1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Müzakerelerin durdurulması gerek

Bernd Riegert/SBrüksel9 Kasım 2006

AB Komisyonu’nun Türkiye ilerleme raporu kırık notlarla dolu bir okul karnesini andırıyor. Rapor, Türkiye’yi eleştiri yağmuruna tutuyor. AB Komisyonu, Türkiye’nin tam üyelik yolundaki gayretlerinin yetersiz kaldığı görüşünde. Komisyon, dolaylı olarak anlaşmaları ihlal etmekle suçladığı Türkiye’den, Aralık ortasına kadar Güney Kıbrıs’ı tanımasını istiyor. DW Brüksel temsilcisi Bernd Riegert’in konuyla ilgili yorumu...

https://p.dw.com/p/AZnT

AB Komisyonu, kesin görüş bildirmekten kaçınıp muğlak ifadelerin arkasına sığındı. AB ile Türkiye arasındaki tam üyelik müzakerelerinin askıya alınması, kesilmesi ya da devam ettirilmesi şeklinde kesin bir tavsiyede bulunmadı. Problemin çözümünü, aralık ayı ortasındaki Birlik devlet ve hükümet başkanları zirvesine bıraktı. Türkiye ve Kıbrıs bu kısa süreyi iyi değerlendirip, AB üyesi Kıbrıs’ın üye adayı Türkiye tarafından tanınmasıyla ilgili anlaşmazlığı aşmalıdırlar. Bunun başarılacağı ise şüphelidir.

Her iki taraf ta taviz vermek zorunda. Ama tavizin büyüğü Türkiye’den gelmeli. Çünkü, liman ve havaalanlarını Güney Kıbrıs’a açıp Kıbrıs’ı hiç olmazsa dolaylı olarak tanıma taahüdünde bulunan Türkiye idi. Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılması Kıbrıs ihtilafı yüzünden iki kez fiyaskoyla sonuçlanma tehlikesi atlatmıştı. 2004’teki AB zirvesinde ve 2005 Ekim’deki dışişleri bakanları toplantısında. Her iki kriz de tuttarsız ve kısmen de garip uzlaşma formülleri ile atlatılabilmişti. Görünen o ki AB bu defa da Kıbrıs’ın birleşmesine el atmayıp suni bir takım formüllerle badireyi atlatmaya çalışmaktadır. BM’in birleşme formülünün Güney Kıbrıs tarafından ret edilmesindden beri bütün anlaşmazlıkların altında yatan bu ana soruna kimse el atma cesaretini gösteremedi.

AB kararlı davranıp taahütlerin yerine getirilmesini ısrarla talep etmelidir. Tecrübeler, Türkiye’nin ancak son anda ve büyük baskı karşısında tepki gösterdiğini ortaya koymuştur. AB’nin inandırıcılığını kaybetmemesi için gerekirse tam üyelik görüşmeleri askıya alınmalıdır. Böyle bir adım Türkiye kadar, bu ülkeyi aralarında görmek isteyen AB’nin de zararına olur ama felaket anlamına gelmez. Türkiye’nin AB’ye, daha çok ihtiyacı vardır. Türkiye’nin üyeliğinden yana olanların iddia ettiklerinin aksineTürkiye bu durumda İslamcıların kucağına itilmiş olmaz. Kaldı ki Türkiye NATO üzerinden Batı’ya bağlıdır ve kendini laik bir devlet saymaktadır. Zaten on yıl sürmesi beklenen görüşmelerin askıya alınması Türkiye açısından hayırlı bir şok olur.

AB’nin tutumunun, bir kısım Türk medyasının iddia ettiği gibi Türkiye’nin ret ya da tahkir edilmesiyle ilgisi yoktur. Böyle milliyetçi tezahürler Avrupa ruhuna aykırıdır. Reformların yerinde sayması ve Türkiye’nin açıklarını kapatamaması üzücüdür. Ama görüşmelerin kesilmesi için bir neden değildir. Çünkü AB’ye yaklaşmayı esas alan üyelik süreci reformları teşvik amacını taşır.

Türkiye’nin dikkafalılığı, bu ülkeyi AB’nde istemeyenlerin işini kolaylaştırıyor. Böylece üyelerin çoğu, Türkiye’yi aralarında görmek isteyip istemediklerini açıkça söylemek cesaretini gösteremiyor. Yılbaşında Konsey dönem başkanlığını devralacak olan Angela Merkel yaraya neşter vurmakta kararlı olduğunu söylüyor. Ancak büyük koalisyon artakları Türkiye’nin AB üyeliği konusunda tam bir görüş ayrılığı içindeler. Bu bakımdan tam üyelik müzakerelerini devam ettirme şansı en erken, Portekiz’in dönem başkanlığını devralacağı 2007 yılının ikinci yarısında ve Türkiye’deki seçimlerden sonra doğacaktır.