1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İran’ın nükleer programı kaygılandırıyor

Carsten Kühntopp5 Şubat 2007

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Mısır ve Suudi Arabistan’ın ardından bugün Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti. Merkel’in temaslarında İran’ın nükleer programı ağırlıklı yer tuttu. Tahran yönetiminin tutumunun bölgedeki Şii-Sünni gerilimini artırdığı kaydedildi.

https://p.dw.com/p/AZW3
Merkel Suudi Arabistan Kralı Abdullah ile görüştü
Merkel Suudi Arabistan Kralı Abdullah ile görüştüFotoğraf: PA/dpa

Arap Körfez ülkelerinde bölgedeki siyasi gelişmelerle ilgili yürütülen tartışmaların vazgeçilmez unsuru, İran ve nükleer programı. Birleşik Arap Emirlikleri hükümetinden bakan Enver el Gagaş, İran ile ikili ilişkiler konusunda şunları söylüyor: “İran ile ilişkilerimiz oldukça gelişmiş durumda. Çeşitli alanlarda ortak çıkarlara sahibiz, birbirimize saygı ve güvenle yaklaşıyoruz. Ama görüş ayrılıkları da var. İran’ın nükleer programı konusunda endişeliyiz. Bu, askeri olarak uzun vadede bölgedeki diğer ülkelerin aynı yöndeki faaliyetlerini hızlandırmasına yol açabilir. Nükleer potansiyelin siyasi nüfuz edinmek için kullanılmasından da endişe ediyoruz.”

İran’ın tavrı bölüyor

Katar Üniversitesi’nden siyasetbilimci Muhammed el Misfer, bölgedeki endişeleri daha açık bir dille aktarıyor: “İran’ın düşmanımız olduğunu ya da genel olarak Arap ülkelerine düşman olduğunu söyleyemeyiz. Ama bizim güvenliğimizi ve istikrarımızı tehdit ediyor ve bölgemizi siyasi, etnik ve dinsel olarak etkisi altına alma yönünde güçlü bir isteğe sahip. İran, tüm Ortadoğu’nun, özellikle de Körfez’in en önemli aktörü olmak istiyor. Burada sözkonusu olan, Arap milliyetçiliğine karşı Fars milliyetçiliği. Bu da Şiiler ile Sünniler arasındaki bölünmeye hizmet ediyor.”

Şii nüfusun etkisi

Körfez’e kıyısı bulunan Arap ülkelerinde nüfusun çoğunluğu Sünni. İran’da ise nüfusun neredeyse tamamı Şii. Bu durum, Körfez’deki küçük emirlikler ve krallıklar için bir felaket senaryosu. Şii İran, nükleer kapasitesini bir tehdit aracı olarak kullanarak Sünni Araplar’a karşı üstünlük kazanıyor. Araplar, Avrupa ve Amerikalılar’ın İran’ın Körfez’de büyük güç haline gelmesinde rol oynadığı, İran ile uzlaşma çabalarında diğer ülkeleri hesaba katmadıkları eleştirisinde bulunuyor.

Bölge ülkelerinin talepleri

Birleşik Arap Emirlikleri’nden bakan Enver el Gagaş, bu konuda şunları söylüyor: “İran konusundaki girişimlerde biz de söz sahibi olmak, bize zarar getirebilecek girişimleri engellemek isteriz. Avrupalılar’ın İran ile müzakerelerin en yoğun olduğu dönemde Tahran yönetimine bazı cazip tekliflerde bulunduğu yönünde haberler geldi. Bu teklifler İran’ın Körfez’deki durumu ve bölgemizin güvenliği ile ilgiliydi, ama bizim hiçbirşeyden haberimiz olmadı.”

Barışçı yol tercih ediliyor

Enver el Gagaş, diğer yandan İran’a karşı olası bir askeri operasyona şiddetle karşı olduklarının da altını çiziyor: “İran’ın nükleer programı nedeniyle endişeliyiz, ancak İran’a karşı her tür saldırgan eylem bizi aynı derecede korkutuyor. Sorunun gerçekten uluslararası alanda barışçı yollardan çözülmesini istiyoruz.”

Körfez’de İran’ın etkisi artıyor

Körfez’deki küçük monarşiler stratejik açıdan iki arada bir derede kalmış durumda. Bir yanda İran ve gücünü artırmaya çalışan orta güçteki ülkeler, diğer yanda Suudi Arabistan. Bölge ülkeleri eskiden uluslarararası arenada Suudi Arabistan’ın izlediği rotaya sadık kalırdı. Şimdi ise durum yavaş yavaş değişiyor. Küçük Körfez ülkelerinin kendine güveni giderek artıyor, bireysel düşünüyor ve BM’deki oylamalarda büyük ağabey Suudi Arabistan’ın tam tersi yönde oy kullanabiliyorlar.

Askeri operasyon uyarısı

İngiltere’de sendikalar, siyasi araştırma enstitüleri ve sivil toplum örgütlerinden 15 kuruluşun bugün açıkladığı ortak raporda İran’a karşı askeri bir operasyona girişmenin çok tehlikeli olacağı uyarısında bulunuldu. Raporda bir askeri operasyonun İran’ın nükleer silah edinmedeki kararlılığını artıracağı, Irak’taki istikrar çabalarını zora sokacağı, petrol fiyatlarındaki olası patlama nedeniyle dünya çapında ekonomik büyümeye zarar vereceği vurgulandı ve diplomatik çözüm için girişimde bulunulması istendi.