1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

FAZ: Başörtüsü kararı 'özgürlük' anlamına gelebilir

14 Mart 2017

Avrupa Adalet Divanı’nın başörtüsü kararı ve Türkiye ile baş gösteren gerginlik kapsamında Türkiye’ye ve Avrupa’ya yöneltilen eleştiriler bugünkü Alman gazetelerinde öne çıkan yorum konuları.

https://p.dw.com/p/2ZB6g
Symbolbild - Kopftuch am Arbeitsplatz
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/F. Heyder

15.03.2017 - Alman basınından özetler

Avrupa Adalet Divanı, işverenlerin işyerlerinde başörtüsünü yasaklayabileceği yönünde bir karar aldı. Münchner Merkur gazetesinin karar ilişkin yorumunda şu satırları okuyoruz:

"Bu karar Avrupa’nın laik yapısına net bir biçimde yapılan vurgudur. Avrupa Adalet Divanı evet dini özgürlükleri üst seviyede görüyor ama Müslüman din devletlerinde olduğundan farklı olarak dinleri tüm değerler bütününün üzerinde de görmüyor. Karar doğru ve yön gösterici. Çünkü Erdoğan’ın gittikçe daha küstahlaşan girişimleri ile Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türkiye kökenliyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istediği bir dönemde başörtüsü takan başka kadınların da şikayette bulunması muhtemeldir. Ankara'daki yönetim ülkeyi milliyetçi dinci bir diktatörlüğe dönüştürmekte ne kadar ısrar ediyorsa, o ölçüde dinî eğilimlerini AB’ne ihraç ediyor. İşte Avrupalı yargıçlar bu gelişmeye şimdi set çektiler.”     

Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorumu da Avrupa Adalet Divanı’nın kararına ilişkin:

"Bir yasaklama kararı da pekâlâ özgürlük anlamına gelebilir. Bir işveren çalışanlarının siyasi görüşlerine ve dinî inançlarına göre giyinip kuşanmasına izin verebilir, ya da genel geçerli olacak bir tarzda buna izin vermeyebilir. Avrupa Adalet Divanı haklı olarak bu noktada doğrudan bir ayrımcılık görmüyor. Zira işyerindeki tüm çalışanlara eşit muamele yapılmaktadır. Adalet Divanı yargıçları biraz geriye çekilerek, münferit olaylarda ulusal mahkemelerin belli bir görüşün ayrımcılığa uğrayıp uğramadığına kendilerinin karar vermesinden yana görüş bildirdiler. Bazen eşit olmayan muamele de belirli nedenlerle meşru olabilir. İşverenin müşterisinin karşısına ‘tarafsız’ bir görünümde çıkmak istemesi de anlaşılır bir şeydir. Bu da ticarî şirketlerin özgürlüğüdür ve şirketin dış ilişkilerinde çalışanlar bundan etkilenecektir.”  

Handelsblatt gazetesi yorumunda Türk hükümetinin Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) nüfuz ettiğine değinerek bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiriyor:

"Türk hükümetinin Almanya’da faaliyet gösteren en büyük Müslüman kuruluşlarından biri olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) üzerindeki nüfuzu da bizim özgürlükçü demokratik sistemimize uygun düşmüyor. DİTİB içinde Türkiye’de eğitilen ve maaşlarını Türk devletinin ödediği imamlar vaaz veriyor. Bu da bazı tereddütlere yol açıyor. Bu durumda topluma uyumun arzu edilen işlevi görmemesine hiç kimse şaşırmıyor. Türkiye’de Erdoğan’ı eleştirenler hapis cezası ile tehdit ediliyor. Bu çerçevede bize gönderilen imamların ne ölçüde bağımsız olduklarını düşünmek çok zor değil. Bunlar eğer nefret söylemleri içeren vaazlarda bulunuyorsa, onların burada işi olamaz. Kimsenin durumun tırmanmasından çıkarı olamaz. Ancak Erdoğan sınırın nerede olduğunu bilmek zorunda. Türk hükümetinin bir yandan 150’den fazla gazeteciyi ceza evlerine tıkması ama öte yandan Almanya’daki toplanma ve düşünce özgürlüğüne ilişkin olarak dava açmak istemesi öfkelendirici bir durumdur.   

Straubinger Tagblatt gazetesinin yorumu da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik:

“Erdoğan gerginliğin tırmanmasını istiyor. Bu isteğinin yerine getirilmesinin ve ona, onun anlayacağı dilden konuşma zamanı gelmemiş midir? Ona ‘Boğaz'ın Hitler'i' diyerek değil. Avrupa böyle ilkel bir düzeysizliğe prim vermemelidir. AB bir istisna olarak meselâ Rusya'yı kendine örnek alabilir. Erdoğan Moskova'ya karşı da kendinden geçme pozisyonuna girmişti. Rusya Devlet Başkanı Putin ona öyle bir ders verdi ki, birkaç hafta sonra Erdoğan bol yağ yaparak Kremlin'in yolunu tutmak zorunda kaldı.”     

Neue Osnabrücker Zeitung Türkiye ile baş gösteren gerginlikte Avrupa'nın da hataları olduğuna dikkat çekiyor:

"Türkiye konusunda öfke duyulabilir, duyulmalıdır da. Ama kendi yaptığımız ve şimdilerde acısını çektiğimiz hatalar da var. Fazlaca uzun bir süre sanki sıkı partner olmak isteniyormuş gibi bir izlenim verildi; oysa ki her iki taraf birbirine ısınmadı. Angela Merkel mülteci krizinde siyasi rotasını çok geç değiştirdi, ta ki Türkiye ile tartışmalı mülteci anlaşmasını imzalayana ve krizi kontrol altına alana kadar. Bazı parlamenterler ve gazeteciler ciddi bir biçimde Türk bakanların etkinliklerinin yasaklanmasını talep ediyor, yani Avrupa'da ifade özgürlüğü hakkı çok az geçerli oluyor. Ya bu tür haklar herkesi kapsayan, evrensel haklardır, her zaman ve her yerde geçerlidir, ya da değil. Demokrasi ya acıtsa bile uygulanmak zorunda, ya da uygulanmamak durumunda.”

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Çelik Akpınar