1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Medya devlerinin artan gücü barışı etkiliyor

Ulrike Mast Kirchning23 Mayıs 2005

Televizyon, sinema, radyo, müze ya da kütüphane gibi alanlar sanat yapan kuruluşlar mı, yoksa kar amacı güden eğlence piyasanın bir parçası mı? Birleşmiş Milletler eğitim, bilim ve kültür teşkilatı UNESCO’nun üçüncüsünü düzenlediği konferansta bu hafta bu soruya yanıt aranacak. Paris’te bugün başlayacak konferansta, sanatın kar amaçlı kullanılmasının insan yaşamı ve toplum üzerindeki etkileri ele alınıyor. Özel basın yayın kuruluşlarının piyasada gücü ele geçirmesi, toplumsal gelişmeler, barışı nasıl etkiler ve bu alanda neler yapılmalı? DW'den Ulrike Mast Kirchning UNESCO zirvesini yorumluyor:

https://p.dw.com/p/AZwV

“Günümüzde artan şiddet olaylarının ve savaşların nedenleri farklı da olsa, hepsinin beslendiği kaynak aynı: insanların özlük değerlerini yitirdiği duygusunu yaymak. Gerçi bu duyguya kapılan insanlar birey olarak silaha sarılmıyor, ancak liderler yurttaşlarını bu korkuyla savaşa sürükleyebiliyor.

Yeryüzündeki korku giderek artıyor. Hızlanan globalleşme, teknik imkanların yaygınlaşması dünyayı evimize, oturma odamıza kadar taşıyor ve bizlere, “ dünya daralıyor, hareket alanınız küçülüyor” sinyalini veriyor. Çanak antenden, internete, radyo, televizyon kanallarına kadar bir çok organ, yaban olanın uzakta değil, burnumuzun dibinde olduğunu gösteriyor. Yayımlanan görüntülerle, haberlerle sadece bilgi verilmiyor, insanların duygularına da hitap ediliyor. Değer yargıları, ideolojiler ve yeni algılama biçimleri aşılanıyor. Bu amaçlı yayınlar da genelde Amerikan kaynaklı, çünkü dünyanın en güçlü medya devleri Amerika Birleşik Devletleri’nde.

Amerikan hükümetinin elinde olsa bu medya şirketlerinin piyasadaki gücünü, kazancını daha da arttıracak. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) müzakerelerinde görsel basının haklarının artırılması yönünde tartışmalar yaşanıyor. Bu arada radyo, televizyon, sinema ya da diğer sanat alanlarının, kar amacı güden metalara dönüşmesini engellemek için devlet desteğine ihtiyaç var. Ancak bu biçimde insanlar kimliklerine ve düşüncelerine sahip çıkıldığını görebilir ve kendisini birilerine, bir topluluğa ait hissedebilir. Bu da çatışmalardan, anlaşmazlıklardan uzak yaşayabilmenin temel kuralı. Kendini ve kimliğini tehdit altında gören insanlar yabancı, değişik olanı kabullenemez. Kendine sahip çıkıldığını görenlerse, güçlü güven duygusu sayesinde yabancı kültürleri daha hoşgörülü karşılayabilir. Globalleşmenin hızlandığı, sınırların ortadan kalktığı bir dünyada politikanın amacı da bu olmalı aslında.

İnsanların ortak yaşamını kolaylaştırmanın şart olduğu bir dönemde özel sektörün gücünün arttırılması gerekmiyor, oyunun kurallarını yenilemek, değiştirmek yeterli. UNESCO da bu amaçla iki yol önce bir anlaşma metni hazırlamıştı, kültürel çeşitliliği destekleyen bir anlaşma. Bugün Paris’te başlayacak görüşmelerde bu anlaşmanın kabulü ele alınacak. Müzakerelerde Amerika Birleşik Devletleri’nin tavrı merak konusu. Bakalım Amerika kime destek verecek? Uluslararası topluma mı, yoksa güçlü medya devlerine mi?”