1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Japon ekonomisi sıkıntıyı aştı

Michael Weidemann11 Ağustos 2004

Japonlar yine bol para harcamaya başladılar. Japon ekonomisi dev adımlarla ilerliyor. Yüzde dörtlük büyüme hızı ütopya olmaktan çıktı.

https://p.dw.com/p/AbfW
Japonya'da lüks alışveriş merkezleri insan almıyor
Japonya'da lüks alışveriş merkezleri insan almıyorFotoğraf: AP

Japonya’nın ekonomik manzarası, bundan kısa süre öncesine kadar tahmin edemeyeceğimiz derecede değişti. Lüks alışveriş merkezleri insan almıyor. Pahalı lokantaların önlerinde kuyruklar oluşuyor. Dev Japon tröstleri, bilançolarını dengelemeyi bir yana bırakıp yeniden büyük yatırımlar yapıyorlar.

Özel sektörün ve hanelerin yüzde sıfır faizle kredi almaktan bile çekindikleri dönemler geride kaldı. Japonya kamu sektörünün aşırı ölçüde borçlanması sayesinde ekonomik bakımdan hayatta kalabildi. 1980’li yılların sonlarında konjonktür balonu patladığında Tokyo yönetimi ekonomiyi teşvik edip sağlığa kavuşturma görevini tek başına üstlenmişti.

Keynesyen politikalar

Avrupa şu sıralarda hiçbir şeyden Keynes’çi ekonomik politikalardan korktuğu kadar korkmuyor. Asya’nın önde gelen ekonomi otoritelerinden Richard Koo, Avrupa’nın durumun vahametini kavramakta geç kaldığını iddia ediyor: ”Alman şirketleri de kredi almak yerine, borçllarını kapatmaya uğrraşıyorlar. Halk ta tüketmek yerine tasarruf ediyor. Bunun kaçınılmaz sonucu deflasyondur. Arada doğan boşluk giderek büyüyor. Bu durumda Alman hükümetine, yeterli miktarda mali teşvikte bulunmak düşer. Ekonomik çöküntüyü önlemek istiyorsa borçlanması gerekir.”

"Ekonomik bakımdan hayatta kalma"

Richard Koo bu tehlikenin gerçekten varolduğunu ve Almanya’nın ekonomik faaliyetleri teşvik etmek yerine konsolidasyon ve yapısal reformlara ağırlık vermesinin çöküşü hızlandıracağını söylüyor. Japonya’nın en büyük yatırım fonlarından Nomura’nın ekonomik etüd merkezi başkanı Adolf Rosenstock, ‘kamu sektörünün nereye para harcayacağı önemli değil, yeter ki borçlansın’, diyor. ‘Kamu bütçeleri çığrından mı çıkmış, aldırmayın, çünkü burada Almanya’nın ekonomik bakımdan hayatta kalmasıdır söz konusu olan’ diyor ve Almanya’yı aynı anda şeker ve zatürree’ye yakalanmış bir hastaya benzediğini belirttikten sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: ”Şeker hastalığı, zaruri reformlar ise, zatürree de ekonomik durgunluk demektir. Ama iki hastalığın tedavi yöntemleri birbiriyle çelişir. İkisine de aynı anda yakalandığınızda önce hangisini tedavi edersiniz? Tabii ki zatürreyi.”

Reform ihtiyacı

Japonya hükümeti de, 1990’lı yıllarda Uluslararası Para Fonu’nun tavsiyeleri doğrultusunda gereksizmiş gibi görünen altyapı yatırımlarına yüz milyarlarca dolar harcamış, kamu borçları milli gelirin bir buçuk katına çıkmıştı. Ama Japonya, işsizliğin artmasını ve ekonominin çökmesini önlemeyi başardı. Prensip olarak konsolidasyona ve yapısal reformlara antipati duymayan Richard Koo bu politikayı başarının anahtarı olarak görüyor: "Bu adımlar tabii ki gereklidir. Ama Japonya son on yılda bu yola başvursaydı krizden kurtulamazdı. Almanya’nın da reformlara ihtiyacı var. Ama ekonomiyi bir an önce temelden yeni bir yapıya kavuşturursak, herşey kendiliğinden düzelir, diyen mutlaka yanılacaktır.”

Mr. Koo bu nedenle ek borçlanmayla ilgili Masstricht kriterlerinin derhal kaldırılması gerektiğini, aksi takdirde tasarruf tutkusu yüzünden ekonominin çökeceğini söylüyor ve kamu bütçelerinin, ekonomik konjonktür düzeldikten sonra rayına oturtulaabileceğini de sözlerine ekliyor.