1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İnsan hakları savunucularında AİHM beklentisi

10 Aralık 2016

Türkiye, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne OHAL döneminin ağır hak ihlalleri ile giriyor. DW Türkçe’ye konuşan Türkiye’deki insan hakları örgütleri, AİHM’in Türkiye’ye ilişkin tedbir kararı almasını istiyor.

https://p.dw.com/p/2U3v0
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/T. Bozoglu

Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin yıldönümünü olarak kutlanan 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ağır bir hak ihlalleri bilançosu ile giriyor. Son bir yılda yaşanan hendek savaşları, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki OHAL süreci Türkiye’de evrensel hukuk standartlarının askıya alındığı bir dönemin kapısını açmış durumda. Türkiye’nin insan hakları konusunda geldiği noktayı DW Türkçe’ye değerlendiren Türkiye’nin 3 önemli insan hakları kuruluşu, AİHM’in acilen Türkiye’deki hak ihlalleri için tedbir kararı çıkarması çağrısında bulundu.

Son bir yılda yaşanan hak ihlallerine ilişkin gelişmeleri derleyen İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine göre, Türkiye insan hakları konusunda adeta ‘travma’ yaşıyor. İHD ve TİHV verilerine göre, 1 Ocak - 30 Kasım 2016 arasında kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 341 kişi yaşamını yitirdi, 396 kişi de yaralandı.

Hendek savaşlarında ağır bilanço

2016 yılının ilk 11 ayında 1622 kişi gözaltında ve gözaltı yerleri dışında işkence gördüğünü beyan ederken, toplam 9 il ve en az 35 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 111 süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşti. Bu yasaklar nedeniyle 2014 nüfus sayımına göre, en az 1 milyon 671 bin kişinin temel hakları ihlal edildi. En az 321 sivil, bu bir yıllık sürede resmi sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş zamanda ve yerde yaşamını yitirdi. 73’ünün sağlığa erişim hakkından yoksun bırakılmaları sonucu yaşamlarını yitirdikleri iddia ediliyor. 147'si Cizre'de olmak üzere en az 202 sivil ise kapalı alanlar içerisinde yaşamlarını yitirdi. 

Kürt siyasetine büyük gözaltı

Sokağa çıkma yasakları uygulanan il ve ilçelerde uygulanan abluka sonucu gerçekleştirilen yıkımların da etkisi ile yaklaşık 500 bin insan zorla yerinden edildi ve göçe zorlandı. 2016 yılında KCK soruşturmalarının yanı sıra HDP/DBP ve HDK’ye yönelik operasyonlardan yaklaşık 15 bin kişi gözaltına alındı, 5 bin 600 kişi tutuklandı. HDP Eş Genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birlikte 10 milletvekili de tutuklananlar arasında. Demokratik Bölgeler Partisi’nden 55 belediye eşbaşkanı ve başkanvekili tutuklu. 41 belediyeye ise kayyum atandı.

OHAL, muhalifleri ve medyayı vurdu

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal döneminde ise, insan hakları konusundaki bilanço katlanarak arttı. Bu dönemde özellikle ifade özgürlüğü ve evrensel hukuk normları ağır yara aldı. OHAL'in ilan edilmesinden sonra çıkarılan 12 KHK'dan 3'ü kapsamında toplamda 177 medya kuruluşu kapatıldı, kapatılanların 11'i geri açıldı. İşsizlik bilançosu ise 2 bin 500'ü buldu. Erişime engellenen site sayısı 116 bin 126’ya ulaşmış durumda. KHK’lar ile 100 binden fazla kamu görevlisi açığa alındı, 80 bine yakın kamu görevlisi ihraç edildi. HSYK kararı ile 3 bin 698 hakim ve savcı meslekten çıkarıldı. 1600'den fazla dernek ve vakıf, 19 sendika kapatıldı. En az 80 bin kişinin pasaportu iptal edildi.

AİHM/ Strassburg
AİHM/ StrassburgFotoğraf: picture-alliance/dpa/w.Rothermel

146 gazeteci hapiste

15 Temmuz-10 Kasım 2016 döneminde, 90 binden fazla insan gözaltına alındı. 36 binden fazla insan tutuklandı. Tutuklananlar arasında 2 bin 500’den fazla hakim ve savcı, 6 bin 500’den fazla asker ve 7 binden fazla polis var. OHAL döneminde 100'den fazla gazeteci ve yazar tutuklanırken, Türkiye hapisteki 146 gazeteci ile dünyada en fazla gazeteci hapseden ülke haline geldi. OHAL döneminde gözaltı süresi 30 güne kadar artırıldı, gözaltının ilk beş günü avukatla görüş yasağı getirildi. Avukata erişim hakkı sınırlandırıldı ve gizli olması gereken avukat-müvekkil görüşmeleri kayıt altına alınmaya başlandı.

İHD: Türkiye’de ‘medeni ölüm’ yaşanıyor

Tüm bu veriler, Türkiye’de yaşanan insan hakları krizini gözler önüne seriyor. Türkiye’deki insan hakları savunucuları ise Avrupa demokrasilerinin Türkiye’yi evrensel hukuk standartlarına yaklaştırmak için iktidar üzerinde baskı kurmaya çağırıyor.

DW Türkçe’ye konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan, AKP ve Saray’ın OHAL ile birlikte parlamentoyu tamamen devre dışı bıraktığına dikkat çekiyor. OHAL ve savaş zamanlarında bile çiğnenmesi yasak ulan birçok insan hakkının bu dönemde çiğnendiğine vurgu yapan Türkdoğan, özellikle bu dönemde yargılanan insanların savunma haklarının ellerinden alındığını ve masumiyet karinesinin hiçe sayıldığını söylüyor. Artık Türkiye'de etkili bir yargı yolu kalmadığını dile getiren Türkdoğan’a göre, özellikle iktidarın kendisine tehdit olarak gördüğü vatandaşların yargı yoluyla hak arama şanslarının ortadan kalktığını belirtiyor.

Türkiye'nin açıkça hem AİHM Sözleşmesi’ni hem de BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini belirten Türkdoğan, “Anayasa Mahkemesi, şikayetleri Danıştay’a gönderiyor. Danıştay da yerel mahkemelere gönderiyor. Yerel mahkemeler ise KHK gerekçesi ile işlem yapmıyor. Yani hukuk sistemi tamamen kilitlenmiş durumda” diye konuşuyor. Bu duruma uluslararası literatürde ‘medeni ölüm’ dendiğini hatırlatan Türkdoğan, şunları söylüyor: “Avrupa Konseyi bir an önce Türkiye’yi hukuk devleti ilkelerine bağlı kalmaya zorlayacak adımlar atmalı. Türkiye’yi dışlayarak değil, yapıcı davranarak Türkiye’de hak ihlallerine son verecek bir çağrı yapılmalı. AİHM de iktidarı bir an önce iç hukuk yollarını işletmeye çağırmalı. Türkiye’de şu an kimsenin hukuk güvenliği yok. Avrupa bu konudaki sorumluluğundan kaçmamalı.”

Mazlumder: Hukuk sistemi kilitlendi

Türkiye’nin 15 Temmuz sonrasında yepyeni bir politik atmosfere girdiğine işaret eden Mazlumder Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de şu anda savaş halinde olmasının ülke içindeki hak ihlallerini artırdığına işaret ediyor. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun Türkiye’deki iç hukuk yollarının son halkası olduğunu hatırlatan Ünsal, “Ancak AYM, OHAL dönemindeki hak ihlalleri konusunda karar vermekten kaçındığı için, hukuk sistemine açılan kapılar içeriden kilitlenmiş gibi” diyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Üsterci ise, bu denli geniş kapsamlı bir hukuksal kilitlenmenin Türkiye’deki insan hakları savunucuları açısından da bir ilk olduğunun altını çiziyor.

TİHV: AİHM, başvuruları kabul etmeli

Hak ihlallerinin arttığı önceki dönemlerde devletin keyfi davranışlarına karşı bir ‘hak algısı’nın her zaman bulunduğunu vurgulayan Üsterci, “Biz daha önceki dönemlerde bu hak algısının geliştirilmesi, kalıcı hale getirilmesi için uğraşırdık. Şimdi ise bu haklardan bile söz edemez duruma geldik” diyor. Türkiye’de devletin hukuk dışı yöntemlerine maruz kalan insanların hiçbir hak arama yöntemi kalmadığının altını çizen Üsterci, siyasi iktidara yakın olan kesimler dışında kimsenin hakkını arama şansı olmadığını söylüyor.

“Artık sıfırı tükettik” diyen Üsterci, Avrupa kurumlarının bir an önce Türkiye’deki bu sürece müdahale etmesi görüşünde. AİHM Sözleşmesi’nin 15.Maddesi’nde OHAL dönemlerinin ‘orantılı ve geçici’ hak ihlallerine yol açabileceğinin vurgulandığını hatırlatan Üsterci, şöyle konuşuyor: “Ancak Türkiye bu çizgiyi çoktan aştı. Avrupa, idam kararını kırmızı çizgi olarak görmek yerine, hukukun kendisini kırmızı çizgi olarak görmeli. AİHM, iç hukuk yollarının tüketilmesini beklemeden acilen tedbir kararları alarak başvuruları kabul etmeli. AİHM böylelikle sürece müdahale etmeli ve OHAL’in akıbeti konusunda Türkiye’yi sıkıştırmalı. Çünkü Türkiye açıkça altında imzası bulunan uluslararası hukuk sözleşmelerini ihlal ediyor.” 

©Deutsche Welle Türkçe

Aram Ekin Duran / İstanbul