1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İslam dünyasıyla diyalog

Baha Güngör / DW18 Haziran 2004

Türkiye, Arap dünyası ve Müslüman komşularının gözünde fazlasıyla batılı, Avrupa için ise fazlasıyla Müslüman olarak görülüyordu. Bu yüzden İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliği’ne Türkiye’nin adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçilmesi önemli bir mesaj niteliği taşıyor. DW Türkçe Servisi Şefi Baha Güngör’ün yorum...

https://p.dw.com/p/Aa2y

"AB’nin eski ve çiçeği burnunda üyeleri, Türkiye’ye yıl sonunda üyelik müzakereleri için tarih verilsin mi, verilmesin mi diye karara varmakta zorlanıyor. İslam Konferansı Örgütü ise askeri alanda batı taraftarı ve kültürel olarak da yüzünü Avrupa’ya dönen NATO üyesini, İslam ve demokrasinin birlikte varolduğu bir model olarak kabul etmekte artık bir sorun görmüyor.

İKÖ Genel Sekreterliği’ne bir Türk bilim adamının seçilmesi, örgüt üyesi 57 ülkenin Avrupa ile diyaloğa hazır olduğunun bir göstergesi. İslam alemi, Türkiye’yi güvenilir bir ülke olarak kabul etme konusunda Avrupalılar’dan daha hızlı davrandı. Avrupa Birliği ise kısmen dini ve kültürel gerekçeleri ileri sürerek hala Türkiye’yi reddeden bir tavır içinde. Ancak bu Avrupa’nın sürekli dile getirdiği farklı dinler ve kültürler ile diyalog politikasına gölge düşürüyor.

Çoğu İKÖ üyeleri - tarihten kaynaklanan güvensizlik yüzünden – bugüne kadar Türkiye’ye karşı temkini elden bırakmasa da, kültürler ve dinlerarası diyaloğun Avrupa’nın tekeline bırakılmaması gerektiğine hüküm getirdi. Bu diyalogda ise Türkiye’ye köprü görevi düşüyor ve Türkiye yeni bir ağırlık kazanıyor.

Zengin tecrübelere sahip olan Türkler, 81 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca hedeflerini gayet açık bir şekilde dile getirdiler: Avrupa’nın bir parçası olmak ve böyle tanınmak. Bu amaçla Arap alfabesinin yerine Latin alfabesi getirildi, hilafet kaldırıldı, medeni hukuk, ceza hukuku ve ticaret hukuku Avrupa’daki örneklere uygun olarak oluşturuldu.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi, kadının toplumdaki rolü modernleştirildi. Din ve devlet işleri ayrıldı, laiklik getirildi. 1952’de NATO üyesi olan Türkiye, 1987’de de AB’ye katılım başvurusu yaptı ve ayrıca halkı Müslüman olan ve İsrail’i resmen tanıyan ilk devlet oldu.

İslam dünyası, genel sekreterliğe bir Türk’ü seçerek, köktendinciler ve uluslararası terör ile mücadelede Avrupa ile diyaloğa hazır olduğu mesajını verdi. Türkiye ise bu süreç içinde elçi konumuna geldi. Bu mesaja olumlu yanıt verme ve AB üyeliği için Türkiye’ye yeşil ışık yakma sırası şimdi Avrupalılar’da.

Avrupalı Hristiyanlar, sık sık dile getirdikleri ”İslam dünyası ile diyalog isteği”nin, sadece sözde kalmaması için somut bir adım atmalı. Ve uyumu sağlayacak arabulucu rolünü de Türkiye’den daha iyi üstlenecek başka bir ülke yok."