1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

''Erkeksiz Kadınlar'' Vizyonda

30 Haziran 2010

İranlı yönetmen Şirin Neşat'ın Gümüş Aslan'lı filmi 'Erkeksiz Kadınlar', 1 Temmuz'dan itibaren Almanya'da vizyona giriyor.

https://p.dw.com/p/O5oJ
Şirin Neşat, geçen yılki Venedik Film Festivali'nde...
Şirin Neşat, geçen yılki Venedik Film Festivali'nde...Fotoğraf: AP

İranlı yönetmen Şirin Neşat, dünyaca ünlü sıradışı sanatçılarından biri. Sanatçının fotoğraf ve videolarında 'erotizm ve şiddet', 'geleneksellik ve modernite' gibi konular ağırlık kazanıyor. Neşat, ilk film denemesi 'Erkeksiz Kadınlar'la 2009'da Venedig Film Festivali'nde "En İyi Yönetmen" dalında Gümüş Aslan Ödülü'nü almayı başardı. Tam bir görsel şölen tadındaki filmi, 1 Temmuz'dan itibaren Almanya sinemalarında izlemek mümkün.

Flash-Galerie Women Without Men
Fotoğraf: Courtesy Co-Production-Office


Dört Kadın

Biri aldatılmış bir kadın, biri bahtsız bir aşık, biri hayat kadını ve bir diğeri de intiharın eşiğine gelmiş dört farklı kadın... Film, dönemin İran Başbakanı Musaddık'ın devrilip Şah'ın iktidarı devraldığı 1953 yılında ülkenin içinde bulunduğu ortam baz alınarak, bu dört kadının isyan ve baskı dolu hikâyelerini anlatıyor. Yönetmen Şirin Neşat, filminde bu dört kadını sihirli bir bahçede buluşturuyor. Bu bahçe, kimi zaman balta girmemiş bir orman, kimi zaman bir çöl ya da cenneti çağrıştıran büyülü bir doğa harikası. Ama her şekilde bu dört kadının kendilerini güvende hissettikleri, sığınabilecekleri bir ortam. Bir belgeseli andıran içeriğine rağmen güçlü fantastik kareler ve kuvvetli metaforlar sayesinde olağanüstü bir atmosfer yaratan Neşat, filminde umut, çaresizlik, acı ve direnç gibi konulara ağırlık veriyor. Neşat, Şarnuş Parsipur'un aynı adlı romanından uyarladığı filmin yola çıkış noktasını şöyle anlatıyor:

"Bu filmle 1950'lerin İran'ındaki yaşamın, şu ankinden çok daha renkli olduğunu göstermek istedim. Filmde, tıpkı o zamanlar İran'da olduğu gibi, Batılı düşünceye sahip birçok İranlıyı, aynı zamanda dindar insanları, hayat kadınlarını ve bunun gibi birçok farklı örneği görmek mümkün. Yani bugünkü gibi, herkesin dindar olmaya zorlandığı bir hayattan çok daha farklı bir yaşam söz konusu.''

Flash-Galerie Women Without Men
Fotoğraf: Courtesy Co-Production-Office

''Women of Allah - Allah'ın Kadınları''
Batılı düşünceye sahip bir ailede yetişen Şirin Neşat'ın yıldızı, İslam Devrimi'yle kesinlikle barışamamış. Bugün 53 yaşında olan Neşat, 1979 yılında Ayetullah Humeyni'nin dini ve siyasi önder seçildiği dönemde sanat eğitimi almak için ABD'ne gitmiş ve oraya yerleşmiş. Ama bütün sanat eserlerinde ülkesi İran'ı mercek altına almaya devam etmiş. Tıpkı kendisini 1990'lı yıllarda büyük bir üne kavuşturan fotoğraf dizisi "Women of Allah - Allah'ın Kadınları" adlı çalışması gibi. Neşat bunun nedenini şöyle açıklıyor:


"İranlıları belki ülkelerinden atabilirsiniz, ama onların yüreklerindeki İran'ı oradan söküp atamazsınız. Onca yıl İran dışında yaşamama rağmen ben duygularımla hâlâ bir İranlıyım. Ama diğer yandan da düşüncelerimle, kıyafetlerimle ve yaşam tarzımla da bir Batılıyım.''

İran'daki 1953 ve 2009 ayaklanmalarındaki paralellik

Flash-Galerie Women Without Men
Fotoğraf: Courtesy Co-Production-Office

Video ve fotoğraf çalışmalarında sadece İslamî değerleri değil aynı zamanda Hrıstiyan değerleri de sorgulamış. Açık bir politik ve dinî duruş sergilemekten bilinçli bir şekilde uzunca yıllar kaçınan Neşat, mesajlarını sanat eserleriyle vermeyi amaçlıyormuş. Ancak Neşat, bu duruşunu 2009 yılında değiştirmiş. Buna geçen yaz İran'daki tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından sokaklara dökülen muhaliflerinin neden olduğunu söylüyor. Zira kendisi de eserleriyle özgürlük, demokrasi ve insan hakları için mücadele veriyor. Yönetmen Neşat için 1953 ve 2009 yıllarındaki ayaklanmalar arasında büyük bir parallellik söz konusu. Neşat, bu paralelliğin özellikle kadınlar açısından büyük olduğunu ifade ediyor:

"Politik tepkiler konusunda kadın ve erkeklerin birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bence kadınlar erkeklerden daha duygusallar ve bu aslında çok olumlu bir şey. Çünkü kadınlar şiddeti sevmiyor ve kaldıramıyor. Erkekeler de şiddeti sevmiyor ama kaldırabiliyorlar. Geçtiğimiz yıl İran'daki ayaklanmada da bunu gördük. Kadınlar polisten dayak yiyen protestocuların tarafında oldular. Ve işte bunu bizim filmimizde de görmek mümkün. Yani oyuncu Munis'in ölmekte olan bir askeri kollarına alıp acıyla ağladığı sahnedeki gibi.''

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Sabine Damaschke / Çeviri: Başak Demir

Editör: Murat Çelikkafa