1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İran devriminin 25. yıldönümü

Jörg Pfuhl11 Şubat 2004

İran'da İslam Cumhuriyeti Anayasası’nı koruma görevini üstlenen mollalar, bundan tam 25 yıl önce, yani 11 Şubat 1979’da yaşanan İslam devriminin muhafızlığını kimseye kaptırmıyor.

https://p.dw.com/p/AbP5
İran'da seçimlere az bir zaman kala reformcular düzenledikleri gösterilerle taraftar kazanmaya çalışıyor
İran'da seçimlere az bir zaman kala reformcular düzenledikleri gösterilerle taraftar kazanmaya çalışıyorFotoğraf: AP

"Önce Allah, sonra İran."

Muhafazakarlar şu günlerde bu sloganı dillerinden düşürmüyor. Oysa devrim önceleri salt dini nitelikli değildi. İrranlı öğrenciler Allah uğruna değil Şah’a karşı sokaklara dökülmüşlerdi. Şah’ın lüks ve debdebeli hayatına, cesetleri uçaktan çöllere atan acımasız gizli servisine ve batılı ülkelerin nüfuzuna karşıydılar. Önce İngilizler, daha sonra Amerikalılar can düşmanları olmuştu. Sokaklar sadece mollallarla dolmuyordu. Marksistler de Şah’a karşı ayaklanmışlardı.

Ama dinci zümrenin aydın ve Komünistler karşısında avantajları vardı. Camiler direnişin organize edilebileceği korunmuş mekanlardı. Mollalar aynı zamanda halkın dilinden anlıyor, onun diliyle konuşuyorlardı. Tahran ahalisi en büyük dini liderleri Ayetullah Molla Humeyni'yi karşılamak için sokaklara dökkülmüştü. Bütün bunlar Humeyni'nin Fransız hava yollarına ait özel bir uçakla ülkesine dönmesinden birkaç gün önce oluyordu.

Humeyni mesaj yolluyordu

Humeyni’nin mesajlarını içeren milyonlarca kaset zaten yıllar önce İran’ı istila etmişti. Batının tahakkümünü lanetleyip şeriat düzenini göklere çıkaran konuşmalarıyla Humeyni milyonların gönlünde taht kurmuştu. Dini inanç ve alışkanlıklarına uygun basit bir dil kullanarak halkı yönlendirmeyi başarmıştı.O yıllarda mollalar imtiyazlı zümreyi değil tabanı temsil ediyorlardı. Bu bakımdan, İslam devrimi gerçekten tabandan gelen bir halk devrimiydi. Devrim lideri elindeki gücü kullanmayı bildi ve Şah’a karşı ayaklanan ama din devleti istemeyen rakiplerini kısa zamanda bertaraf etti. Humeyni tarihi çarptırıyor ve hiçbir zaman olmayan bir birlik kavramından söz ediyordu:

”Zaferi halkın ve bütün grupların birlik ve beraberliğine borçluyuz. Müslümanların dini azınlıklarla birliği, üniversitelerin ilahiyatçılarla ortaklığı ve din adamlarının politikacılarla birliği. Bu gerçeğin etki ve gücünü hiçbir zaman unutmayıp birliğimizi zaferin anahtarı olarak muhafaza etmeliyiz."

İran huzura kavuşmadı

Devrimden bir yıl sonra Saddam Hüseyin İran’a saldırarak sekiz yıl sürecek bir savaş başlattı. Amerikan elçiliğinin basılmasıyla şoke olan Washington yönetimi ambargo başlattı. Mollalar halkla anlaşabiliyor ama teknik ve ekonominin dilinden anlamıyorlardı. Fabrika işletmeyi, petrol çıkarmayı bilmiyorlardı. Aileleri daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik ediyorlardı ama çalışma çağına gelen gençlere iş sahası açamıyorlardı. Çalışkanlık değil iman geçiyordu. En iyiler değil en müminler yükseliyordu. Günümüzde İran ekonomisine de hakim olan mollalar, halktan en az Şah kadar uzaklaşmışlardı.

İkinci devrim istenmiyor

İranlı öğrenciler ikinci bir devrim istemiyorlar ama 20 şubat seçimlerinin boykot edilmesinde ısrarlılar. Anayasa Koruyucuları Konseyi’nin ikibin adayı listelerden çıkarmasıyla seçimin hür olmayacağı anlaşıldı. 25 yıllık İslam Cumhuriyetini en sert eleştirenler ise yasakllılar arasına alınan parlamenterler. Bunlardan biri de Behzad Nabavi:

"Muhafazakarların gençliğe benimsetmeye çalıştıkları siyasi sistemin İmam Humeyni’nin kurduğu sistemle ilgisi yok. Halk rejimi bunların temsil edeceğini bilse, katiyen devrim istemezdi."