1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Nükleer Türkiye' önündeki soru işaretleri

26 Nisan 2016

Çernobil ve Fukuşima’daki nükleer faciaların ardından dünyada atom enerjisiyle ilgili soru işaretleri arttı. Türkiye'nin nükleer santraller kurma planına uzmanlar kuşkuyla yaklaşıyor.

https://p.dw.com/p/1Icuw
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/O. Berg

26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna’nın başkenti Kiev yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen kaza sonucu kaç kişinin öldüğü veya sağlığının bozulduğu hâlâ tam olarak bilinmiyor. Ancak bu nükleer kazanın etkileri hâlâ sürüyor, tesislerin bulunduğu bölgenin 30 kilometre çevresi hâlâ yaşanamaz durumda ve belki birkaç yüzyıl daha böyle kalacak.

Bonn merkezli Nükleer Güvenlik Bürosu'nun kurucusu ve yöneticisi Wolfgang Renneberg nükleer santrallerin dünyadaki en tehlikeli enerji kaynağı olduğunu belirtiyor. Dünyadaki bütün nükleer santrallerde kaza tehlikesinin bulunduğunu vurgulayan Renneberg, santrallerdeki güvenlik sistemlerinin çalışmama riskinin olduğuna dikkat çekiyor.

Nitekim 11 Mart 2011 tarihinde Japonya’da meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki deprem ve ardından oluşan tsunami nedeniyle elektriklerin kesilmesi Fukuşima’daki Dayiçi Nükleer Santrali’nde soğutma sistemlerinin çalışmasını engellemiş ve radyoaktif sızıntı başlamıştı. Dünyada Çernobil’den sonra meydana gelen bu ikinci büyük nükleer felaket, atom santrallerinin ne kadar riskli olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Deutschland Windpark bei Renzow
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/J. Büttner

Darmstadt merkezli Uygulamalı Ekoloji Enstitüsü uzmanı Dr. Christoph Pistner, Fukuşima sonrasında İtalya’da yapılan referandumda halkın nükleer enerjiye 'hayır' dediğini, İsviçre’de yeni nükleer santrallerin yapılmasından vazgeçildiğini, Almanya’da ise atom enerjisinden vazgeçilmesinin yeniden gündeme geldiğini ve bu yönde kararların alındığını hatırlatıyor. Dünyada nükleer enerji kullanımının gerileyeceğine inandığını ifade eden Pistner, eğilimin yenilenebilir enerji kaynaklarından yana olduğunu vurguluyor.

Türkiye’nin nükleer santral planları

Avrupa’nın birçok ülkesinde riskleri nedeniyle nükleer enerjiye olan ilgi azalırken, Türkiye’de iki nükleer santral kurulması planlanıyor. Sinop’ta Japonya’nın işbirliği ile kurulması planlanan nükleer santralin fizibilite çalışmalarına geçen yıl başlandı. 20 milyar dolara mal olması beklenen reaktörün ilk ünitesinin 2023 yılında faaliyete başlaması hedefleniyor. Mersin Akkuyu’da Rusya’nın işbirliği ile yapılması planlanan nükleer santralin ise temeli bir yıl önce atıldı. Yine 20 milyar dolara mal olması beklenen nükleer santralin ilk ünitesinin 2022 yılında faaliyete başlaması planlanıyor.

Deutschland Solarstrom-Kraftwerk
Fotoğraf: picture-alliance/Winfried Rothermel

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin 2015 yılı sonu itibariyle elektrik ihtiyacı yaklaşık 268,8 milyar kilovat-saate ulaşmış durumda. 2022 yılında elektrik ihtiyacının bugünkü talebin yaklaşık iki katına çıkarak, en az 425 milyar kilovat-saate ulaşacağı tahmin ediliyor. Akkuyu’dan yılda 35 milyar kilovat-saat, Sinop’tan ise 34 milyar kilovat-saat elektrik elde edilmesi hedefleniyor. Buna göre bugünkü koşullarda nükleer santrallerden sağlanacak enerji, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 25’ine denk gelecek.

‘Güneşi bol ülkede’ nükleer santral

Almanya’nın tanınmış nükleer enerji uzmanlarından Wolfgang Renneberg, Türkiye’nin nükleer santral planlarını “Bu planlar yüzünden Türkiye uzun vadede ekonomik sorunlarla karşılaşacak. Zira nükleer enerji günümüzde elektrik üretmek için kullanılan en pahalı yöntemlerden biri” sözleriyle eleştiriyor.

Greenpeace Almanya’nın nükleer enerji uzmanı Heinz Smital da, Türkiye'de nükleer enerji santrali kurulmasının hem ekonomik hem de ekolojik açıdan anlamlı olmadığını vurguluyor. Smital, “Çünkü Türkiye geniş arazilere sahip, güneşi bol bir ülke. Bu da Türkiye’de yenilenebilir enerjilerin, Almanya’ya kıyasla daha verimli olabileceği anlamına geliyor” diyor. Akkuyu’daki santralin planlandığı gibi 2022 yılında faaliyete geçmesini “gerçekçi” bulmadığını belirten Smital, yenilenebilir enerji kaynaklarından verim almak için yıllarca beklemek gerekmediğini söylüyor.

Australien Windfarm
Fotoğraf: Jennifer Macey

Türkiye'de nükleer santrallerle ilgili tartışmalarda belki de en çok sorulan sorulardan biri, Türkiye’nin neden yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeyi tercih etmediği. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın internet sayfasında yer alan bilgilerde, bu soruya yanıt olarak “sadece iklim koşullarına bağlı olan yenilebilir kaynaklara bel bağlamak doğru değildir” ifadesi yer alıyor. Nükleer santrallerin günün 24 saati çalışabileceği, ancak rüzgar, güneş ve hidro elektrik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının iklim ve meteorolojik koşullara bağlı olduğu ve “güneş doğarsa, yağmur yağarsa, rüzgar eserse enerji elde edileceği” belirtiliyor. Dolayısıyla, nükleer santrallerden daha fazla verim alınacağına işaret ediliyor.

Deprem bölgesinde nükleer santral

Türkiye'nin nükleer santral planlarıyla ilgili olarak Türkiye’nin coğrafi koşullarından kaynaklanan kaygılar da bulunuyor. Nükleer enerji karşıtı Heinz Smital, Türkiye’nin deprem bölgesinde yer almasının da bu planlar açısından bir sorun olduğunu belirtiyor. Akkuyu Nükleer Santrali’nin kurulacağı yer belirlenirken eski raporların dikkate alındığını savunan Smital, Ecemiş fay hattının 25 kilometre uzaklıkta olduğunu söylüyor. Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın verilerine göre ise bu fay hattı 160 kilometre uzaklıkta. Smital, bu mesafedeki bir fay hattının bile nükleer santral için büyük bir tehdit olduğunu vurguluyor.

Rusya’nın iptal edilen projesi

Smital’a göre bir diğer sorun ise bu nükleer santralin yapımında Rusya’nın kullanacağı teknoloji. Rusya’nın inşa etmeyi planladığı reaktör tipi VVER-1200. Smital, Rusya’nın buna benzeyen VVER 1000 tipi reaktörleri Doğu Almanya’ya da inşa etmeyi planladığını ancak Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinin ardından, Batı’nın standartlarına uymadığı için projenin iptal edildiğini anlatıyor. Bu santralin inşasında ekonomik düşünmek gerektiği için faaliyet süresinin 60 yıl olarak planlandığını belirten Smital, bunun “yeni ve bilinmeyen bir durum” olduğunu söylüyor. Dünyadaki nükleer santrallerin faaliyet süresinin bu kadar uzun olmadığını belirten Smital, 60 yıl faaliyet gösterecek bir santralde kullanılan materyallerin aşınma riskinin bulunduğuna dikkat çekiyor.

Nükleer atık sorunu

Nükleer enerji güvenliği konusunda uzman olan Christoph Pistner de Türkiye’nin nükleer enerji üretme planlarına kuşkuyla yaklaşıyor. Pistner, “kanımca nükleer enerji üretimine yeni başlayacak bir ülkenin bazı soruları bilinçli bir şekilde yöneltmesi gerekiyor. Burada nükleer santralin güvenliğinin nasıl sağlanacağının yanı sıra santralden çıkacak radyoaktif atıkların nasıl depolanacağı sorusuna yanıt bulunması gerekiyor” diyor.

Uzmanlar, nükleer atıkların bütün dünyada bir sorun olduğuna, nükleer santrallerin faaliyet gösterdiği hiçbir ülkede bu soruna tatmin edici bir çözüm bulunamadığına dikkati çekiyor. Türkiye’de de, nükleer atıkların nasıl depolanacağı henüz açıklığa kavuşmadığı için tartışma yaratıyor.

Bağımsız denetim şart

Türkiye’de nükleer santrallerin kurulması için gereken izin ve denetimler Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) yetki alanında bulunuyor. Greenpeace'ten Heinz Smital nükleer santrallerin mutlaka bağımsız bir kurum tarafından denetlenmesi gerektiğini vurgulayarak, Türkiye’ye ilişkin şu endişeyi dile getiriyor: “Türkiye’de bağımsız ve eleştirel seslerin son zamanlarda zorluklar yaşadığını gördüğümüz gibi, nükleer denetimleri yapan kurulun bazı eksiklikler tespit etmesine rağmen rahatsızlık veren, masraflı olabilecek taleplerde bulunmayıp susması büyük bir tehlike.” Buna benzer bir durumun Fukuşima’da yaşandığını söyleyen Smital, olası tehlikenin biliniyor olmasına rağmen tsunamiden koruyacak duvarın inşa edilmediğini kaydetti.

Türkiye’de henüz pek tartışılmayan ancak Alman uzmanları kaygılandıran bir diğer konu ise nükleer santralin nasıl korunacağı. Uygulamalı Ekoloji Enstitüsü’nden Christoph Pistner, nükleer bir santralin askerî anlaşmazlıklarda veya günümüzde mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir konu olan, olası bir terör saldırısına karşı nasıl korunacağının önem taşıdığına dikkati çekti. Ancak Türkiye bu soruya da henüz yanıt verebilmiş değil.

© Deutsche Welle Türkçe

Jülide Danışman