1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Fransa siyasetinde yolsuzluk depremi

12 Temmuz 2010

Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’e kadar uzanan yolsuzluk iddiaları, Fransa’da siyaset ve ekonomi dünyası arasındaki ilginç bağları ortaya çıkardı.

https://p.dw.com/p/OGbT
Sarkozy, kendisi hakkında bir karalama kampanyası başlatıldığını öne sürüyorFotoğraf: picture alliance / dpa

Fransa şu sıralar ucu Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’e kadar uzanan yolsuzluk iddiaları ile sarsılıyor.

İddiaların odağında Avrupa’nın en zengin kadını ve kozmetik devi L’oreal’ın varisi Liliane Bettencourt var. Bettencourt’un 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Nicolas Sarkozy’nin seçim kampanyasının finansmanı için Eric Woerth’e 150 bin euro aktardığı öne sürülüyor. Sarkozy’nin Halk Hareketi Birliği partisinin mali işleri yöneten Woerth şu anda Çalışma Bakanlığı görevinde.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, televizyonda yaptığı konuşmada, gece gündüz ülkesinin ile ilgilendiğini anlatırken, kendisi hakkında bir karalama kampanyası başlatıldığını öne sürdü.

Devletle İyi Anlaşma Sanatı

Ancak tarafların tümü yalanlasa da kozmetik devi L’Oreal ve muhafazakâr siyasetçiler arasında her zaman sıkı ilişkiler oldu. Hatta Fransa’da siyasetçilerin iş dünyası ile ilişkilerini anlatan bir kitapta da bundan açıkça bahsediliyor.

Geçmişten örnekler veren “Devletle İyi Anlaşma Sanatı” adlı kitapta, L’Oreal’ın ortaklarından İsviçreli Nestle firmasının hisselerinin 1974 yılında azalması ile dönemin Cumhurbaşkanı Georges Pompidou arasındaki bağlantıya dikkat çekiliyor.

Bunun, bir gün solcu bir cumhurbaşkanın göreve gelmesi ve L’Oreal’ın devletleştirilmesi riskine karşı atılan bir adım olduğu açıklanmıştı. Ancak başka ne tür gizli hesaplar yapıldığı hala bilinmiyor.

İhalelere siyasi müdahale

Fransa’da hükümetlerin ekonomik yaşama sık sık müdahale ettiğine ilişkin başka yeni örnekler de var. Bunlardan en bilineni, Abu Dabi'de bir Fransız nükleer reaktörü kurulması için açılan ihaleye ilişkin. Başvuruların sona ermesinden kısa bir süre sonra Elysee Sarayı, ortak teklif veren EDF, GDF-Suez, Total, Areva, Vinci ve Alstom adlı Fransız firmalarının lehine karar verdi. Güney Koreliler ise tekliflerinden hiçbir sonuç alamadı.

Fransa’daki bu durum, Alman – Fransız ilişkilerine da yansımıştı. Airbus konusundaki tartışmalar ikili ilişkileri geçmişte hayli etkiledi.

Areva – Siemens olayı da hayli ünlü. Atom tekniği alanında çalışan Areva NP adlı Fransız şirketi, bir süre önce, Alman devi Siemens’le artık çalışmak istemediğini duyurmuştu. Alman yetkililer açısından bakıldığında bu olayın perde arkasında Nicolas Sarkozy var. İddialara göre Sarkozy, Siemens’in; aynı zamanda Fransa’da devlete ait bir nükleer firmanın kardeş kuruluşu olan Areva’da pay sahibi olmasını engelledi.

Siyaset ve ekonomi dünyası iç içe

Fransa’da üst düzey politikacılar ve ekonominin patronları, ülkenin elit okullarında eğitim gören isimler. Mezunları, devletin üst düzey kademeleri ile üst düzey yöneticilik arasında sık sık yer değiştirmeleri nedeniyle de bu elit okullar ilişkilerde büyük rol oynuyor. Ve Paris siyaseti, Fransız şirketlerinin kapılarını yabancılara kapattığından, ülke sık sık ithalat ve yolsuzluk skandallarına sahne oluyor.

Pakistan’da 2002 yılında 11 Fransız mühendisin içinde bulunduğu otobüs havaya uçurulmuştu. Önce saldırının Taliban tarafından düzenlediği düşünüldü, ancak daha sonra Fransa’da ilginç bir spekülasyon gündeme geldi. Dönemin Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın, Pakistanlı generallere artık rüşvet ödemek istemediği gerekçesiyle, ona karşı intikam amaçlı olarak mühendislerin öldürüldüğü öne sürüldü.

Peki Fransa bir muz cumhuriyeti mi? Yolsuzluk olaylarını soruşturan ünlü Fransız hâkim Thierry Jeanpierre, “Dışarıdan biz bir muz cumhuriyeti olarak görülüyoruz. Sık seyahat ettiğimiz zaman bu gayet iyi anlaşılıyor” diyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Johannes Duchrow / Çeviren: Hülya Köylü

Editör:Ayhan Şimşek