1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Nereden nereye?

23 Mart 2019

Ekonomide işlerin bu kadar sarpa sardığı bir dönemde Türkiye'de dine dayalı seçim propagandasıyla gündem mi yaratılıyor? Gazeteci Banu Güven DW Türkçe için yazdı.

https://p.dw.com/p/3FZB3
Türkei Präsident Recep Tayyip Erdogan in Kutahya
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/Presidential Press Service

Seçimler demokrasinin olmazsa olmazı, ama bir tek seçime gitmekle, Cumhurbaşkanı'nın 25 Haziran'da iddia ettiği gibi demokrasi şöleni falan yaşanmıyor malumunuz. Memleket seçim öncesinden popülist bir iktidarın yarattığı hezeyan fırtınasının içinde. Fırtına dinmiyor, toplumu kutuplaştıran tehlikeli söylemin sonu gelmiyor.

Bu hezeyan memleket sınırlarını da aştı. Yeni Zelanda'da camide ibadet eden Müslümanlar'ı hedef alan katliamın faili, Türkiye'de hiç hak etmediği bir muameleye mazhar oldu. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, katilin adını bile anmayacağını söylerken, katliam anının videosunun bir bölümü Türkiye'de mitinglerde gösterildi. Hem de bir kere iki kere değil, defalarca. Yeni Zelanda ve Avustralya'nın, katliamcıya öykünenlere ilham vermesin, daha fazla şiddet ve nefret yaratmasın diye dolaşımdan kaldırmaya çalıştığı görüntüler, Türkiye'de meydanlarda tekrar tekrar sahnelendi. Faşist ırkçı saldırganın oradan buradan apardığı tezlerle ve bunların üzerine kurduğu hezeyanlarla yazdığı, yayılması için de sosyal medyada paylaştığı manifesto müsveddesi, bir nevi itibar gördü, hak ettiği yeri bulmaktansa, her seferinde kalabalıklara hatırlatıldı, Cumhurbaşkanı'nın 18 Mart'ta sarfettiği sözlerle de külliyen Yeni Zelanda ve Avustralya'ya mal edildi. Cumhurbaşkanı, "Sizleri de dedeleriniz gibi (kimi ayakta, kimi tabutta) uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın" diyebildi. Bu sözler 105 yıl önce büyük bir trajedinin yaşandığı topraklardan yükseldi, 2019'daki bir katliamda can verenlerin yasını tutan Yeni Zelanda ve Avustralya'da acı acı yankılandı.

Türkei Banu Güven
Banu GüvenFotoğraf: Privat

Şafak Ayini'ne bir ay kala

Bir ay sonra Şafak Ayini'ne gelmeye hazırlanan Anzaklar'ın torunları bu sözleri duyduklarında kalakaldılar büyük ihtimalle. Onlar ülkeleriyle Türkiye arasında çok uzun süredir sadece barış dilinin hakim olduğunu düşünüyorlardı çünkü. Atatürk'ün 1934'te Gelibolu'da ölen yaklaşık 10 bin Avustralyalı ve Yeni Zelandalı gencin annelerine gönderdiği mesaj barışın da teminatıydı çünkü. Şöyle bir teminattı o: "Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

İki ülkede de anıtlara kazınan bu mesajdan 85 yıl sonra söylenenleri duyduğumda, aklıma AKP'nin seçim şarkısı geldi. "Hakikaten, nereden nereye" diye düşünmekten kendimi alamadım. Hissettiğim derin bir kederdi.

Cumhurbaşkanı, alıştığımız üzere, komplo teorilerine başvurmaktan da geri kalmadı. Katliamcının manifestosunu hangi hareketlere ve hangi katillere dayandırdığı gün gibi ortadayken - (bakınız geçen haftaki yazı), bu hezeyanın ardında daha üst düzey bir organizasyon olduğunu iddia etti. Bunların üzerine ana muhalefet liderine de İslam üzerinden yüklenmeye başladı. Muhalefetle ilgili din düşmanlığı temasına 2015 seçimlerinden önce de başvurmuştu Erdoğan, ama böylesine bir katliamın görüntülerini verip verip, ardından ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu'nu hedef tahtasına oturtmasıyla çıtayı biraz daha yükseltti.

Cumhurbaşkanı kısa süre önce de, yalanlanmasına rağmen, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü'ne katılan kadınların düdüklerle ezanı protesto ettiğini savunmuştu. Yalanı ortaya atan kişi sonradan "Kadınlar ezanı değil, polisin tavrını protesto etti" diye yazsa da yoluna devam etmiş, "Bu hazırlık nereden? Hepiniz düdüklerinizle geliyorsunuz, ve ezan çaldığında öttürmeye başlıyorsunuz" demişti.

Ekonomide işlerin bu kadar sarpa sardığı bir dönemde Türkiye'de dine dayalı seçim propagandasıyla gündem yaratılması şaşırtıcı mı? Elbette değil, ama bu propaganda dilinin keskinliği, sınırları aşması ve idama kadar uzanması çok ama çok endişe verici. Sonuçlarını Akit TV örneğinde gördük işte.

Neyse ki, seçime fazla bir şey kalmadı artık. Bir ihtimal bu katliam videosu 31 Mart'tan sonra gösterimden kalkacak. Belki din üzerinden yeni yeni düşmanlar yaratma çabaları da en azından bir süreliğine azalacak. Pekiyi, bu topluma ekilen nefret tohumları ne olacak? İşte orası meçhul.

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe