1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Körfez'de saflar neden sıklaştırıldı?

7 Ocak 2021

Uzmanlara göre, ABD'nin çabalarıyla gerçekleşen Körfez-Katar normalleşme sürecinin asıl amacı İsrail'in çıkarlarını koruma arzusuyken Ankara, dış politika hamleleriyle Körfez'de "kendine karşı bir blok" yarattı.

https://p.dw.com/p/3nawn
Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad el Tani ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Arşiv)
Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad el Tani ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (Arşiv)Fotoğraf: picture-alliance/dpa/Turkish Presidency

Katar ile diğer Körfez ülkeleri üç buçuk yıl süren diplomatik krizin ardından ilk kez ilişkilerin normalleştirmesi yönünde resmi bir adım attı.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de içinde olduğu altı Körfez ülkesi, daha önce "terör örgütlerine kaynak sağladığı" gerekçesiyle ilişkilerini askıya aldığı Katar ile ilişkilerin normalleştirilmesini öngören "dayanışma ve istikrar" anlaşmasını imzaladı.

ABD'nin Körfez'deki mekik diplomasisinin bir sonucu olarak yorumlanan anlaşmayla birlikte Katar'a uygulanan hava, kara ve deniz ambargosu kalkacak; Doha komşularına açtığı uluslararası davaları geri çekecek ve taraflar medya üzerinden birbirleri aleyhinde yürüttüğü kampanyalara son verecek.

ABD'deki yeni yönetimin göreve gelmesine sayılı günler kala, Körfez ülkelerinde yaşanan gelişmelerin ne anlama geldiğini ve krizde Doha'nın en büyük destekçilerinden olan Türkiye'nin bu yakınlaşmadan nasıl etkileyeceğini, uzmanlar DW Türkçe'ye değerlendirdi.

Anlaşmanın perde arkası

DW Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre Katar ile Körfez ülkeleri arasındaki buzların erimesinin arkasında, ABD’de göreve başlayacak yeni yönetime hazırlık ve İsrail'in bölgesel çıkarlarını koruma çabaları var.

Arap ülkeleri nezdindeki hukuki tanınırlığı çok kısa süre öncesine kadar Mısır ve Ürdün ile sınırlı olan İsrail, ABD’nin arabuluculuk girişimlerinin bir sonucu olarak şimdiye kadar dört Arap ülkesiyle ilişkilerini normalleştirdi. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas, peş peşe İsrail ile ilişkilerini normalleştirme yönünde adımlar attı.

Stratejist Aydın Sezer, Katar'ın Körfez ülkeleriyle olan anlaşmasının da bu bağlamda değerlendirmek gerektiği görüşünde.

Sezer, "İran’ın Suriye'deki faaliyetlerinden rahatsız olan ABD, Trump döneminde İsrail'in Arap ülkeleri ile barışmasını sağlayarak İsrail'n güvenliği ile ilgili sorunları ortadan kaldıracak bir politika izledi. Ancak göreve gelecek Joe Biden yönetiminin, İran ile bir açıdan daha ılımlı ilişkiler geliştirme niyetinde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla son gelişmeleri, Biden henüz göreve gelmeden, İsrail ile ilişkileri normalleştiren ülkeler kampına Katar’ın kazandırılması olarak değerlendirmek gerek" tespitini yapıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'un Kasım'da Başkan Donald Trump'ın başdanışmanı Jared Kushner'in de Aralık'ta Katar ve diğer Körfez ülkelerinde temasta bulunduğunu hatırlatan Sezer'e göre, birkaç hafta içinde Katar-İsrail barışının da gündeme geldiğini görebiliriz.

"Körfez'de Türkiye'ye karşı blok"

Körfez ülkelerinde, tıpkı İran’a ve Müslüman Kardeşler'e karşı geliştirilen tutuma benzer, "Türkiye'ye karşı bir blok" oluştuğu düşüncesinde olan Sezer, bunu şöyle temellendiriyor: 

"Genel bir alerji durumu var. Körfez özelinde bakacak olursak, Suudi Arabistan ile Suriye politikamızla başlayan ve konsolosluk cinayeti ile yükselen bir tansiyon, Birleşik Arap Emirlikleri ile de Doğu Akdeniz'de karşı karşıya gelme durumu söz konusu. Diğer yandan, Arap dünyasının kültürel ve siyasi liderlik iddiasında olan Mısır ile bozulan ilişkilerimiz, Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi'ye karşı olan yaklaşımımız, İsrail ile ilişkilerimiz ve ideolojik temelli dış politikamız var. Bunların Körfez ülkelerinde endişe yarattığı açık."

Sezer, Körfez'deki son gelişmelerin Ankara'yı dış politikada tümüyle sıkıştırmadığına dikkat çekse de "kritik önemde olduğuna" vurgu yapıyor.

Bildkombo Flaggen Saudiarabien Ägypten VAE Katar

Katar'daki Türk askeri tartışması

Katar'a yönelik ablukanın başlatılmasının ardından Türkiye, Doha'nın en sıkı destekçilerinden biri olmuştu. 2017 yılında ülkeye gemilerle gıda yardımı yapmış, ayrıca Türk askerini Doha'daki El Rayyan Üssü'nde konuşlandırmıştı.

Ancak Doha ile Ankara arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasına dayanan bu asker gönderme süreci başta Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Körfez ülkelerinin tepkisini çekiyor.

Öyle ki, Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkelerinin ambargoyu kaldırmak için Haziran 2017'de Katar'a gönderdiği ve 10 gün içinde uygulamasını istediği şartları içeren 13 maddelik listede "Türkiye'nin askeri üssünün kapatılması" talebi de yer almıştı. Ancak Türkiye, halen buradaki askeri varlığını sürdürüyor.

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Türkiye'nin eski Katar Büyükelçisi Mithat Rende'ye göre, son yaşanan gelişmelerin ardından Türkiye'nin Katar'daki askeri varlığına yönelik tartışmalar yeniden gündeme gelebilir.

Katar, Türkiye'ye yönelik ciddi ve köklü değişimlere gitmeden, Türkiye'yi bu anlaşmada kaybeden olarak değerlendirmenin doğru olmadığını ifade eden Rende, "Türkiye'nin Doha'da bir askeri varlığı var. Bu, 2014 yılında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasına dayanıyor. Türkiye'nin buradaki varlığı kimse karşı değil. Herhangi bir ülkeye karşı orada bulunmuyoruz. Ama bu konu yeniden gündeme gelebilir" değerlendirmesini yapıyor.

Katar'ın Türkiye'de ciddi yatırımları olduğuna dikkat çeken Rende, "Ticari ilişkilerde yavaşlama olur mu, onu göreceğiz. Katar bir miktar yatırımını Dubai'ye kaydırabilir. Bugünkü siyasi ve ekonomik konjonktürde, özellikle Türk Lirası'ndaki değer kaybına da paralel olarak Türkiye'yi yatırım yapılabilir bir ülke olarak görüyorlar. Ama ticari ilişkilerin seyrini zaman gösterecek" diye belirtiyor.

"Ankara gelişmelerden memnun değil"

Dışişleri Bakanlığı, Katar'a yönelik ambargonun kalkacağı haberlerinin ardından "kararı memnuniyetle karşıladıklarını" belirterek gelişmenin "devam eden ihtilafın çözüme kavuşturulmasına yönelik önemli bir adım olduğu" açıklamasını yapmıştı.

Bakanlığın neredeyse anlaşmayla eşzamanlı yayımladığı bu açıklama sebebiyle Ankara'nın  gelişmelerden önceden haberdar olduğu değerlendirilmeleri yapılsa da Stratejist Aydın Sezer, açıklamayı "başlı başına Türkiye'nin gelişmelerden rahatsız olduğunun dışavurumu" olarak yorumluyor. Son üç yıldaki Körfez-Türkiye ilişkilerinin seyrine dikkat çeken Sezer, Ankara'nın bu çabalara karşı çıkmasının kendi dış politikasıyla daha uyumlu bir açıklama olacağı görüşünde:

"Türkiye'nin bölge ülkelerinin seyrine bakacak olursak, biz neden Katar'ın bölge ülkeleriyle barışından memnuniyet duyabiliriz? Belki de Katar üzerinden o ülkeler üzerinden bizim de bir temas niyetimiz veya ilişkileri düzeltme arzumuz var. Çünkü Türk dış politikasında Biden dönemine hazırlık için birçok farklı sinyaller gönderilmeye başlandı. Adeta kur yapılıyor. Körfez de bu alanlardan bir tanesi."

Riyad ile diyalog kapısı

Emekli Büyükelçi Mithat Rende de son gelişmelerin ardından, Katar'ın Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzeltilmesine yönelik bir rol oynayabileceği görüşünü dile getiriyor.

Türkiye ve Suudi Arabistan'ın karşılıklı yeniden diyalog için adımlar attığına vurgu yapan Rende, "Bu sürecin devamında Katar-Suudi Arabistan ilişkileri tümüyle normale döner ve güven tesis edilirse, bu Ankara-Riyad ilişkilerinin gelişmesi için olumlu bir sürece evrilebilir. Bizim de Suudi Arabistan ile bir diyalog arayışımız var. Bir yanda liderler telefonda görüştü, diyalogun devam etmesi yönünde bir siyasi irade açıklandı. Ancak bir taraftan Suudi Arabistan’da Türk mallarına ve yatırımlarına karşı örtülü bir ambargo var. Burada ince bir diplomasi ve sabır gerekiyor" değerlendirmesini yapıyor.

Körfez ülkeleriyle ilişkilerde sabırlı olmak gerektiğine dikkat çeken Rende şöyle diyor:

"Söylenen sözler her zaman uygulanmaz Körfez'de. 'İnşallah' denir, bir siyasi irade açıklanır; ama bu iradenin gerektirdiği kararlar ve uygulamalar biraz geç gelir."

Deniz Barış Narlı 

© Deutsche Welle Türkçe