1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İsrail seçimleri barış için umut vermiyor

Peter Philipp / Deutsche Welle11 Şubat 2009

İsrail’de seçim sonrası kurulacak hükümet barış süreci açısından da ilgiyle izleniyor. Deutsche Welle’nin Ortadoğu uzmanı Peter Philipp, karar alamayan bir hükümet kurulmasının sürece darbe indireceği görüşünü savunuyor.

https://p.dw.com/p/Grcq
Livni'nin sandıktan birinci parti çıkması yetmedi
Livni'nin sandıktan birinci parti çıkması yetmediFotoğraf: AP

Tzipi Livni ve Benjamin Netanyahu Amerika'yı örnek göstermeye çalışsalar da İsrail'in Obama'sı yok. 'Dönüşüm' ya da 'değişim' gibi kavramların bu seçim kampanyası süreci boyunca boşa sarf edilmiş sloganlar olduğu ortaya çıktı. Objektif bir değerlendirmeyle şu sonuçlara varılabilir: Bu seçim olmasa da olurdu. Bütün dünya İsrail'i takip etse ve galipler seçim zaferlerini kutlasalar bile, bu böyle.

Deutsche Welle’nin Ortadoğu uzmanı Peter Philipp
Deutsche Welle’nin Ortadoğu uzmanı Peter Philipp

Kadima diğer partilerle anlaşmak zorunda

Bu seçimin galibi yok. Seçimlere kadar Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Kadima Partisi lideri Tzipi Livni, bir iki sandalye farkla önde olabilir, ancak koalisyon hesapları yapıldığında, Kadima'nın seçimlerde elde ettiği çoğunluğun partinin tek başına hükümet kurmasına yeterli olmadığı görülüyor. Ana muhalefet partisi Likud da sandıktan zaferle çıkamadı, dolayısıyla hükümeti kurabilmesi için küçük partilerle anlaşabilmesi gerekiyor. Keza Netanyahu'nun da ülkenin bu şekilde yönetilemeyeceğini teslim etmesi gerekiyor. Zira İsrail'de geniş bir yelpazeye yayılan koalisyon hükümetleri ekseriyetle uzun ömürlü olmuyor.

Barış sürecine değer verilmiyor

Peki ya barış süreci? Bu, aslında, dünyanın İsrail'den daha fazla ilgilendiği bir soru. İsrail dışındaki ülkelerde İsrail'de barış ve normalleşme süreci için oylama yapıldığını sanan ya da en azından umanlar yanılgı içindeler. Netanyahu geçmişte, üzerinde uluslararası mutabakat sağlanan barış koşullarını kaale almadığını ispatlamıştı. Netanyahu’nun olası sağcı ortakları da bu konuya hiç değer vermiyor.

Öte yandan sosyal demokrat İşçi Partisi ile Kadima'nın da barış partisi görüntüsü verdikleri söylenemez. İşçi Partisi Genel Başkanı Ehud Barak Camp David'de Filistin lideri Yaser Arafat ile bir araya geldiği görüşmelerin sonuçsuz kalmasında rol oynamıştı, Barak bugün de İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının en büyük sorumlusu olarak görülüyor. Kadima Partisi'nin lideri Tzipi Livni barıştan bahsediyor, ancak Livni'nin partisi sistematik olarak son üç yıldır barışın önüne engeller koymakla uğraştı: Batı Şeria'da yeni yerleşim bölgeleri kurulması ya da mevcut olan yerleşim yerlerinin genişletilmesi gibi… İsrail orada ne kadar çok yerleşim birimi kurarsa, olası bir Filistin Devleti'nin merkezi addedilen Batı Şeria daha az pazarlık konusu yapılabilir.

Önde olan konu güvenlik

İsrail'de siyasi kamplaşma hakkında çok severek konuşuluyor, milliyetçi sağ ile barış yanlısı sol, siyasi arenada birbirini dengeleyen iki siyasi görüş olarak değerlendiriyor. Ama aslında barış için hiç bir konsept sunmayan iki siyasi kamp var: Bunlardan biri milliyetçi, diğeri ise aşırı milliyetçi. Anlaşılan o ki seçmen de önüne barış için bir çözüm önerisi konmasını beklemiyor, zira o da barışçıl çözüm umudunu tamamen kaybetti. Şu anda söz konusu olan sadece güvenlik, belki de sözde güvenlik. Çünkü şiddetin bölgede daha fazla çatışmaya ve güvensizliğe yol açtığı kavranamıyor.

İktidara kim gelecek? Bu sorunun net bir yanıta kavuşması günler sürebilir. Ancak sonuçta esas rol oynayan siyasi kişilikler. Herhangi gerçek bir siyasi alternatiften söz edilemez. Bu, koalisyon görüşmelerinde her tür seçeneğin mümkün görülmesinden de anlaşılıyor.