1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"İran krizinde ortak paydalar aranmalı"

Ayşe Tekin / DW24 Ağustos 2006

BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya, İran’ın sunulan önerilere verdiği yanıtı değerlendiriyor. Ancak uluslararası toplum arasındaki görüş ayrılıkları sürüyor. İran krizine ilişkin gelinen aşamayı Ayşe Tekin, DW’nin Ortadoğu uzmanı Peter Philipp’e sordu...

https://p.dw.com/p/AZjS
İran, uranyum zenginleştirme hakkından vazgeçmek istemiyor
İran, uranyum zenginleştirme hakkından vazgeçmek istemiyorFotoğraf: AP

A.T: İran yönetimi, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya'nın, nükleer programına ilişkin sunduğu öneri paketine resmi yanıtını önceki gün verdi. Ancak ilgili pek çok başkentin suskunluğunu koruyor. Bu sessizliği neye yormak lazım?

P.P.: Batılı devletler, 31 Ağustos’ta sona eren bir ültimatom vermişti. Henüz bu süre dolmadı. İran ise 22 Ağustos’ta cevap vereceklerini ilan etmişlerdi. Dediklerini yaptılar. İran’ın cevabını evet ya da hayır diye sınıflandırmak mümkün değil. Tahran yönetimi, çok ayrıntılı, her türlü ayrıntının işlendiğini, dikkatle incelenmesi gereken bir metin sundu. İran’ın cevabının belki de en önemli noktası, “evet, hemen müzakerelere başlayabiliriz” denmesine rağmen Batı’nın görüşmeler için şart koştuğu uranyum zenginleştirmeye son verilmesi adımını atmayacağının ortaya çıkması... Avrupa ülkelerinin bu beklentisi gerçekçi değildi, nitekim Tahran bu talebi geri çevirdi. Şimdi yapılması gereken, Batı ile İran’ın uzlaşmasını mümkün kılacak yeni ortak paydaların aranmasıdır. Amerikalılar, İran’ın cevabını ‘yetersiz’ bulduklarını ilan ettiler. Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi üyeleri ve Almanya daha dikkatli. Çünkü yanıt yetersiz derseniz, mesele tekrar yaptırımların tartışılacağı BM Güvenlik Konseyi’ne geri dönecek.

A.T.: Washington yönetimi, müzakerelerin devamı için öncelikle İran’ın uranyum zenginleştirmeye son vermesini talep ediyor. Sizce bu talepte ısrar diyalog sürecini nasıl etkiliyor?

P.P.: İran’a Batılı ülkeler tarafından verilen ültimatomlar, BM Güvenlik Konseyi’nin devreye sokulması gerilimi krize dönüştüren adımlar olmuştu. Devreye sokulan Güvenlik Konseyi’nde 5 daimi üyenin de uzlaşacağı bir karara varılamayacağı da çoktan anlaşıldı. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) barışçıl ve sivil amaçlar güdüldüğü sürece her ülkeye uranyum zenginleştirme hakkı tanıyor. Amerikalılar ve Avrupa ülkeleri, yalnızca İran’dan bunu talep ediyor. Tahran yönetiminin ısrarla bu taleple karşılaşması, gerilimi artıran unsurlardan oldu. Oysa bu konuya diplomatik ve siyasi bir çözüm getirmek mümkündü: İran’a ‘uranyum zenginleştirmek hakkınız baki kalsın, ancak müzakereler devam ederken bu hakkı askıya alalım’ denebilir. Böylece taraflardan hiçbiri geri adım atmamış olurdu.

A.T.: Lübnan ve Irak’tan sonra Ortadoğu’da İran’la birlikte yeni bir çatışmanın yaşanması ihtimali var mı?

P.P.: İran meselesinin bir askeri çatışmaya dönüşebileceğine inanmıyorum. En azından BM Güvenlik Konseyi’nin askeri yaptırıma karar vereceğini sanmıyorum. Güvenlik Konseyi, yalnızca siyasi ve ekonomik yaptırımları gündeme getiriyor. Çin, İran petrolüne muhtaç. Ruslar, nükleer sektör de dahil olmak üzere Tahran yönetimiyle var olan ticari ilişkileri daha da geliştirmek istiyor. Avrupa ülkeleri de iyi bir müşterilerini kaybetmek istemiyorlar. Bu yüzden İran’a karşı uluslararası toplumun aynı çizgide hareket etmesi zor görünüyor. Amerika’nın tavrı kolay. Çünkü Washington yönetimi zaten halihazırda İran’a ekonomik yaptırım uyguluyor. Bu nedenle Amerikalılar tek başına askeri operasyona girişebilir, İsrail’den de destek alabilir. Ama Amerika’nın Irak’ta, İsrail’in Lübnan’da edinmiş olduğu olumsuz tecrübe, bu tür askeri harekatlar karşısında bir uyarı olarak görülmeli.