1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Karabağ ateşkesi: Zafer mi, tuzak mı?

12 Kasım 2020

Azerbaycan ve Ermenistan arasında 44 gün süren savaşın sonunda, bölgede askeri ve stratejik hakimiyetini pekiştiren Rusya oldu. Dağlık Karabağ ihtilafının siyasi çözümü başka bir bahara kalmış gözüküyor.

https://p.dw.com/p/3lC65
Bölgede Rus birlikleri konuşlanacak
Bölgede Rus birlikleri konuşlanacak Fotoğraf: Francesco Brembati/REUTERS

Ermenistan ile Azerbaycan arasında altı hafta süren savaş, Rusya'nın ateşkes planının 9 Kasım'da taraflarca imzalanması ile sona erdi. Azerbaycan'da "zafer" olarak kutlanan ve Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in "kahraman" ilan edilmesini beraberinde getiren mutabakat, Ermenistan'da "ağır bir yenilgi" olarak görüldü. Muhalefetin yoğun protestolarına sahne olan Ermenistan'da, Başbakan Nikol Paşinyan üzerindeki istifa baskısı gün geçtikçe artıyor.

Bölgedeki gelişmeleri DW Türkçe'ye değerlendiren Dr. Daria Isachenko ise "Ateşkes mutabakatı, ihtilafı tüm yönleriyle çözüme kavuşturmadığı için, ne Azerbaycan'ın kesin bir zaferinden ne de Ermenistan'ın mağlubiyetinden söz edebiliriz" diyor.

Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından olan Isachenko, Azerbaycan'ın yıllardır müzakere masasında geri alamadığı toprakların bir kısmını savaşarak elde ettiğini belirterek sözlerini "Ermenistan'ın 90'lı yıllarda işgal ettiği yedi bölgeyi ve kritik öneme haiz Şuşa şehrini geri aldı. Ancak Dağlık Karabağ'ın statüsü sorunu çözüme kavuşmadı" şeklinde sürdürüyor.

 Dr. Daria Isachenko
Dr. Daria IsachenkoFotoğraf: DW/V. Esipov

"Rusya hakimiyetini genişletti"

10 Kasım'da yürürlüğe giren ateşkes mutabakatı ile birlikte, Ermenistan ile Azerbaycan'ın uğruna savaştıkları, uluslararası hukuka göre Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ'a artık Rus askerleri konuşlanıyor. Erivan ve Bakü, oluşturulacak Dağlık Karabağ temas hattı ve Laçin koridoru boyunca "barış gücü" olarak görev yapacak yaklaşık 2 bin Rus askerin bölgeye konuşlanmasına yeşil ışık yaktı.

Böylelikle on yıllardır çözümlenemeyen Dağlık Karabağ ihtilafında Rusya'yı en önemli aktör haline getiren yeni ve karmaşık bir denklem oluşmuş oldu.

Dr. Daria Isachenko, tüm bu gelişmelerin Rusya açısından önemli bir kazanım olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmeyi yapıyor: "Rusya, Gürcistan toprakları olan Güney Osetya ve Abhazya'daki üsleri, Ermenistan'daki askeri varlığından sonra şimdi de Azerbaycan topraklarında asker konuşlandırıyor. Böylece Rusya, Güney Kafkasya'daki hakimiyetini genişletmiş oluyor."

Türkiye bir kazanım elde etti mi?

Azerbaycan'a güçlü askeri ve siyasi destek veren Türkiye, son gelişmeleri başarı olarak nitelendirse de somut kazanımı ile ilgili pek çok soru işareti gündeme getiriliyor.

CATS uzmanı Isachenko, Türkiye'nin çevresindeki sorunlarda askeri gücünü kullanarak bölgesel bir aktör olduğunu gösterdiğini, son krizde de stratejik ortağı Azerbaycan'a güçlü destek vererek Bakü ile bağlarını güçlendirdiği görüşünde.

Dr. Daria Isachenko, Ankara'nın bu adımlarının Batı'ya da bir mesaj niteliği taşıdığı yorumunu yaparak "Kanımca Ankara için bölgede askeri varlık ve hakimiyet göstermek bile yeterli. Batı yumuşak güçle hareket ederken, Rusya gibi Türkiye de askeri hamleleriyle karşılık veriyor" diyor.

Ankara'nın güçlü desteği başlarda dengeleri Azerbaycan lehine değiştirmiş olsa da gelinen noktada Güney Kafkasya'daki statüko, Rusya'nın lehine değişti. Türkiye sınırlarındaki Rus askeri varlığının daha da güçlenmesi ise yeni riskleri de beraberinde getiriyor.

"Askeri kazanım siyasal kazanıma dönüşmedi"

Galip Dalay'a göre Türkiye bir kez daha askeri kazanımlarını, siyasal kazanıma dönüştüremedi.

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Robert Bosch Akademisi uzmanı Dalay, "Sahada Türkiye'nin desteği sayesinde Azerbaycan epey bir kazanım elde etti. Fakat bir kez daha elde edilen askeri kazanım, siyasal kazanıma dönüştürülemedi ya da çok sınırlı dönüştü. Bu ilk defa Dağlık Karabağ'da karşı karşıya kalınan bir durum değil" görüşünü dile getiriyor.

Robert Bosch Akademisi uzmanı Galip Dalay
Robert Bosch Akademisi uzmanı Galip DalayFotoğraf: David Ausserhofer/Robert Bosch Academy

Dağlık Karabağ ateşkes mutabakatında Türkiye'nin imzacı ülkeler arasında yer almadığını, bu nedenle yaşanan sürecin Suriye ile ilgili anlaşma ve mutabakat formatlarıyla kıyaslanamayacağına işaret eden Dalay, "Ateşkes mutabakatı Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya tarafından imzalandı. Rusya, Türkiye ile ayrı, paralel bir anlaşma imzaladı. Asimetrinin en temel göstergelerinden biri de bu" değerlendirmesini yapıyor. 

Türkiye'nin bölgede askeri varlık göstermesinin de Rusya tarafından sınırlandırıldığına işaret eden Galip Dalay, "Türkiye'nin daha çok ateşkesi gözlem merkezinde bir rolü olacağı belirtiliyor. Muhtemelen bu rol daha çok sembolik olacak. Asıl sahadaki aktör Rusya olacak" sözlerini kaydetti. Rusya'nın eski Sovyet coğrafyasında Türkiye'ye alan açmaya yanaşmadığına dikkat çeken Dalay, "Türkiye'nin alanının çok açılması demek, Rusya'nın nüfuz alanının daralması manasına gelir. Rusya'nın Türkiye'nin Astana benzeri bir süreç başlatma konusundaki gönülsüzlüğü ve ortaya çıkan son tablo da bunu ortaya koyuyor" diyor.

"Rusya tekrardan krizi dondurdu"

Peki o zaman barış gücü adı altında askerlerini Dağlık Karabağ’a konuşlandırarak büyük bir stratejik avantaj elde eden Rusya, Dağlık Karabağ ihtilafının çözümü için gerçekten de insiyatif alır mı?

Galip Dalay bu soruyu, "Rusya zaten Azerbaycan'ı kısmi olarak tatmin edip tekrardan krizi donduracak bir statüko istiyordu. Olan da bu. Rusya krizi dondurdu ve yeni statükoda kendisini güçlendirdi" sözleriyle yanıtlıyor.

Batılı ülkeler dışlanır mı?

CATS uzmanı Isachenko'ya göre önümüzdeki günlerde öncelik ateşkesin uygulanmasına verilecek. Rusya ve Türkiye'nin, tıpkı Suriye'de olduğu gibi Dağlık Karabağ'da da Batılı ülkelerin olmadığı, Minsk Grubu'ndan ayrı bir formatta işbirliği yapmaya hazırlandıkları görüşünü aktaran Isachenko, taraflar arasında ateşkesin denetlenmesi için ortak merkez kurma insiyatifinin de bunu gözler önüne serdiğine dikkat çekiyor.

Isachenko, "Batı her ne kadar Dağlık Karabağ statüsünün Minsk Grubu bünyesinde müzakere edilmesini umut etse de ben bu sürecin Rusya ve Türkiye tarafından ayrı bir formatta yürütüleceği kanaatindeyim" tahmininde bulunuyor.

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun dün yaptığı bir açıklama da bu görüşü teyit eder nitelikte. Türk mevkidaşı Hulusi Akar ile Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ateşkesin, Dağlık Karabağ dışında kurulacak ortak bir merkezde gözlemlenmesini düzenleyen ikili mutabakat zaptını imzalayan Şoygu, "Ortak denetleme merkezinin kurulması kararı tarafların ateşkes rejimine uyumu ile ilgili güvenilir denetim sağlanmasına izin verecek ve aynı zamanda uzun bir geçmişi olan ihtilafın çözümü için güçlü bir zemin oluşturacak" ifadelerine kullandı.

Oysa Batılı ülkeler, Dağlık Karabağ ihtilafının, Rusya ile birlikte ABD ve Fransa'nın eş başkanı oldukları Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu tarafından müzakere edilerek çözüme kavuşturulmasını istiyor.

Avrupa Minsk Grubu'na dikkat çekiyor

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de Rusya tarafından sağlanan ateşkesin ihtilafın kapsamlı çözümüne dönük bir "ilk adım" olmasını umut ettiklerini söylerken AB'nin Dağlık Karabağ ihtilafının AGİT Minsk grubu eş başkanlarının oluşturduğu format kapsamında çözümünü desteklediğinin altını çizdi.

Alman hükümeti de benzer bir açıklama yaptı. Dün hükümetin olağan basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Alman Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yardımcısı Christofer Burger, BM Güvenlik Konseyi'nin yetkilendirmiş olduğu AGİT Minsk grubunun kalıcı bir çözüm bulunmasında temel rol oynaması gerektiğine işaret etti.

Ancak görünen o ki Türkiye ve Rusya, Güney Kafkasya'da da bölgesel güç dengelerini değiştiren hamlelerinde, Batılı ülkelere manevra alanı tanımak istemiyor.

"Belirleyici aktörler Rusya ve Türkiye"

Avusturya Avrupa ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü (AIES) kıdemli uzmanı ve Navarra Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Michaël Tanchum da Türkiye'nin NATO müttefiki olmasına rağmen, bir çok dış politika başlığında Washington, Berlin ya da Paris'ten farklı politikalarla hareket ettiğine işaret ediyor.

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Tanchum, "Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da, Ankara ile Batılı müttefikleri arasında menfaatlerin ve politikaların ayrışmasına, diğer yandan Ankara ile Moskova'nın birlikte çalışarak Suriye ve Libya gibi bölgesel ihtilaflarda belirleyici aktörler haline gelmelerine tanıklık ediyoruz” değerlendirmesini yapıyor.

NATO açısından Güney Kafkasya'nın "hibrit bir bölge" olduğunu söyleyen Tanchum, buranın gerek NATO'nun Karadeniz'e dönük güvenlik mimarisi açısından, gerekse de Ortadoğu'yla ilgili politikaları açısından önem taşıdığını ifade ediyor.

Tanchum, "Ancak daha önce Libya ve Suriye'de de gördüğümüz gibi, bu ihtilafta da Türkiye ve Rusya işbirliği konusunda bir yol bulmayı başardılar ve bu da onları Azerbaycan-Ermenistan ihtilafında belirleyici aktörler haline getirdi. Bu tarz işbirliğini gelecekte de sürdürmeleri beklenebilir" değerlendirmesini aktarıyor.

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe