1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Sanayi toplumunun hastalığı: İşkolik

Florian Peter5 Ağustos 2004

Çalışma bağımlılığı, ya da işkolik olmak, son yıllarda sanayi toplumlarında giderek yaygınlaşan bir rahatsızlık. Almanya’da da yaygınlaşan bu sorun bilim adamlarını oldukça meşgul ediyor. Sosyal yükseliş hevesi, saygı uyandırma kaygısı, toplum içinde yer edinme kaygısı ve tüketim hevesi, birçok kişiyi kendini feda edercesine çalışmaya itiyor.

https://p.dw.com/p/Aai9
Sadece yöneticiler işkolik değil.
Sadece yöneticiler işkolik değil.Fotoğraf: Illuscope

Hizmet sektöründe çalışan 50 yaşındaki Fred, hiç durmadan çalışmak istiyor. Hastalık derecesine varan bu bağımlılık 7-8 yıl önce baş göstermiş. Günde 8 saatlik büro işi Fred’e yetmemeye başlamış:

"Bazen günde 2 vardiye çalışmaya başladım. Ve hep bunun mümkün olduğu çalışma koşullarını aradım."

Aile ve toplum içinde yer edinme isteği

Fred, iş hayatında başarılı ve buna bağlı olarak sınıf atlayarak ailesinin takdir ve hayranlığını kazanma arzusunun, işkolik olmasına yol açtığını belirtiyor. İş hayatındaki başarılarla kendine aile ya da toplum içinde saygın bir yer edinme isteği, kişinin işkolik olmasının temel nedenlerinden biri. Bremen’li sosyal bilimci Holger Heide, çalışma bağımlılığına yol açan bu eğilimin Almanya’da 1990’lı yılların başından itibaren giderek arttığını belirtiyor. Heide, sadece sosyal nedenlerin değil, aynı zamanda iş hayatındaki yeni organizasyon biçimlerinin de böyle bir bağımlılığa yol açtığı görüşünü savunuyor:

"Çalışanların kendilerine verilen emir ya da görevi anında yerine getirmekle yükümlü olduğu eski hiyerarşik çalışma düzeni giderek ortadan kalkıyor. Projeler kapsamında çalışmak, sorumluluk üstlenmek ya da sorumluluk dağıtmak yaygınlaşıyor, işin nasıl ve ne zaman yapıldığı değil, başarıyla sonuçlanması önem taşıyor. "

Bağımlılığı tanımlamak çok güç

Sadece serbest piyasada faaliyet gösteren yöneticilerin işkolik olduğunu sanmanın yanılgı olduğunu söyleyen Holger Heide, öğretmenler, serbest meslek sahipleri ve hizmet sektöründe çalışanlar arasında da bu bağımlılığın giderek arttığına işaret ediyor. Çalışma bağımlılığını kesin hatlarıyla tanımlamak güç. Çünkü çalışma bağımlılığı kendini sadece, uzun ve yoğun çalışmayla belli etmiyor. Rahatsızlığın bir diğer yüzü ise, başarısızlık korkusuyla işten kaçmak. Aynı zamanda işine angaje olmuş çalışkan bir eleman ile işkolik arasındaki sınır da kesin değil.

İşkolik Fred, sürekli adrenalin yükselmesine bağımlı olduğunu, bunu sağlamak için kimi zaman işi son dakikaya kadar erteleyip, telaş içinde bitirdiğini anlatıyor:

”Eğer son anda başarırsanız çok güzel, ama başaramazsanız, o zaman ‘ben elimden geleni yaptım ama iş üstesinden gelemeyecek kadar güçtü" diye kendinizi avutabilirsiniz.

Almanya’da son yıllarda işkoliklerin sorununa çare arayan çok sayıda dernek oluşturuldu. Tıpkı alkolikler gibi, işkolikler de, sorunlarını paylaştıkları, ortaklaşa çare aradıkları gruplar içinde biraraya geliyorlar. Sosyal bilimci Holger Heide, bu tür girişimleri olumlu karşılamakla birlikte, birçok işkoliğin işini kaybetme kaygısıyla soruna çare aramaktan kaçındığını vurguluyor. Holger Heine, işini kaybetmektense kalp kirizi geçirip erkenden ölmeyi göze alan çalışma bağımlılarının gerçekten yardıma ihtiyacı olduğuna inanıyor.