1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Erken uyarı sistemi olsaydı...

Christoph Heinzle28 Aralık 2004

Güneydoğu Asya’da felaketine neden olan deniz depremi önceden tahmin edilemiyor. Felaket bölgesinde erken uyarı sistemi bulunmuş olsaydı, çok sayıda kişi hayatını kurtarabilecekti. Hint Okyanusu’na kıyısı olan Asya ülkelerinde ise bu konu ancak şimdi tartışmaya açıldı. DW’den Christoph Heinzle’nin yorumu:

https://p.dw.com/p/AZzU

“Madras’taki balıkçı, kendisinden 2000 kilometre uzaklıktaki faciadan haberdar olduğunda, olayı kavramakta zorluk çekiyor. Balıkçı, dev dalgalarının Hindistan kıyılarına ulaşmasının tam iki saat aldığını duyuyor ve kendisine şüphesiz neden hiç kimsenin uyarıda bulunmadığı sorusunu yöneltiyor. Zira, sarsıntıyı saptamış olan kişi bunun sonuçlarının ne olacağını da herhalde kestirebilirdi. Ne var ki bulgular ve bilimle, işleyen bir enformasyon ağı ve acil durum planları birbirinden çok farklı şeyler.

Doğal afetler insanlara sınırlarının nerede bittiğini de göstermekte. İnsanlar çoğu zaman doğal afetler karşısında çaresiz kalıyorlar. Ancak bu yapacakları hiçbir şeyin olmadığı anlamına da gelmiyor. Zamanında, hızlı ve doğru enformasyonlar çok sayıda insan yaşamını kurtarabilirdi, örneğin Hindistan’daki insanların yaşamını…

Milyarlık nüfusa sahip bu ülkede teknoloji ileri düzeyde. Hindistan, uzaya fırlattığı son derece gelişmiş uydular sayesinde hava durumu ve fırtınalar konusunda anında uyarı alabiliyor. Yine Hindistan, fırtınalar konusunda uluslararası kabul görmüş bir erken uyarı sistemine sahip. Ancak Güneydoğu Asya’daki dev dalgalar Hindistan’ı da gafil avladı. Tsunamiler konusunda büyük bir Pasifik’te erken uyarı sistemi mevcutken, Hint Okyanusu bu sistemden mahrum. Şimdi herkes, özellikle de Hindistan, bu sistemin peşinde. Ama binlerce kurban için çok geç kalındı.

Durumun böyle olmasının elbette bazı sebepleri var: Güneydoğu Asya bölgesindeki ülkeler birbirlerine fazla güven duymuyorlar, birbirlerini siyasi hasım gibi görüyorlar. Bu yüzden de bölgesel işbirlikleri, koordinasyon çalışmaları mümkün olmuyor. Hindistan’ın kendi içinde bile bu konuda pek ilerleme kaydedilemiyor. Herhangi bir doğal afet meydana geldiğinde politikacılar hemen taziye mesajları, birbirlerini suçlamalar ve vaadlerlerle ortaya çıkıveriyorlar, ama bu vaadler çoğu kez hayata geçirilemiyor.

Ancak bu kez biraz farklı gibi görünüyor. İnsanlar sadece kitlesel olarak bağışta bulunmakla kalmıyor, doğal afetle mücadele faaliyetlerine bizzat katılıyorlar. Özellikle Hindistan gibi nüfusunun önemli bir bölümü yoksul ve toplumsal katmanlar arasında büyük uçurum olan bir ülkede, kitlesel dayanışma daha da bir büyük önem kazanıyor. Bu, yitirilmiş olanların geri gelmesine belki yardımcı olmuyor. Ama doğal afet bölgelerindeki birçok insan için -en azından- biraz olsun teselli anlamına geliyor.”