2016'da girişilen "Fırat Kalkanı” harekâtı, Ocak 2018'de Afrin'i hedef alan "Zeytin Dalı” harekâtı ve son olarak "Barış Pınarı” adı verilen harekât, kafa ezme tehditleri, hepsi bu yüzden. Ne var ki, bu topraklarda ortaya çıkan iradeyi harekatlarla ortadan kaldırmak artık mümkün değil.

Dolayısıyla daha önceki deneyimlerin de gösterdiği gibi, Suriye'den ve buradaki halkların geleceğinden söz ederken artık biraz izan sahibi olmakta fayda var.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe