1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Bir yargı trajedisi: Odatv tutuklamaları

11 Mart 2020

Odatv çalışanlarının tutuklanması ve ardından sitesinin erişime engellenmesi, yargıya “İstanbul Grubu“ denilen kişilerin etkisini tartışmaya açtı. Peki yargı kararlarına gerçekten görünmez bir güç mü etki ediyor?

https://p.dw.com/p/3ZE5X
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/S. Suna

Tarih 25 Şubat 2020… Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan ziyareti sonrası uçaktaki gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. Ertesi gün de uçakta gazetecilerle Cumhurbaşkanı arasındaki diyaloğun ayrıntıları Türk basınına yansıyor. Buna göre iktidara yakın kanallardan birinin temsilcisi, Erdoğan'a Osman Kavala'nın tahliyesinin skandal bir karar olduğunu söyleyerek şu soruyu yöneltiyor:

"…Odatv, Gezi sürecinde kalkışmanın önemli medya ayaklarından biriydi. Darbe girişimine basın yoluyla destek veren Odatv 'katil devlet' ve 'katil polis' gibi manşetler attı. Ancak iddianamede bunların hiçbiri yer almadı. Bu konuyla ilgili ne dersiniz?"

Erdoğan da bunun gündeme getirilmesinden dolayı teşekkür ediyor, bunların daha fazla gündem gelmesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor: "Ben burada ister istemez topu yargıya atacağım."

Bu diyaloğun basına yansımasından bir hafta sonra Odatv çalışanları hakkında Libya'da ölen MİT mensubunun cenaze töreni ile ilgili yaptıkları haber nedeniyle soruşturma başlatıldı. Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, haber portalının genel yayın yönetmeni Barış Pehlivan ve muhabir Hülya Kılınç "istihbarat faaliyetleri ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek" suçundan tutuklandı. Odatv'nin internet sitesine de erişim engeli getirildi. Ayrıca Yeniçağ Gazetesi yazarı Murat Ağırel ile Yeni Yaşam Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik de ölen MİT mensubunun kimlik bilgilerini ifşa edilmesine yönelik soruşturma kapsamında tutuklandılar.

AYM kararına rağmen tutuklama

Oysa daha önce İYİ Parti Milletvekili Ümit Özdağ, Libya'da iki MİT mensubunun öldüğünü, TBMM'de  düzenlediği basın toplantısında açıklamıştı. Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) "önceden açıklanmış bir bilginin gizlilik niteliği taşımadığı" yönündeki karara atıfta bulunan çok sayıda hukukçuya göre, bu yönde bir AYM kararı varken söz konusu gazetecilerin tutuklanması hukuki bir zemine dayanmıyor.

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu Fotoğraf: privat

Böyle düşünen hukukçulardan biri de İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu. Odatv tutuklamalarından sonra siyasetin yargıya müdahalesine karşı 44 baro başkanı ile birlikte ortak bir açıklama yapan Durakoğlu, hukukçular olarak son tutuklamaların anlamının kendileri için çok özel olduğunu ifade ediyor. Bu tutuklamalarla basına gözdağı verilmeye çalışıldığını vurgulayan Durakoğlu, Cumhuriyet ve Sözcü davalarında da aynı baskının söz konusu olduğunu belirtiyor ve asıl sebebin muhalif yayın yapan Odatv'nin susturulmak istenmesi olduğuna işaret ediyor: 

"Odatv'de de aynı şey söz konusu. Bir muhalif anlayışın sergilenmesi istenmedi, bir muhalif anlayış orada odaklanmasın isteniyor ve bu muhalif anlayışın da yine yargı araçsallaştırılarak üzerine gidiliyor. Herhangi bir sebep bunun yapılması için yeterli görünüyor."

Yargıda İstanbul Grubu mu var?

Peki yargı nasıl oluyor da araçsallaştırılıyor ve iktidarın istediği tutuklamalar nasıl oluyor da hızla yerine getiriliyor? Odatv tutuklamalarından sonra bu konuda giderek yüksek sesle dile getirilen iddia, Pelikancılar adlı bir grubun yargıdaki uzantısı olduğu ve Gülencilerden boşalan yeri doldurduğu ileri sürülen İstanbul Grubu.

İddialara göre AKP içinde Maliye Bakanı Berat Albayrak'a yakın olan kesim olduğu söylenen Pelikancılar, Erdoğan'ı destekler gibi görünüp sonrasında Albayrak'ı AKP'nin başına getirmeyi amaçlıyor. İstanbul Grubu'nun Pelikancılar denilen yapılanmanın yargıdaki yapılanmış hali olduğunu yazan ilk gazeteci ise Cumhuriyet gazetesi muhabiri Alican Uludağ. Uludağ, Odatv'nin var olduğu iddia edilen bu grup tarafından hedef alınıp alınmadığı sorusunu şöyle yanıtlıyor:

"Odatv uzun bir süredir, yargıdaki Pelikan yapılanmasını yazıyordu. Bugün gelinen noktada, Odatv sansürlendi. Bu tutuklamaları en çok Pelikan yapılanması içinde yer aldığı bilinen 'gazeteciler' alkışladı, destekledi. Bu memnuniyet dahi fotoğrafı net olarak önümüze koyuyor. Odatv operasyonu Pelikancılar tarafından yapıldı."

Cumhuriyet Gazetesi Muhabiri Alican Uludağ
Cumhuriyet Gazetesi Muhabiri Alican UludağFotoğraf: privat

İstanbul Grubu içinde bazı hakim ve savcılar ile Erdoğan'ın avukatları olduğunu söyleyen Uludağ, "Bir dönem konuştuğum Erdoğan'ın avukatları da bizzat böyle bir yapı olduğunu doğruluyor. Ancak kendileri Pelikancıları sevmediklerini ısrarla vurguluyor" diye konuşuyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da bu son tutuklamaların yargı içindeki çelişki ve çatışmaları gizlenemez hale getirdiği kanısında. Önderoğlu, Türkiye'de bağımsız bir yargının artık hayal olarak kaldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor:

"Yargı kararlarına karşı iktidar müdahalelerinin, bugün 'Pelikan' veya 'falancı grup' denilen tardza ortaya çıkan müdahalelerin ilk işaretleri, örneğin Murat Aksoy, Atilla Taş, Cumhuriyet veya Ahmet Altan dosyalarında yerel yargı kararının hedef alınmasıyla ortaya çıkmıştı."

Osman Kavala'nın tekrar tutuklanması

Yargıya siyasetin müdahalesi, iş insanı ve aktivist Osman Kavala‘nın geçen Şubat ayında Gezi davasında beraat ve tahliye kararı verildiği gün, daha cezaevinden çıkmadan başka bir dosyadan tekrar tutuklanmasıyla da gündeme gelmişti. Oysa Kavala, ikinci kez tutuklandığı 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmasında daha önce tahliye edilmişti. Kavala'nın yeniden tutuklanmasının ardında da "Pelikan" grubunun etkili olduğu iddia ediliyor.

Bu tür örnekleri çoğaltmanın mümkün olduğunu söyleyen gazeteci Alican Uludağ, "İstanbul Grubu‘nun siyasi davalar dışında maddi yönü büyük hangi davalara etki ettiği çokça bilinmiyor. Asıl bu yön ortaya çıkarıldığında ortaya büyük bir suç örgütü çıkma olasılığı yüksek."

Peki böyle bir grup var mı gerçekten yargı içinde? Görünmeyen bir el mi dava dosyalarına değiyor? Yoksa tüm bunlar hayal mi?

Somut kişiler üzerinden değerlendirme yapabilecek, "böyle bir grup vardır ya da yoktur" diyebilecek bir noktada olmadığını vurgulayan Baro Başkanı Durakoğlu, "Bir erkin ele geçirilmesi anlamında bir mücadelenin yapıldığı gözüküyor, bunun izlerini görmemek kuşkusuz kör olmak anlamına geliyor" diye sözlerini sürdürüyor.

Durakoğlu, yargıdaki benzer sorunları Gülencilerin yargıda etkili olduğu dönemde de yaşadıklarına işaret ederek "Bizler o dönemde de işaret etmiştik, haykırmıştık. Dolayısıyla geldiğimiz noktada aynı tehlikeye işaret etmek gerektiğini düşünüyoruz" diyor ve kendileri için gruplaşmaların kimliğinin değil yargının bağımsızlığının önemli olduğunu vurguluyor. 

"İddialar soruşturulmalı"

Gülen yapılanmasının devlet kadrolarında palazlanmasını ve devlet içinde görünmez bir güç gibi davranmaya başlamasını yargıya ilk taşıyan eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner olmuştu. 1990'ların sonlarında Gülencilerle ilgili ilk soruşturmayı açan Cihaner, 2010 yılında makam odası basılmış ve Ergenekon dosyası kapsamında tutuklanmıştı.

Eski Başsavcı İlhan Cihaner
Eski Başsavcı İlhan Cihaner Fotoğraf: privat

Gülen Cemaati dönemi ile bugünü birbirinden ayırarak değerlendirmek ve her döneme kendi koşullarıyla bakmak gerektiğini anlatan Cihaner'e göre bugün basın Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor ve son tutuklamalarla birlikte basın üzerindeki baskılar faz atlamış durumda. Tutuklanan gazetecilerin daha önce Gülencilerle AKP arasındaki işbirliği konusunda da eleştirel haberler yaptığına işaret eden Cihaner, "Nasıl faz atlandı?" sorusuna ise şu yanıtı veriyor:

"Birincisi, doğrudan doğruya yargı içindeki var olduğu iddia edilen farklı grupların da burada adreslenmiş olması. İkincisi de iktidarın mücadele ettiğini iddia ettiği Fethullahçı yapılanma ile ilgili bu gazetecilerin eleştirel tutumlarının da çok açık olması. Yani iktidar geçmiş sorunlu pratiklerinin de hatırlatılmasını istemiyor, tamamen bir karartmayı göze alıyor."

Pelikan adlı grubun yargıya müdahale ettiği iddilarını soruşturulmasını isteyen Cihaner, iddialar hakkında Adalet Bakanlığı ve Hakim Savcılar Kurulu (HSK) tarafından soruşturma başlatılması, ayrıca bu soruşturmanın sonuçlarıyla ilgili de kamuoyunu bilgilendirmesi gerektiğini söylüyor.

Mehmet Durakoğlu ise böyle bir soruşturma açılacağına pek ihtimal vermiyor. Durakoğlu "Bunlar gerçekse yargı içinde çalışmaya başlayan bir mekanizmadan söz ediyoruz. Kimi kime şikayet edeceksiniz" diyor.

HSK'nın değiştirilen yapısı

Yargının siyasete etkisi ile ilgili tartışma sadece Pelikancılar ya da İstanbul Grubu'yla ilgili ortaya atılan iddialar değil. Türkiye'nin yeni yönetim şekli Cumhurbaşkanlığı sisteminde Hakim ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) yapısının değiştirilmesi de teknik anlamda yargıyı siyasete bağımlı hale getirdi. Yeni sistemde HSK'nın 13 üyesinden 6'sı doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor, geri kalan 7 üye ise AKP'nin çoğunlukta olduğu TBMM tarafından belirleniyor. HSK'nın başkanı da Cumhurbaşkanı tarafından atanan Adalet Bakanı.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu
Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu Fotoğraf: Getty Images/AFP/O. Kose

Sınır Tanımayan Gazeteciler olarak Hakim ve Savcılar Kurulu dahil tüm mekanizma bağımsız bir yapıya kavuşturulmadıkça gündeme getirilen yargı paketlerinin bir göz boyama olarak kalacağını düşündüklerini söyleyen Önderoğlu, iktidarın şu anda elindeki güçle eleştirel haberler yapmaya yeltenen gazetecilerin yargı tacizi ve hapishane ile "terbiye edilmeye“ çalışıldığını söylüyor.

Hedef gösteriliyor

Ancak gazeteciler sadece soruşturma ve tutuklama tehditleriyle sadece yargı kıskacına alınmıyor. Eleştirel haber yapan gazeteciler, çeşitli yayın organlarında hedef gösteriliyorlar. Onlardan biri de İstanbul Grubu iddiasıyla ilgili ilk haberi yapan Alican Uludağ. Yaptığı haberlerle ilgili başına birşey gelmesinden korkup korkmadığı sorusuna Uludağ, "Açıkça söylemek gerekiyorsa bu grup kaynaklı başıma bir şey gelmesinden korkmuyorum. Diğer yandan bu haberlerden sonra İstanbul Grubu‘na yakın bazı haber siteleri aleyhime sistematik haberler yapmaya başladı. Yazdığım bazı haberlerle ilgili bu sitede hedef gösterildim" yanıtını veriyor.

Hülya Schenk

© Deutsche Welle Türkçe