1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Para politikaları globalleşiyor

Julia Elvers-Guyot / DW7 Aralık 2006

Avrupa Merkez Bankası finans piyasalarına haftalar önce “faizlerin yükseleceği” sinyalini verdi. Şimdi Amerikan Merkez Bankası’nın ne yapacağı merakla bekleniyor. DW’den Julia Elvers Guyot, Avrupa ve Amerikan merkez bankalarının kararları arasında bağlantı olup olmadığını araştırdı...

https://p.dw.com/p/AbXt
Avrupa Merkez Bankası, faizlerin yükseleceği sinyalini veriyor
Avrupa Merkez Bankası, faizlerin yükseleceği sinyalini veriyorFotoğraf: dpa

Avrupa Merkez Bankası’nın Kasım ayında çıkan aylık raporunda, enflasyon beklentisi nedeniyle 2006 ve 2007 yıllarında son derece ihtiyatlı olmak gerektiği belirtiliyordu. Bu ifade, ana faiz oranının artacağı anlamına geliyor. 2005’in Aralık ayından bu yana yapılan dört faiz arttırımı öncesinde de aynı uyarı yapılmıştı. Amerikan Merkez Bankası ise reeskont haddindeki uzun tırmanışa son verdi ve yakın gelecekte de faiz ayarıyla oynamayı düşünmüyor.

Peki merkez bankaları birbirini nasıl etkiliyor? Avrupa Merkez Bankası faizlere el sürmemeye karar verseydi, Amerikan Merkez Bankası’nın faiz politikası bundan etkilenir miydi? DekaBank bankasının Piyasa Analiz Bölümü Başkanı Karsten Junius, böyle bir şeye ihtimal vermediğini belirterek şunları söylüyor:

“Prensipte merkez bankaları birbirinden bağımsız hareket eder. Ancak Amerikan Merkez Bankası’nın faiz kararları euro-dolar kurunu etkilediği için Avrupa Merkez Bankası döviz kurunda ani dalgalanma olup olmadığına bakar. Çünkü dolar kuru, euro bölgesinin ekonomik gelişmesini doğrudan etkiliyor.”

“Avrupa’nın refleksi kaçınılmaz”

ABD, 300 milyonluk nüfusuyla dış ticaretin hayati rol oynamadığı dev bir iktisadi bölge. Euro bölgesinin ekonomik selameti ise ihracattaki başarısına bağlı. Bu bakımdan Avrupalıların, Amerikan faiz politikasını yakından izlemeleri normal. Amerikan para politikasına Avrupa’nın refleks göstermesini kaçınılmaz olduğu belirten Hessen Thüringen eyalet bankasından Claudia Wind’in değerlendirmesi de şöyle:

“Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet, geçenlerde Amerikan ekonomisinin durgunluğa sürüklenmesinden endişeli olduğunu söylemişti. İharacata bağımlı olan euro bölgesi de bundan etkilenirse Avrupa Merkez Bankası ihtiyatlı bekleyiş pozisyonuna geçer. Amerikan Merkez Bankası’nın ana faiz oranını düşürmesi, Euro’nun değer kazanması anlamına geleceğinden, bu durumda Avrupa Merkez Bankası daha da tetikte durmak zorunda kalıyor.”

Commerzbank bankasının başiktisatçısı Michael Schubert de her iki merkez bankasının faiz kararları arasında dolaylı bağlantı olduğunu belirtiyor ve “Dünyanın en büyük ekonomik bölgesi olan ABD’de durumun iyi ya da kötü olması euro bölgesini doğrudan etkiler ve enflasyonun gelişmmesinde belirleyici olur” diyor.

Globalleşen paralar

Her üç uzman da globalleşmeye işaret ediyor ve para politikasının bundan 10, 20 öncesinden çok farklı faktörlere bağımlı olduğunu hatırlatıyor. Globalleşmenin dev adımlarla ilerlediğini ve hiçbir para bölgesinin enflasyon bakımından kendini dünyadan tecrit edemeyeceğini söyleyen DekaBank bankasının Piyasa Analiz Bölümü Başkanı Karsten Junius, değerlendirmesini şöyle sürdürüyor:

“OECD’nin bir araştırması, globalleşmenin enflasyondaki payının %70 olduğunu gösteriyor. Buna göre merkez bankaları milli enflasyonun sadece %30’u üzerinde etkili olabiliyorlar. Bu bakımdan globalleşen dünyamızda merkez bankalarının öncelikle ticari ilişkilerin milli ekonomi üzerindeki etkilerine dikkat etmeleri gerekir.”

Peki bu da diğer ülkelerin faiz politikalarından bağımlı olmak anlamına gelmiyor mu? Junius’un yanıtı şöyle: “Faiz politikalarından ziyade global akımlardan ve genel enflasyon eğiliminden bağımlılık olabilir. Bunda himayecilik ile serbest ticaret arasındaki tercihler de rol oynar. Örneğin Çin’in dünya ticaret teşkilatına üye olmasından sonra tüketim malları üzerinde önemli bir fiyat baskısı oluştu. Tabii bu da Avrupa Merkez Bankası’nın para politikasını yakından ilgilendiren bir gelişme.”