1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Eleştirel Erkeklik: 'Erkeklik' değişmeden şiddet bitmez

17 Şubat 2018

Türkiye'de dövülen, cinsel istismara uğrayan ve öldürülen kadınlar için yine kadınlar mücadele veriyor. Ancak şiddete karşı çıkan erkekler de var ve onlara göre "erkeklik anlayışı" değişmek zorunda.

https://p.dw.com/p/2smo9
Fotoğraf: Imago/Reporters

Türkiye'de kadınlar, kimi zaman sokakta kıyafetleri, kimi zaman kıskançlık, kimi zaman cinsel yönelimleri ya da kimi zaman da sadece yabancı olarak görülen korunmasız mülteciler olmaları nedeniyle dövülüyor, cinsel şiddete maruz kalıyor ya da öldürülüyor. 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun verilerine göre 2017 yılında 409 kadın öldürüldü, 387 çocuk istismara uğradı ve 332 kadına cinsel şiddet uygulandı. 2018 yılının ilk ayında da erkekler tarafından 28 kadının öldürüldüğü belgelendi.

Senaryo nasıl olursa olsun fail ve kurban profili çoğunlukla değişmiyor. Erkekler tarafından öldürülen, cinsel, fiziksel ya da psikolojik şiddetle yaşayan kadınların sayıları da yine kadınlar tarafından verileştiriliyor ve yine erkekler tarafından uygulanan şiddete karşı çoğunlukla kadınlar mücadele veriyor. 

Eleştirel Erkeklik İncelemeleri İnisiyatifi'nden Yrd. Doç. Dr. Murat Göç, "Bu egemen erkek anlayışı değişmeden ne kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ne de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak mümkün olamayacak" diyor.   

Dr. Murat Goc
Yrd. Doç. Dr. Murat GöçFotoğraf: Privat

"Ataerkil anlayış toplumun her alanında" 

Erkeklik üzerine eleştirel çalışmalar yapan Dr. Murat Göç, dünya genelinde bu alanda 1970'li yıllardan bu yana yapılan çalışmaların, kadınların maruz kaldığı sorunların ya da toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi önündeki engellerin kaynağının büyük ölçüde hegemonik erkeklik anlayışına sahip erkekler olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor.

Eleştirel erkeklik çalışmaları eğitim, sağlık, bilim, militarizm ve din gibi kurumların da tekrar ele alınması ve ataerkinin bu kurumların biçimlenmesi ve gelişmesinde nasıl rol oynadığının ortaya çıkarılmasını hedefliyor. Bu alandaki çalışmalar Türkiye'de de bazı üniversitelerde kendine yer bulmuş durumda.

Dr. Göç, ataerkil anlayışın Türkiye'de politika, kültür, edebiyat, sosyal kültür, eğitim hizmetleri, aile kurumu ve adalet anlayışının oluşması gibi birçok alanda çok yakın etkisi olduğuna dikkat çekiyor.

Türkiye'de "oldukça gelenekçi, kendi içine hapsolmuş ve kendi kendini hapsetmiş bir erkeklik anlayışı" olduğunu belirten Dr. Murat Göç, çalışmaları sonucunda erkeklerin bu durumla yüzleşmesi ve bu duruma karşı mücadele etmesi gerektiği görüşünde.

"Erkeklik buysa, biz erkek değiliz"

Peki, erkekler arasında bu durumu sorgulama eğilimi ne kadar güçlü?

"Biz erkekliğin çeşitli hallerini değil erkekliğin kendisini topyekün sorunlu buluyoruz" diyor, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi'nden Yavuz Atan.

"Etrafı algılamaya başladığımız andan itibaren toplum, ebeveynler kız ve erkek çocuklarına neyi öğreteceklerini biliyorlar. O şekilde büyütülüyoruz, baştan beri böyleyiz. Bu durumda bununla yüzleşmedikten sonra hiç bitmiyor" diyen Atan, ataerkil yaşamın hakim olduğu bir ülkede erkeklerin pek de cesaret edemeyecekleri bir inisiyatife dahil oldu.

Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi, 2008 yılında 'Barış gelini' olarak tanınan İtalyan sanatçı Picca Bacca'nın barış yürüyüşü nedeniyle geçtiği Kocaeli'nin Gebze ilçesinde tecavüz edilip, öldürülmesinin ardından bir tepki hareketi olarak erkekler tarafından kuruldu.

İnisiyatifin üyeleri bu olay öncesinde kadına yönelik şiddete karşı "biz neden bir şey yapmıyoruz" sorusunu sormuş kendilerine.

"Şiddetle büyüyoruz ve şiddete başvurmakta sıkıntı görmüyoruz"

Erkeklerin bulundukları alanlarda, iktidarla, tahakkümle ve şiddetle ilişkilerini yok etmesi gerektiğini savunan Atan, "Benim geçmişimde de şiddet var. Çünkü onun içinde doğup büyüyoruz ve sıkıştığımız anda da başvurmakta çok sıkıntı görmüyoruz. Bununla yüzleşilmediği sürece bununla baş etmek zor" diyor.

Yavuz Altan
Yavuz AtanFotoğraf: Privat

Şu anda inisiyatifin Facebook grubunu yöneten Yavuz Atan, o dönem yaptıkları eylemlerden sonra da aynı sloganın yazılı olduğu pankartların, inisiyatiflerinin organize etmediği Kayseri ve Van gibi farklı kentlerdeki erkekler tarafından örneğin Özgecan Aslan cinayetinin hemen ardından açılarak, eylemler yapıldığını belirtiyor. 

Yavuz Atan, "erkekler, erkekliği reddederek bir özgürlük mücadelesi vermeye kalkar ve büyütürlerse kadınlara yönelik şiddete karşı yürütülen mücadelenin de daha fazla başarı şansı olur" diyor.

Ancak Atan, yıllar içinde kendi inisiyatifleri içindeki bazı erkeklerin de erkeklik anlayışının sunduğu konfordan feragat edemediklerini ve inisiyatiften koptuklarını sözlerine ekliyor.

Eleştirel Erkeklik İncelemeleri İnisiyatifi'nden Yrd. Doç. Dr. Murat Göç erkekler, ataerkinin onlara tanıdığı avantajlardan vazgeçmediği sürece kadınların maruz kaldığı sorunların çözümlenemeyeceğine dikkat çekiyor. Göç ayrıca erkeklerin ataerkiyi reddeden erkeklere karşı algısının da tıpkı kadınlara yönelik algıyla benzerlikler gösterdiğini belirtiyor.

Bu konuda LGBTİ'lere yönelik algıya işaret eden Göç, LGBTİ'lere karşı yasal hakların ya da tıbbi destek haklarının da son derece ataerkil bir bakış açısıyla karşılandığını söylüyor.

"Görünmez olduğunuzda, size yönelik şiddet de görünmüyor"

Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği'nin (Kaos GL) Medya ve İletişim Koordinatörü Yıldız Tar da, kadına yönelik şiddet olarak formüle edilen ataerkil şiddetin her daim homofobi ve transfobiyle iç içe olduğunu ve LGBTİ'lerin nefret cinayetleri yoluyla hedef aldığına dikkat çekiyor.

Kaos GL'nin 2016 yılı Homofobi ve Transfobi Temelli Nefret Suçları raporunda, 169 nefret saldırısı belgelendi.

Tar, "Şu an birçok eşcinsel ve biseksüel kadın iki kere görünmez konumda. Çünkü toplumsal cinsiyet açısından kadın olmanın yanı sıra cinsel yönelimleri nedeniyle de iki kere görünmezliğine itiliyor. Bu görünmezliğin kendisi de bir şiddet aracına dönüşüyor" diyor.

Yildiz Tar
Yıldız TarFotoğraf: Privat

Yıldız Tar ayrıca Türkiye'de hakim erkeklik anlayışına karşı, erkeklerin yeteri kadar mücadele etmediği belirtiyor ve ekliyor; "Erkeklik bir tabu, bir kutsal alan. En basitinden sünnettin bedene müdahale olduğunu dahi tartışamaz noktadayız."

"Erkeklerden tepkiler aldık"

Eleştirel Erkeklik İncelemeleri İnisiyatifi'nden Yrd. Doç Dr. Murat Göç'e göre binlerce yıl kendisini var etmiş ataerkini bir günde ya da bir dönemde aşmak mümkün değil. Erkeğin kadınlar için mücadale verdiği ulusal ve uluslararası alandaki kampanyaların ise şüphesiz mücadeleye bir ivme kazandırdığını belirten Göç, etkisini görebilmenin ise zaman alacağını ifade ediyor.

"Ben, kadın-erkek eşitliği ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin, erkeklerin de müdahalesi ve katkısı olmadan, erkeklerin de kendilerini dönüştürmeden mümkün olamayacağını düşündüğüm için bu alanda çalışıyorum" diyen Göç, çalışmalarının erkekler arasında tedirginlik yarattığını söylüyor. Erkeklerin bir kısmından tepki aldıklarını belirten Göç, yine de genç kesimden erkekler arasında, erkeklik algısının değişmesi yönünde ciddi bir eğilim ve niyet olduğunu aktarıyor.

Ataerkilin binlerce yıldır kök saldığı bir toplumda, hakim erkeklik anlayışının dönüşümü ne kadar gerçekçi olabilir sorusuna, Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi'nden Yavuz Akan'ın yanıtı ise daha umutlu; "Gerçeklik bir bireyin kendisinden başlıyor. Bunun imkansız olduğunu düşünecek insanlardan değilim çünkü ben vicdani ret hareketinin de başından beri içindeyim. Yani ret Türkiye'de hiç bilinen bir şey değildi. Ama şimdi bilmeyen az."

Gezal Acer

© Deutsche Welle Türkçe