1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

MEB'in zeka taraması sorunları çözebilecek mi?

20 Eylül 2019

Eğitimcilere göre MEB’in zeka taraması uygulaması, mevcut fırsat eşitsizliğini daha da artıracak. Uzmanlar sınav sistemi değişmedikçe yapılacak envanter çalışmalarının tespitten ibaret kalacağı uyarısında bulunuyor.

https://p.dw.com/p/3PvXL
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/F. Rumpenhorst

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, öğrencilerin yetenek ve becerilerinin tespiti çalışmaları kapsamında okullarda zekâ taraması uygulamasının başlatıldığını açıkladı. Bakanın açıklamasına göre pilot okullarda 800 bin öğrencinin taraması yapılırken, taramalar üç yıl içinde tüm Türkiye'de tamamlanacak. Peki bu sistemin uygulanabilirliği ve sonuçları ne olacak?

Eğitim uzmanlarına göre çalışma, düşünce olarak güzel olsa da, Türkiye'de var olan sınav sistemi nedeniyle bir uygulanabilirliği yok. Diğer yandan sınav sistemi kaldırılıp okullara yetenek ve beceriler üzerinden bir yerleştirme yapılsa dahi iyi bir sonuç alınması zor. Çünkü eğitimde var olan fırsat eşitsizliği, her okulun ve her öğrencinin aynı maddi imkanlara sahip olmaması yeteneklerin keşfinin önünde engel. Eğitim sisteminde baştan aşağı bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu vurgulayan uzmanlar, "Bu şartlarda sistemin değişmesi sadece çocukların bireysel farklılıkları üzerinden daha da ayrışmasına yol açar. Önce fırsat eşitsizliği çözülmeli” diyor.

"E-rehberlik modülüne işlenecek"

Yapılan çalışmaya göre ilkokul birinci sınıftan itibaren lise son sınıfa kadar öğrencinin becerileri, sosyal etkinlik faaliyetleri, analiz yapma yeteneği gibi veriler internet üzerinden bakanlıkça geliştirilen e-rehberlik modülüne işlenecek. Bu şekilde, öğrenci başka bir öğretmenden eğitim almaya başladığında, o öğretmen sistemden bakıp öğrencinin geçmişine dair bilgileri öğrenebilecek.

Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Milli Eğitim Bakanlığı’nın amacı öğrencileri tanımak, ilgi, yetenek ve becerilerini öğrenmekse öğretmenler bu yönde çalışmaları halihazırda gerçekleştiriyor" diyor.

DW Türkçe'ye konuşan psikolojik danışman ve rehber öğretmen İsmail Korkmaz da sistemin zaten şimdiye dek manuel olarak uygulandığını anlatıyor. Korkmaz, "Öğrencinin yaptığı sosyal etkinlik faaliyetleri, bizim yaptığımız problem tarama testi, akademik bellek ölçeği, devamsızlık nedenleri anketi, sınav kaygısı anketi manuel olarak dosyada yer alıyordu. Bu yaptığımız çalışmaları modüle işleyeceğiz" diyor.

"Sınav sistemi değişmeli"

Sistemin Türkiye şartlarına uygunluğunun sıkıntılı olduğuna işaret eden Korkmaz, şöyle devam ediyor: "Bizim görüşümüz, teoride çok güzel. Yıllardır çocukları ilgi becerilerine göre okullara yerleştirelim istiyoruz. Yine yıllardır testleri envanterleri okullarda yapıyoruz ama sadece tespit halinde kalıyor. Çocuklar sınav sistemi olduğu için aldığı nota göre yerleşiyor. Sistem öğrencinin neye yatkın olduğuna, örneğin kimyaya veya güzel sanatlara mı yatkın olduğuna bakmıyor. Yerleştirme sistemini sınav sisteminden çıkarıp ilgi beceriye göre yaparsanız bunun bir anlamı olur."

Diğer yandan Türkiye'de fen, spor ya da güzel sanatlar liselerinin sayısının sınırlı olduğuna vurgu yapan Korkmaz, "Örneğin 100 bin öğrenci spora yatkın olsa bin tanesi ancak yerleşir" diyor.

Dünya genelinde yapılan araştırmalar, zekânın kalıtsal olmaktan öte sosyal ve kültürel koşullardan etkilendiğini söylüyor. Eğitim-Sen Genel Başkanı Aydoğan da çocukların bireysel farklılıklarını bir zenginlik olarak değerlendiren, ilgi, yetenek ve becerilerini öne çıkaran, rehberlik çalışmalarını güçlendiren bir planlamanın önemli olduğu görüşünde. Ancak bunun yapılabilmesi için öncelikle eğitimde fırsat eşitsizliği sorununun çözülmesi gerekiyor.

Flash-Galerie Symbolbild IQ Wissen
Fotoğraf: picture-alliance/chromorange

"Sınıfsal ayrışmaya yol açar"

Aydoğan, öğrencileri kategorilere, gruplara ayırarak yaşama geçirilecek uygulamaların yeni mağduriyetlere yol açacağına işaret ediyor: "Bu taramayla yoksul ailelerin çocuklarını ezen ve varolan eşitsizlikleri daha da artıran bir sonuç ortaya çıkar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın asıl sorumluluğu, eğitim yatırımlarına öğrencilerimizin, okullarımızın ihtiyacı doğrultusunda bütçe ayırmak, özel okul sahiplerine, özelleştirmeye kaynak aktarmaya son verip müfredatı ve tüm eğitim politikalarını bilimsel eğitimi esas alarak düzenlemek."

Rehber öğretmen Korkmaz da Aydoğan ile aynı görüşü paylaşıyor. Korkmaz "Maddi durumu iyi olan ailelerin çocukları basketbol, piyano gibi sosyal faaliyetlerde bulunuyor. Dolayısıyla çocukta bir gelişme oluyor. Ancak velinin maddi gücü yoksa, çocuğun bir yatkınlığı varsa bile, bu testlerin sonucunda yine maddi durumu iyi olanların çocuklarının becerisi yüksek çıkacak. Diğer çocuklar fırsat eşitsizliğinden dolayı geride kalacak, bir yerlere yerleşemeyecek. Bu olanaklara sahip olmayan öğrenciler aşağı yukarı aynı zekaya sahip ama olanakları farklı" diyor.

Tüm okullara aynı envanterin uygulanacağını ancak okulların olanaklarının eşit olmadığını vurgulayan Korkmaz, önce okulların aynı olanaklarla donatılması gerektiği görüşünde.

Kreşlerde de test var

Öte yandan Korkmaz, ilkokul birinci sınıftan itibaren uygulanacak sisteme daha sonra kreşlerin de dahil edilebileceğine işaret ediyor. Korkmaz'ın verdiği bilgiye göre Türkiye'de devlete ait ve özel kreşlerde çocuklara "Metropolitan" testi yapılıyor. Görsel algılama üzerine kurulu olan test ile çocukların ilkokula uygunluğu ölçülüyor. Geometrik şekillerle eşleştirme, yerleştirme, tamamlama, renk ayrıştırması gibi bölümleri olan testten 80 üzeri puan alan çocuklar için ilkokul, 80 puanın altı için ise okul öncesi öneriliyor. Ancak testin herhangi bir yaptırımı yok ve sadece öneri aşamasında kalıyor. Korkmaz'a göre, Metropolitan testi de sisteme eklenebilir.

Pelin Ünker

© Deutsche Welle Türkçe

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik

Bu konuda daha fazla içerik

Daha fazla içerik göster