1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Mantık ve sertlik ikilemi

Baha Güngör / DW29 Ağustos 2006

Türkiye dün art arda patlayan bombalarla irkildi. İstanbul Bağcılar, Marmaris’te bombalar patladı. Antalya’daki saldırıda üç kişi hayatını kaybetti, 70’ten fazla kişi de yaralandı. DW Radyosu Türkçe Yayınlar Şefi Baha Güngör’ün yorumu:

https://p.dw.com/p/AZoS

“Türkiye yeniden, PKK’dan ayrılan Kürdistan Özgürlük Şahinleri’nin (TAK) kanlı eylemlerine, sözde siyasi amaçlar güden, insan yaşamını hiçe sayan şiddet eylemlerine sahne oldu. Eylemi düzenleyenlerin talepleri bildik: Yedi yıldır hapiste yatan Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması.

Peki bu eylemlerin kurbanları kim? Masum vatandaşlar, kimseye zararları dokunmayan turistler. Ayrıca saldırganların, ekonomik açıdan önemli ve bir o kadar hassas turizm merkezlerini, yani Türkiye’nin yumuşak karnını hedef aldıkları görülüyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, en büyük döviz gelirini, geçen yıl ülkeye gelen 20 milyon turistten elde etti.

Karikatür krizi, Ortadoğu’daki şiddet dalgası ve kuş gribi derken, ülke turizm zaten büyük darbe aldı. Son patlamaların ardından turizmin dibe vurması kaçınılmaz. Çünkü bombalardan korkan turistler, başka memleketlere gitmeyi tercih edecek. Bu nedenledir ki, devletin duruma el koymasının istenmesi ve öfke anlaşılabilir tepkiler.

Bu son saldırılar şunu gösterdi: Kürt bombacılarla dünyada korku salan İslamcı intihar komandoları arasında hiçbir fark yok! Her iki grup da sözde siyasi emellerine ulaşmak için aynı yolu kullanıyor: Korku, panik ve toplumda kutuplaşma yaratıyorlar. Ekonomik zarar vermeye çalıştıkları gibi, hukuk devletini ve demokrasiye de zayıflatmak istiyorlar.

Teröristlerin amaçlarına ulaşmalarına izin vermemek gerek; ne Türkiye’de ne de dünyanın başka bir yerinde! Ve bu yüzdendir ki Türkiye Cumhuriyeti, son saldırılar karşısında soğukkanlılığını korumalı!

Kürtlerin tümüne PKK’lı gözüyle bakmak, Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerde askeri operasyonlar, resmi ideoloji dışına çıkan aydınları mahkeme önüne çıkarmak bugüne sonuç getirmedi, bundan sonra da getirmeyecektir. Eğer Türkiye, demokratik bir yapılanma olan AB’ye girmek istiyorsa, kendi içindeki aykırı seslere de hoşgörü gösterebilmeli; ayrıca halkı yatıştırmak için acele tepkiler vermekten kaçınmalı.

Türkiye Cumhuriyeti, devlet olmanın yüklediği sorumuluk ile teröre karşı tavizsiz tutum arasında denge kurmalı. Evet, Almanya gibi bazı Batı ülkelerinde de yasaklı olan PKK ve PKK’dan ayrılan gruplar, bir hukuk devletinde masum insanları öldürmenin bir bedeli olduğunu bilmeli ve bu bedeli mahkemelerde yargılanarak ödemeliler.

Ama öte yandan, yıllar yılı ihmal edilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine de eğilinmeli. Acilen ekonomik, sosyal ve politik reformlara ihtiyaç var; ki tüm bunları yapabilmek için, öncelikle bölgede hakim olan feodal yapı kırılmalı. Hem yasama hem yürütme erklerinin yerini tutan Kürt aşiret reisleri ve ağaların saltanatlarına son vermek gerek.

Dünyanın her yerinde terör, işsiz, ümitsiz, geleceksiz ve eğitimsiz genç kitlelerden besleniyor. Türkiye’de de bu kitle hayli kalabalık. Doğu ve Güneydoğu illerinde endişe verici boyutlara ulaşan işsizlik, devlete güvenleri kalmamış gençleri yeraltı örgütlerinin kollarına itiyor.”