1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"HDP'ye saldırının arkasındaki nefret söylemi"

17 Haziran 2021

HDP il binasına saldırının arka planında yatan nedenleri değerlendiren uzmanlar, siyasetteki nefret söylemine dikkat çekiyor, iktidarın nefret söyleminin bu tür saldırıları cesaretlendirdiği tespiti yapıyor.

https://p.dw.com/p/3v81H
Fotoğraf: Yasin Akgul/AFP

HDP İzmir İl Başkanlığı binasına saldırı, Anayasa Mahkemesi'nin HDP'nin kapatılması istemiyle hazırlanan ikinci iddianame üzerindeki ilk incelemesini yapacağı 21 Haziran öncesinde gerçekleşti. Deniz Poyraz adında bir kişinin hayatı kaybettiği saldırı sonrası yaptığı açıklamada, saldırıdan AKP ile MHP'yi sorumlu tutan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise "Burada yapılmak istenen geçmişte benzerlerini gördüğümüz kanlı oyunların tekrarı gibidir. 7 Haziran-1 Kasım arası yaşananları boşuna hatırlatmıyoruz" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da geçen hafta Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada 7 Haziran seçimlerine değinmiş ve "Türkiye, 2013'teki Gezi olaylarıyla başlayan karanlık senaryonun Meclis veçhesiyle 7 Haziran 2015 seçimlerinde karşılaşmıştır. Ülkemizin üzerine belirsizlik kara bulutlarının çöktürülmeye, eski Türkiye özlemlerinin tekrar canlandırılmaya çalışıldığı, terör örgütleri eliyle siyasetin dizayn edilmeye kalkışıldığı 7 Haziran 2015 seçimlerinin asla unutulmaması gerekiyor" ifadelerini kullanmıştı.

Türkiye'nin kritik günlerden geçtiğine dikkat çeken uzmanlar da 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında Türkiye'de yaşananları hatırlatmasının "çok önemli" olduğu görüşünde.

Kamuoyu araştırmacısı İbrahim Uslu, DW Türkçe'ye AKP'nin ve hemen sonrasında da MHP'nin 7 Haziran'dan beri "günden güne dozunu artıran bir şiddet, nefret söylemi" kullandığını söylüyor. Uslu, "Bir partinin hatalarını söylemek ayrı şey, şeytanlaştırmak ayrı şey. Bir partiyi sabah akşam terör destekçisi ilan ederseniz, ülkede akan her kandan o partiyi sorumu tutarsanız birilerinin de HDP'den nefret etmesinin, gidip de HDP'ye saldırmasının yolunuaçmış olursunuz" diyor.

İbrahim Uslu
İbrahim UsluFotoğraf: Privat

7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP, iktidara geldiği 2002 seçimlerinden sonra ilk kez parlamentodaki tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetmişti. AKP yüzde 40,8 oy alırken, HDP oyları yüzde 13,1'e yükselmişti. Ağustos 2015'te MHP lideri Bahçeli de "İzmir'de, Marmaris'te yazlıklarında yatıp AKP'nin olmasın diye oyunu MHP'ye vermeyen, ama HDP'yi meclise taşıyan zavallılar, Türkiye'nin kaymağını yiyenler, Boğaz'da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP'ye veren şerefsizler. Şimdi HDP ile koalisyonu kurun" çıkışıyla HDP'yi doğrudan hedef almıştı.

HDP'nin kapatılmasını isteyen Bahçeli'nin HDP'li yöneticilere ve HDP'ye oy verenlere yüklenmekten vazgeçmediğini ve "nefret dilini sürekli öne çıkardığını" hatırlatan İbrahim Uslu, "İktidar gerilim siyasetinden vazgeçmiyor. Bu böyle gidemez. Bu gerilim devam edemez" görüşünü dile getiriyor. 7 Haziran 2015 seçiminde "uzlaşma ve demokrasi"den yana olan seçmenin iktidardan desteğini çektiğine işaret eden Uslu, önümüzdeki ilk seçimde seçmenin iktidar ve muhalefeti bu açıdan teraziye koyabileceği mesajı veriyor.

"Cenazeye gitmeliler"

Uslu, "Seçmen kutuplaşma siyasetini cezalandırma kararı alırsa, ülkedeki şiddetten kaygısını sandığa yansıtırsa, ki o gün çok uzakta değil, siyasetçi de gereken mesajı almış olacak. Bu şiddet ortamının, nefret söyleminin bir an önce bitirilmesi gerekiyor" değerlendirmesini yapıyor.

HDP İzmir il binasına saldırıdan sonra muhalefetin demokrasi, hukuk gibi evrensel değerlerde ve parlamenter sistemde birleştiğini bir kez daha gösterircesine saldırıyı kınamakta birleşmesinin, çok anlamlı olduğunu söyleyen Uslu, "Bugün seçmen muhalefetin şiddet dilini değil, iktidar cephesinin şiddet dilini konuşuyor. Saldırıyı kınadılar ama bu yetmez. İktidar, tansiyonu düşürmek için ya hayatını kaybeden HDP il binası çalışanının cenazesine gitmeli ya da HDP'ye başsağlığı ziyaretinde bulunmalı. Türkiye'nin huzur aradığı açıkça gösterilmezse saldırganlar cesaretlenir" uyarısında bulunuyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Fotoğraf: Murat Cetinmuhurdar/PPO via REUTERS

7 Haziran ve sonrası

Erdoğan, Meclis Grup Toplantısı'ndaki konuşmasında 7 Haziran sonrasındaki süreçte Türkiye'nin Kasım 2015'te bir yenileme seçimi, 15 Temmuz 2016’da bir darbe girişimi, Nisan 2017’de bir halk oylaması, Haziran 2018'de bir erken seçim, Mart 2019'da da bir mahalli seçim yaşadığına dikkat çekmişti. Erdoğan, "Bu dönemde çukur eylemleriyle vatanımızın bütünlüğüne terör örgütleri kullanılarak milletimizin güvenliğine, Suriye'deki karmaşa fırsat bilinerek ülke sınırlarımızın dokunulmazlığına ve ekonomimize saldırılmıştır. Allah'a şükür ülkeyi kaosa ve çöküşe sürükleme oyununu bozduk" ifadeleri de kullanmıştı.

Erdoğan'ın hatırlattığı 7 Haziran seçimi sonrasında Kürt sorunu için yürütülen çözüm süreci de noktalandı. PKK, yol kesme ve şantiye basma eylemlerine başladı. Türkiye "canlı bombalar"ın düzenlediği intihar saldırılarıyla sarsıldı. Şanlıurfa Suruç'ta 33 kişi hayatını yitirdi. Suruç saldırısından iki gün sonra Ceylanpınar'da 2 polis başlarından vurularak öldürüldü. PKK ve IŞİD'e yönelik eylemler başladı. Türkiye tarihinin en kanlı saldırısı 10 Ekim'de Ankara'da yaşandı. Gar Katliamı olarak tarihe geçen saldırıda 102 kişi hayatını yitirdi. 1 Kasım'da yenilenen seçimde AKP yeniden tek başına iktidar çoğunluğunu elde etti.

"İktidarın elinde yeterince imkan ve güç var"

Koç Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Dr. Murat Somer de saldırıyı DW Türkçe'ye değerlendirirken tıpkı Uslu gibi iktidarın nefret dili ve söyleminin bu tür saldırıları kolaylaştırdığı, saldırganları cesaretlendirdiği tespiti yapıyor.

Prof. Dr. Murat Somer
Prof. Dr. Murat Somer Fotoğraf: privat

Somer, "İktidarın ve güdümündeki medyanın kullandığı düşmanlaştırıcı dili ve söylemi muhalefet kullanmış olsaydı, iktidarın 2015'ten beri kurduğu hukuk düzeni içindeki savcılar, terörle iltisaklı olmak, bağlantılı olmak suçundan ilgili kişilere dava açardı. İktidarın elinde bu tür olayların olmasını engellemek için yeterince güç ve imkân var. Neden engellenmiyor. Engellenmiyorsa, bu olaylara göz yumuluyor, hatta birileri bundan fayda umuyor demektir" yorumu yapıyor.

Saldırıdan sonra muhalefetin demokrasi, hukuk, toplumsal barış ve huzur temelinde ortak bir tavır sergilediğine, ortak açıklama yapmasalar da saldırıyı ve arkasındaki niyetleri kınayan, lanetleyen benzer açıklamalarla birbirlerine yaklaştıklarına vurgu yapıyor.

7 Haziran 2015 sonrasında yaşananları hatırlatan Somer, "Toplum ve muhalefet partileri bir öğrenme sürecinden geçti. 7 Haziran 2015 seçiminde muhalefete şans vermek istedi seçmen. Ama ülke öyle bir korku iklimine sürüklendi ki, muhalefetin ortak hareket etmesi engellendi. Şimdi HDP binasında işlenen cinayetin arkasında olanların hedefi muhalefeti bölmek olabilir ama umduklarını da bulamayabilirler. Çünkü muhalefetin birbirine yaklaşması söz konusu" diye konuşuyor.

Yaşananların "muhalefet için sınav" olarak da değerlendirilebileceğini anlatan Somer, Türkiye'nin 7 Haziran 2015 sonrasında yaşananları tekrar yaşamaması için muhalefetin "ortak bir dille, ortak bir tavır sergileyip toplumun önüne bir çözüm planı sunabileceği" önerisini getiriyor. HDP'nin de bu dönemin yeniden yaşanmasını istemediğini düşündüğünü söyleyen Somer, "Muhalefet; demokrasi, hukuk ve toplumsal barış temelli bir hikaye sunabilirse topluma, HDP de destekleyecek ve istismara açık politikalardan kaçınacaktır" diyor.

Hilal Köylü / Ankara

© Deutsche Welle Türkçe