1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Caz ile dünyayı ve kültürleri birleştirmek

5 Eylül 2012

Kültürel çeşitlilik mi, çatışma potansiyeli mi, yoksa zenginlik mi? İstanbul ile Berlin arasındaki çok özel bir caz seyahati üzerine Defne Şahin'in izlenimleri.

https://p.dw.com/p/163vK
Defne Şahin
Defne ŞahinFotoğraf: Lena Ganssmann

Defne Şahin'in caz sevgisi, şimdiye kadar etkilendiği İstanbul ve Berlin'i de aşıyor. Hem vokalist hem de bestekâr olan Şahin, ABD, Brezilya, İspanya, Almanya ve Türkiye'de bulunarak sanatını başka bir boyutta geliştirme fırsatını yakalamış. Caz, onun farklı müzik kültürlerinden etkilenip, kendisini daha ileriye taşımasına yardımcı oluyor. Dünyaca ünlü yazar Nazım Hikmet Ran'ın birçok şiirini müzikal anlamda yorumladığı ''Yaşamak'' CD'si onun büyük ölçüde tanınmasını sağlamış. “Buluşma Noktası” projesinde kaleme aldığı makalesinde kendisi kültürel çeşitliliğin heyecan verdiği noktalara dikkat çekiyor.

Nazım Hikmet'in "Dünyayı çocuklara verelim" sözleri ile ilk kez çocukluğumda karşılaşmıştım ve o zamandan beri beni hiç bırakmadı bu sözler. "Çocuklar dünyayı alacak elimizden, ölümsüz ağaçlar dikecekler." Ne kadar güçlü ve isabetli imgeler. Kimdi bu adam? Doğduğum kent olan Berlin'de Nazım Hikmet'in adını çok fazla duymamıştım. Buna rağmen şairin bu satırları aklımdan hiç çıkmadı. Ve Türkçe bir şiirini seslendirme fikri oluştuğunda bu satırlar yine zihnimde belirdiler. Çocukluğumun satırları... .

Bu satırlara uygun düşen müzikleri bestelediğimde kendim bile buna şaşırdım. Türkçe ve modern Jazz o kadar birbirine uyuyordu ki, tadı tıpkı babamın Berlin'deki eviminizde yaptığı sigara börekleri gibiydi. Yabanî, beklenmedik, ama tam uyan.

Jazz, farklı stillerin ve müzik kültürlerinin etkileşimi için özgür alanlar yaratıyor. Ve Jazz dinleyicisi, müzisyenden kişisel bir göndermede bulunmasını bekliyor. Jazz, sürekli gelişme göstermiş bir müzik türüdür, tam da bu nedenle bu müziği kamçılayıcı bulurum. İşte böylece "kendi Jazz'ımı" geliştirmeye koyuldum, çok sayıda Nazım Hikmet şiiri seslendirdim ve ona bir albüm ithaf etmek istedim: "Yaşamak".

Türk Jazz'ı - merak uyandıran ve şaşırtıcı

Elbette ki bu albümü sadece Almanya'da yayınlamak değil, Türkiye'de, Türk dinleyicisine de sunmak istiyordum. Koydum CD'yi valizime ve tuttum İstanbul'un yolunu. Berlin'dekinin tersine, İstanbul'daki Jazz ortamı küçük ama hiç bir biçimde daha cansız değil. Çok sayıda Jazz kulübü, uluslararası sanatçıların katıldığı büyük festivaller ve çok sayıda plâk firması var. Sürekli meraklı sorularla karşılaşıyordum: "Bir Türk kızı Berlin'de neden Jazz yapıyordu, hem de Nazım Hikmet'in şiirlerinden oluşan Jazz müziği?"

Türkiye'den farklı olarak Almanya'daki plâk firmalarından daha az ilgi gelmişti. Herhalde bazıları Türk Jazz'ı ile Almanya'da ilgi uyandırmanın mümkün olamayacağını düşünüyordu. Ama kendi tecrübelerim ve uluslararası sanatçılarla yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenimler, müzikte kullanılan yabancı bir dilin bariyer oluşturmadığını, daha ziyade sanatçının müziğe kendi özel damgasını basması ve merak uyandırması anlamına geldiğini ortaya koyuyor. Daha önce tanınmayan bir şeyin bir anda elle tutulur ya da duyulabilir olması nedeniyle uyanan merak duygusu bu.

Berlin ve İstanbul'daki çalışmalar birbirinden çok farklıydı. İstanbul'da müzik piyasası çok daha anlık ve esnek işliyor. Konserler, basın ile randevular, stüdyo kayıtları daha kısa süreli planlanıyor ve eğer insan orada bulunuyor ve konunun aktörleri ile kişisel olarak karşılaşıyorsa, herşey daha çabuk oluyor. Buluşma bir büroda da olabilir, ayaküstü bir Jazz Kulübü'nde de. Berlin'de ise organizasyonlar aylar öncesinden yapılmış olur ve projelere daha bir hazır biçimde gidilir. Böylece, eğer insan orada bizzat hazır bulunmuyorsa bile, gelişme sürecine etkide bulunması mümkün olur.

Çok sayıda bağlayıcı buluşma

Türk kökenli Berlin'li bir kadın sanatçı olarak bu projeye, tıpkı Alman, İngiliz ya da Brezilya tarzı müzik çalışması yapar gibi eğilmiş olmam çok doğal birşey. Bu bana müzikal tecrübeler edinmemin yanı sıra, anne-baba evinde yaşadığım, ama Almanya'da yetiştiğim için hiç doğrudan yüzyüze gelmediğim Türk kültürüne yakınlaşma imkânı verdi.

Müzik ve Hikmet'in şiiri beni İstanbul'a, şimdi benim de vatanım olan, anne-babamın memleketine götürdü. Bir yılı aşkın bir süredir Berlin ile İstanbul arasında yaşıyorum; iki kent arasında mekik dokuyarak, şarkılar mırıldanarak ve besteler yaparak... . İstanbul'da beni ve müziğimi destekleyen büyük müzisyenlerle tanıştım. Ama yaşadığım en güzel olay, Goethe Enstitüsü'nün yardımıyla Berlin'deki müzik grubumu Türkiye'ye getirebilmiş ve onlara müzikal etkileşimlerimi gösterebilmek olmuştur. Grubumdaki müzisyen arkadaşlarım da benim her iki kent ve müzik kültürü arasındaki yaşamımın bir bölümüne ortak oldu. Sadece benimle değil, İstanbullu Jazz müzisyenleri ile de konser verdiler.

Berlin ile İstanbul arasındaki bu güzel, değerli etkileşimler ve buluşmalar yaşadığım dönemi şimdilik geride bırakıyorum, çünkü önümüzdeki dönem New York'ta çalışacağım. Oradaki müzik ortamı dolayısıyla sevinçliğim, ama özellikle de göç olgusunun olumsuz bir imaj olarak değil, zenginlik olarak algılandığı bir çevreye gidecek olmamdan dolayı mutluyum. Zira yaptığım müzik ve kültürel çeşitlilik bana ne kadar olağan gelse de, bu kapsamdaki sözde çatışmaya -hem Almanya'da, hem de Türkiye'de- sürekli dikkatim çekilmekte.


© Deutsche Welle

Metin: Defne Şahin

Çeviri: Çelik Akpınar

Editör: Başak Özay


Defne Şahin: Caz solisti; çalışmalarını Berlin, İstanbul ve New York’ta sürdürüyor.