1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Sezaryen: Hayat mı kurtarır risk mi atar?

26 Mayıs 2018

Gelişmiş ülkeler arasında son 20 yılda sezaryen ile doğum oranında artış gözlemleniyor. Türkiye de sezaryenin en yaygın olduğu ülkeler arasında. DSÖ ise zorunlu olmadıkça sezaryeni tavsiye etmiyor.

https://p.dw.com/p/2yKJR
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/F. Heyder

Hangi ülkelerde sezaryen ile doğum yaygın?

Avrupa, Asya ve Amerika’nın birçok ülkesinde her dört çocuktan biri sezaryen ile dünyaya geliyor. Almanya’da doğumların üçte biri, Brezilya’da ise neredeyse her iki doğumdan biri sezaryen ile yapılıyor. Benzer bir oran Türkiye’de de gözlemleniyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) 2015 yılı verilerine göre, sezaryen ile doğum oranında Türkiye OECD üyesi 20 ülke arasında birinci sırada yer alıyor. Buna göre, Türkiye'de her bin bebekten 531'i sezaryen ile dünyaya geliyor. Sezaryen oranlarının Sahra Altı Afrika ülkelerinde çok düşük olduğu gözlemleniyor. Nijer, Çad, Etiyopya, Burkina Faso ve Madagaskar sezaryen ile doğum oranının en düşük olduğu ülkeler arasında bulunuyor. Bu ülkelerde, bebeklerin sadece yüzde 2'si sezaryen ile doğuyor.

Sezaryen hangi durumlarda tavsiye ediliyor?

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) doğumların yüzde 10 ile 15'inin sezaryen ile yapılması tavsiyesinde bulunuyor. Doğum sırasında yaşanan komplikasyonların engellenmesi için sezaryene başvurulabileceği, bu şekilde hayat kurtarılabileceği belirtiliyor. DSÖ tarafından 137 ülkede yapılan bir araştırma, bebeklerin nasıl dünyaya geldiğini karşılaştırıyor. Araştırma, bu ülkelerden sadece 14'ünde DSÖ’nün kıstaslarına uyulduğunu gösteriyor. Bu ülkeler arasında Ukrayna, Namibya, Guatemala ve Suudi Arabistan bulunuyor. Türkiye, Almanya, Mısır, ABD gibi ülkelerde ise gereğinden fazla sezaryen yapılıyor. Bu araştırma, doğum oranı yüksek olan ülkelerde, sezaryen oranının düşük olduğunu ortaya koyuyor. Bunun da maddi durum ile bağlantısı olduğu tahmin ediliyor. Sezaryen oranının düşük olduğu ülkeler, dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alıyor.

Infografik Muttertag Kaiserschnitt weltweit TR

Bir kere sezaryenle doğum yapan normal doğum yapamaz mı?

Sezaryenle bebek dünyaya getiren kişinin bir sonraki hamilelik süreci sorunsuz geçse bile, doğum sırasında bazı sıkıntılar yaşanabilir. Normal doğum sırasındaki aşırı zorlanma, dikişin olduğu yerin yırtılmasına yol açabilir. Ancak bu çok seyrek karşılaşılan bir durum. İki doğum arasında iki yıldan uzun süre olduğu takdirde, böyle bir sorunla karşılaşılması riski yüzde 1 civarında.

Anne ve bebeğin sağlık durumu müsait olduğu sürece, sezaryen sonrasında normal doğum yapmak mümkün. Hatta ikizleri veya anne karnında ters duran bebekler bile normal doğum ile dünyaya gelebilirler. Ancak bunun için iyi doktorlardan ve deneyimli ebelerden oluşan bir ekip gerekiyor.

Sezaryen anne açısından hangi riskleri içeriyor?

İlk doğumun planlı sezaryen ile yapılması, sağlık sisteminin iyi işlediği ülkelerde hiçbir sorun yaratmıyor. Ancak çoğu zaman sorunlar sezaryen sonrasında ortaya çıkıyor. Örneğin plasentanın tehlikeli bir şekilde kayma riski artabiliyor. Bunun yanı sıra sezaryen sonrasında sıklıkla kanama, tromboz ve organların birbirine yapışması durumuyla karşılaşılabiliyor. Her sezaryende anne açısından risk artıyor. Bu durum, özellikle kadınların geleneksel olarak çok çocuk doğurduğu bölgelerde sorun yaratıyor.

Bazı kadınlar için sezaryen sonrasında yeniden hamile kalmak zor oluyor. Bunun en önemli nedeninin ise organların birbirine yapışması olduğu belirtiliyor. Sezaryen sonrasında doğurganlık oranının yaklaşık yüzde 17 azaldığı gözlemleniyor.

Sezaryen çocuk açısından hangi riskleri taşıyor?

Alman sağlık sigortası şirketi Barmer tarafından yapılan bir araştırma, kadınların sezaryeni tercih etme sebepleri arasında randevu defterine uyması ve daha iyi planlanabilmesinin alt sıralarda olduğunu gösteriyor. Kadınların çoğu bebeklerine ilişkin endişeler nedeniyle sezaryeni tercih ediyor ve doğal yollarla doğumun bebek üzerindeki etkilerini azaltmayı hedefliyor. Ancak doğum sancıları ve doğum sürecinin bebekler için olumlu olduğu, bebeğin metabolizmasının uyum sağlamasına yardım ettiği belirtiliyor. Bebeklerin, ana karnında akciğerlerinin suyla dolduğu ve doğum sırasındaki baskının bu suyun dışarı atılmasını sağladığı ve böylelikle akciğerlerin nefes almaya hazırlandığına dikkat çekiliyor. Ancak sezaryen bu süreci engelliyor. Hazır olmadan dünyaya gelen bebek için bu durum çoğu zaman ürkütücü oluyor. Bu nedenle, sezaryen sonrasında bebekler sıklıkla sorunlarla karşılıyor, suni solunum yaptırılmaları, hatta yoğun bakıma alınmaları gerekebiliyor. Uzun vadede, sezaryen ile doğan bebeklerde astım, diyabet, alerji ve bağışıklık sistemine ilişkin diğer hastalıklara yakalanma riski artıyor.

Suni sancı verilmesi bir sorun mu?

Günümüzde kadınlara doğum için eski yıllara kıyasla daha az süre tanınıyor. Geçerli nedenler bulunmamasına rağmen doğum için hastaneye gelen kadınlara sıklıkla suni sancı veriliyor. Rahim ağzının saatte en azından 1 santimetre açılmaması hâlinde, ebeler ve jinekologların çoğu huzursuz oluyor. Bu durumda da doğum hızlandırılıyor. Bu eğilimi gözlemleyen DSÖ, normal doğum sürecine gerekmedikçe müdahalede bulunulmamasını ve birebir ebe desteğinin artırılmasını tavsiye ediyor.

Sophia Wagner

© Deutsche Welle Türkçe