1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Polonya'da Kaczynski dönemi

Hubert Wohlan / DW24 Ekim 2005

Polonya’da parlamento seçimlerinin ardından Devlet Başkanlığı seçimlerinde de zafer muhafazakar adayın oldu. Hukuk ve Adalet Partisi’nden Lech Kaczynski, Pazar günü yapılan Devlet Başkanlığı ikinci tur seçimlerini kazanarak, Alexander Kwasniewski dönemini sona erdirdi. Kaczynski, oyların yüzde 55,5’ini aldı. Hubert Wohlan’ın yorumu:

https://p.dw.com/p/AZt0

“Polonya’da seçmenler bir ay içinde üç kez sandık başına gitti. Eylül sonunda oylarıyla parlamentoyu yeniden oluşturan Polonyalılar, Ekim’de de iki aşamalı seçimlerle yeni devlet başkanını belirledi. Polonyalı seçmenler, mütevazı denilebilecek katılımlarla gerçekleştirilen üç seçimde de milliyetçi muhafazakar ya da milliyetçi liberal olarak tanımlanan adaylara rağbet gösterdi. Ülkedeki güncel durum, bundan ibaret.

Rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla hayli güç kaybeden sol kesim ise seçmenler tarafından, deyim yerindeyse, cezalandırıldı. Sol kesimin uzun bir süre siyaset sahnesinde istatistik tutarak vakit geçireceğe benziyor.

Devlet Başkanlığı’na seçilen Lech Kaczynski de milliyetçi - muhafazakar cepheden, hatta bu cephenin öncülerinden. Ancak anlaşılan, sadece “milliyetçi” olarak tanımlanmak istemiyor yeni Devlet Başkanı. O, milliyetçilik kavramının taşıdığı olumsuzluklardan arındırılmış gibi görünen “yurtsever“ ünvanını kendisine daha çok yakıştırıyor.

Hukuk Profesörü olan Kaczynski daha önce Adalet Bakanı olarak görev yapmış ve bir süre de Sayıştay Başkanlığı görevini yürütmüştü. Politik kökeni ise beş yıl önce ikiz kardeşi Jaroslaw Kacznyski ile kurduğu Hak ve Adalet Partisi’ne dayanıyor. Bu parti ise “Dayanışma Hareketi” olarak tanımlanan komünizmin son yıllarında post-komünist akımlara karşı yürütülen savaştan doğmuştu.

Peki yeni Devlet Başkanı’ndan halkın beklentileri neler? Birçok konuda yaptırım gücüne sahip yeni başkan, yasaları engelleme, yeni yasa koyma ve yeni oluşacak hükümete doğrudan müdahale etmede özgür. Devlet Başkanlığı seçimleri bu konuda en iyi örneği teşkil ediyor. Polonyalılar, aynı zamanda Eylül’de yapılan parlamento seçimlerinden sonra kurulması gereken hükümeti bekliyor. Ancak bu bir türlü gerçekleşmedi. Çünkü seçimin galipleri karşılıklı olarak birbirlerini bloke edip, Devlet Başkanlığı seçimlerinin sonucunu beklediler.

Şu anda ise durgunluk sona ermiş, geleceğe yönelik politik çizgi de biraz daha belirginleşmeye başlamış görünüyor. Şimdi sırada, eski post-komünist akımlarla hesaplaşma var. Yolsuzluklarla mücadele için bir daire kurulacak ve ceza yasası daha da ağırlaştırılacak. Hatta yeni Devlet Başkanı, idam cezasının yeniden uygulanmasından yana. Ancak Avrupa Birliği’nin idama karşı olması onu frenliyor.

Avrupa Birliği konusundaki düşünceleri ise bir bilmeceyi anımsatıyor. İki yıl önce Avrupa Birliği’ne karşı olan bir girişim başlatmıştı. Almanya ve Fransa hakimiyetindeki AB’nin Polonya’nın bağımsızlığı açısından tehlike oluşturacağı düşüncesindeydi. Şimdilerde ise Avrupa Birliği’ni çokuluslu bir güç olarak kabullenmiş görünüyor. Ancak Brüksel’e karşı eski kuşkulu yaklaşımı ise tamamen yok olmuş değil.

Lech Kaczynski’nin seçimlerde kullandığı en belirgin slogan ise “Önce Polonya” oldu. Yeni Polonya Devlet Başkanı, AB Anayasası’nın da en iddialı karşıtlarından biri. Almanya’ya bakış açısı ise nisbeten tek boyutlu. Sürgün Edilenler Birliği Başkanı Erika Steinbach’ın üzerinde çok tartışılan Berlin’den Sürgün Merkezi oluşturulmasına yönelik projesi Kaczynski’nin Almanya’ya bakışını belirledi. Almanya ile siyasal bir kontağı bulunmuyor.

Almanya’ya güvenmeyen, Avrupa Birliği’ne de kuşkuyla yaklaşan muhafazakar bir yurtsever, dış politikada daha denenmemiş yeni bir sayfa. Bu durum, gerilimli zamanların yaşanacağını haber veriyor. Bu gerilim ise sadece Almanya ve Polonya arasında sınırlı kalmayacağa benziyor.“