1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Erdoğan puan kaybetti"

3 Haziran 2013

Uzun yıllar Türkiye’de gazetecilik yapmış olan ve şu an İstanbul'da bulunan, Berlin merkezli düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı’ndan Türkiye uzmanı Günter Seufert, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/18jAs

İstanbul’da başlayan Gezi Parkı protestosu tüm Türkiye’ye dalga dalga yayıldı. Protestoların bu denli büyümüş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

"Bence burada, son aylarda biriken, Erdoğan'ın muamelesine yönelik öfke ve hayal kırıklığı gibi birçok şeyin patlaması yaşandı. Verilebilecek son örnekler: Planlanan üçüncü köprüye, Alevilere yaptığı zulümle bilinen padişahın adının verilmesinden tutun da, alkol tüketimine getirilen kısıtlamalar, Erdoğan’ın 'Dışarıda değil evde için' tarzındaki hoşgörüden uzak söyleminden, Türkiye'de bombalı saldırılara yol açan Suriye politikası nedeniyle duyulan hayal kırıklığına... Daha geriye gidecek olursak, kürtaj tartışmaları var. İnsanların Erdoğan hükümetinden memnun olmamasının bir dizi sebebi var. Ve işte tüm bunlar, son derece masum bir tartışma noktasında patlayıverdi."

Gözlemlerinize göre sokaktaki kitle kimlerden oluşuyor, protestocular kimler?

"Muhalefet, çok yeni şekillenmiş, aslında toplumun hemen her kesimini kapsayan bir muhalefet. Göstericiler arasında çok fazla genç var. Ama aynı zamanda İstanbul’un büyük futbol takımları Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe gibi ilk kez beraber sokaklara çıkan değişik gruplar var. Birçok öğrenci yanlarında profesörleri ile birlikte protestolara katıldı. Ama bununla birlikte normalde daha ziyade eylemcileri seyretmekle yetinen bir çok semt sakini ya da dükkan sahibi de, tüm şiddet ortamına rağmen protestoculara destek verdi."

Alman medyasındaki kimi yorumlarda gösteriler Arap Baharı ile karşılaştırılıyor. Bu görüşü paylaşıyor musunuz?

"Ben öyle düşünmüyorum. Her ne kadar sosyal medya, Arap Baharı’nda olduğu gibi protestoların organizasyonunda belirleyici bir rol oynasa da, bence Türkiye’deki durum daha farklı. Zira Erdoğan, Esad ya da Mısır ve Tunus devlet başkanlarının aksine demokratik bir seçimle iş başına gelmiş birisi. Hatta toplumun çoğunluğu hâlâ onun arkasında. Bununla birlikte Pazar sabahı, daha doğrusu Cumartesi gecesi devletin geri adım atıp polisi geri çektiğini gördük. Yani gerilim tırmansa da son noktaya gelmedi. Türk toplumunda farklı bir dizi kontrol mekanizmaları bulunuyor. Cumhurbaşkanı (şiddete) karşı çıktı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hatalar yapıldığını teslim etti. Yani Türkiye totaliter bir rejim değil ve pek çok demokratik mekanizma bulunuyor. İdarî Mahkeme Taksim’deki inşaat planlarını geçici olarak durdurma kararı aldı. O nedenle doğrudan bir karşılaştırma yapılamaz."

Sizce bu gösteriler hükümetin izlediği politikada bir değişikliğe yol açacak mı?

"Ben başta göstericilerin halkı değil de onun bir kısmını oluşturduğunu düşünmüştüm. Ama bence protestoların boyutu o kadar büyük ki, 1930’lardaki Kürt isyanını saymazsanız, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde İstanbul'da şimdiye dek böylesi görülmedi. 43 kentte insanlar sokağa döküldü. İstanbul’da kitleler Boğaz Köprüsü’nde yürüdü. Aynı anda şehrin pek çok semtinde birden polisin konuşlanması gerekti. Bu biçimde bir protesto daha önce görülmedi ve o nedenle bence hükümet, kesinlikle bunu ciddiye alacaktır."

Gösterilerin Erdoğan’ı istifaya zorlayacağını düşünüyor musunuz?

"Hayır, sanmıyorum. Ama gelecek yıl yapılacak yerel seçimlerde yeniden mutlak çoğunluğu kazanma şansı tabii ki epey zayıfladı. Ayrıca bu seçimlerde partisinin konumu da kesinlikle kötüleşti. Seçimlerde mutlaka bunun cezası çıkacaktır."

© Deutsche Welle Türkçe

Röportaj: Başak Özay

Editör: Beklan Kulaksızoğlu