1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Irak sorunu masa başında çözülmeli

Peter Philipp/DW15 Kasım 2006

Irak bugünlerde adeta bir kan gölünü andırıyor. Bir türlü önü alınamayan şiddet olaylarında sivil kurbanların sayısı da giderek artıyor. Irak Yüksek Öğrenim Bakanlığı’na düzenlenen baskında 150 dolayında hükümet görevlisi ve bilim adamı kaçırıldı. Irak hükümeti, ülkede düzen ve istikrarı sağlamakta aciz kalırken, bu konuda medet umulan Amerikan işgal birliklerinin ülkeden çekilmesiyle ilgili artan baskılar, durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Tam bir iç savaş görüntüsünün yaşandığı Irak’taki gelişmeleri DW editörlerinden Peter Philipp yorumluyor…

https://p.dw.com/p/AZnL

Irak’ta durum günbegün kötüye giderken, bu ülkedeki Amerikan birliklerinin çekilmesiyle ilgili tartışmaların şiddeti daha da körükleyeceğini, Washington’daki strateji uzmanlarının da tahmin etmesi gerekirdi. Irak’ta hergün onlarca insanın ölmesi, toplu adam kaçırma eylemlerinin artması artık neredeyse kanıksadığımız haberler haline geldi. Son olarak Yüksek Öğrenim Bakanlığı’nda görevli 150’den fazla kişinin kaçırılması, ülkenin çoktandır bir içsavaş ortamında bulunduğunu hala idrak etmeyenlerin de durumun vahametini anlamalarını sağlamış olmalı. Bu, bilhassa da Irak hükümet mensupları için geçerli.

Irak hükümetinin, şiddet döngüsünü frenlemek için çaba harcadığı da pek söylenemez. Ya kıllarını bile kıpırdatmadan olan biteni seyrediyorlar, ya da bizzat olayların içinde yeralıyorlar. Şu bir gerçek ki, artık ülkedeki şiddet olayları sadece ABD önderliğindeki koalisyon güçlerini değil, Iraklıları da hedef alıyor: Sünniler Şiilere, Şiiler de Sünnilere saldırıyor. Bazen de ikisi birlik olup Kürtleri hedef alıyor. Eylemlerin gerekçeleri de çeşitlilik arzediyor: Bazen geçmişe dayalı bir hesaplaşma bazen de yeni elde edilen iktidar gücünün kötüye kullanılması… Kimileri için tek neden para. Özellikle adam kaçırma eylemlerinin maddi getirisi çok fazla.

Irak tarihine bakıldığında, bu şiddet döngüsünün belirli aralıklarla ortaya çıktığı görülür. Bunun için ille de ülkede Amerikan işgal kuvvetlerinin bulunması gerekmiyor. Mevcut durumun sorumluluğunu tek başına ABD’ye yüklemek de doğru olmaz. Ancak bu, Washington’un sorumluluktan kaçmasını da gerektirmez. Haziran 2004’te ülke ülke yönetiminin yeniden Iraklılara devriyle tüm sorunların kendiliğinden hal yoluna gireceğini düşünen ABD’nin fena halde yanıldığı ortada.

Ülkenin düze çıkabilmesi için, mevcut Irak hükümetinin, huzur, istikrar ve güvenliği sağlama kabiliyetini kavuşması gerekir. Ancak Amerikan işgal kuvvetleri üklede kalmaya devam ettiği müddetçe, hükümetin tüm bunları sağlaması mümkün değil. Bu durumda Washington, her ne kadar tek başına olmasa da Irak’taki güvenliğin sağlanmasından sorumlu. Bu sorumluluk, Amerikan birliklerinin ülkeden çekilmesi sürecini de zorlaştırıyor. Vietnam’dakina benzer bir şekilde ABD’nin cepheyi mağlup olarak terketme tehlikesi var ve Washington bunu istemiyor. Ancak öte yandan sorumluluğun bugünden yarına Iraklılara devredilmesi de doğru olmaz. Aksi halde, bugünkünden çok daha vahim bir tabloyla karşılaşılması kuvvetle muhtemeldir.

Irak’a en fazla yardım edebilecek ülkeler, bu üklenin tümüyle bir kaos ortamına sürüklenmesinden en fazla zararı görecek olan komşularıdır: İran, Suriye, Türkiye, Ürdün, Kuveyt ve Suudi Arabistan kendi güvenliklerini teminat altına almak için Irak’a yardım etmelidir. Bu ülkelerin, Irak hükümet temsilcileriyle ve tüm görüş ayrılıklarına rağmen Amerikan işgül güçleriyle bir masa etrafında oturup, soruna çıkış yolu aramaları kaçınılmazdır. Elbette bu ülkelerin sürece dahil olmalarıyla Irak sorununun birden bire çözüme kavuşması beklenemez. Ancak hiç değilse bu yönde bir umut ışığı doğmuş olur.