1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Suudi-İran çekişmesinde son perde Lübnan

16 Kasım 2017

Lübnan Başbakanı Hariri'nin Riyad'daki istifasının nedeni önündeki sır perdesi henüz aralanmadı. İbrelerin Suudi Arabistan-İran mücadelesini gösterdiği gelişmeleri uzmanlar DW Türkçe için değerlendirdi.

https://p.dw.com/p/2njGn
Saudi Arabien König Salman bin Abdulaziz Al Saud mit dem libanesischen Ex-Premierminister Saad al-Hariri in Riad
Fotoğraf: Reuters/Saudi Press Agency

Kasım ayının başında Suudi Arabistan'a resmi bir ziyaret gerçekleştirdiği sırada istifa eden eski Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin akıbeti halen netleşmiş değil.

Hariri'nin istifası kadar, istifa ediş biçimi, yeri ve zamanlaması nedeniyle Suudi Arabistan’ın buna kendisini zorladığına dair söylentiler geçerliliğini koruyor.

Lübnan Amerikan Üniversitesi'nden siyasi analist Halim Shebaya, Hariri'nin görevi bırakma zamanlamasına ve yerine bakıldığında İran'ın hesaba dâhil edilmesi gerektiği görüşünde.

Beyrut'tan DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Shebaya, "Hariri'nin istifası, [İran Cumhurbaşkanı Hasan] Ruhani'nin, Lübnan'da hiçbir kararın İran olmadan alınamayacağına dair sözlerine doğrudan bir yanıt niteliğinde" diyor.

Siyasi analist, Riyad yönetiminin eski Lübnan Başbakanı'nı buna zorlamasının, "Lübnan'daki Suudi Arabistan etkisini göstermek ve tabiri caizse ortalığı silkelemek için bir gösteri niteliğinde" olduğunu düşünüyor.

Hariri'nin görevi bırakmasından saatler sonra Yemen'den fırlatılan bir füze başkent Riyad'ın üzerinde etkisiz hale getirildi. Suudiler, füzenin İran'ın güdümündeki Husi isyancılar tarafından atıldığını ve Tahran'ın bu işten doğrudan sorumlu olduğunu iddia etti.

Eski Başbakan ise halen Lübnan'a dönebilmiş değil ve Suudi Arabistan'da zorla tutulduğuna dair iddialar giderek güç kazanıyor.

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, birkaç gün içerisinde ülkesine döneceğini belirten Hariri'nin bu sözlerine karşın, Çarşamba günü bir açıklama yaparak görevi bırakan eski Başbakan'ın ve ailesinin "gözaltına alındığını" söyledi.

Aynı gün Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Hariri ile ailesini ülkesine davet etti ve Perşembe günü de kendisinin bu daveti kabul ettiğini açıkladı.

"Stereoid almış bölgesel rekabet"

Lübnan'daki gelişmeler ve devamında Yemen'den fırlatılan füze sonrası karşılıklı suçlamalar Suudi Arabistan ve İran arasındaki bölgesel çekişmeyi bir kez daha su yüzüne çıkardı.

Ortadoğu'daki en büyük Şii devlet İran ile özellikle Körfez bölgesindeki Müslümanlar üzerinde büyük bir etkisi olan Suudi Arabistan arasındaki husumete varan rekabetin izleri 1979'daki İran İslam Devrimi'ne kadar uzanıyor.

Ancak son birkaç yılda yaşananlara hızlı bir şekilde göz atıldığında bazı gelişmeler bir takım benzerlikler gösteriyor. Bu benzerliklerin ortaya çıktığı olaylarda ise ibreler Suudi tarafında bir isme yöneliyor: Haziran ayında görevi devralan Veliaht Prens Muhammed Bin Selman.

Veliaht Prensliği yeni olsa da, 2015'ten beri Suudi Arabistan'ın Savunma Bakanı olan 32 yaşındaki Bin Selman, Yemen'de sürmekte olan iç savaşa müdahil olan Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonunu kuran isim.

İran'ın, Husi isyancılar aracılığıyla Yemen’de bir vekil savaşı sürdürdüğünü savunan Suudi Arabistan, Bin Selman ile yanı başındaki bu ülkede Mart 2015'ten beri bugünlerde Birleşmiş Milletler'in tabiriyle "dünyanın en büyük insani krizine" yol açan bir savaşın tarafı oldu.

İran ve Suudi Arabistan çekişmesi için "Aynı bölgesel rekabetin ayrılmaz parçaları" tanımlamasını kullanıyor Hamid Dabashi. İran asıllı Amerikalı ve New York'taki Columbia Üniversitesi'nde profesör Dabashi için bu "stereoid almış bölgesel rekabet" farklı şekillerde işliyor.

Hariri'ye destek veren Lübnanlı kadınlar, eski Başbakan'ın ülkeye geri dönmesi için eylem yapıyor
Hariri'ye destek veren Lübnanlı kadınlar, eski Başbakan'ın ülkeye geri dönmesi için eylem yapıyorFotoğraf: picture-alliance/AP Photo/H. Ammar

DW Türkçe'ye konuşan Dabashi İran'ın bu rekabet içinde hiçbir zaman aynı şekilde yanıt vermediğini hatırlatıyor ve yaptıklarıyla sadece Suudilerin değil, ABD'nin ya da İsrail'in de her zaman beş adım ilerisinde olduğunu savunuyor.

Kaç adım ileride olduğu bilinmez, ancak İran'ın vekilleri aracılığıyla Ortadoğu'da yürüttüğü mücadele sadece Yemen'le sınırlı değil. Suriye'de devam eden iç savaşta Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Rusya ile birlikte en büyük destekçilerinden birisi olan İslam Cumhuriyeti, aynı şekilde IŞİD'e karşı mücadelenin Irak cephesinde elde edilen zaferlerde Şii milislerin oluşturduğu Haşdi Şabi kuvvetleri ile etkin oldu.

Filistin'deki Hamas Fetih çekişmesinde Hamas'a desteği ya da Lübnan'da Hizbullah'ın siyasi ve askeri ağırlığı arkasındaki varlığı bölgede İran'ın elinin uzandığı diğer örnekler.

Ayrıca Suudi Arabistan liderliğinde dört Arap ülkesinin Haziran ayının başından bu yana Katar'a karşı uyguladığı siyasi abluka ve ekonomik ambargonun nedenleri arasında bu küçük Körfez ülkesinin İran'la geliştirdiği iyi ilişkiler olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Ancak Dabashi İran'ın, rakiplerine aynı dilden yanıt vermemesinin, kırılgan olmadığı anlamına gelmeyeceğini düşünüyor. "Bilakis kolayca incinebilirler; sadece farklı bir savaş yürütüyorlar" diyor.

Gerçek bir reformcu mu?

Bin Selman'ın Haziran'da sürpriz bir şekilde Veliaht Prens ilan edilmesi, kurulduğundan bu yana sürekli olarak yaşlı bir kral ve yüksek yaş ortalamalı yakın çevresi tarafından yönetilen petrol zengini ülkede birçok kişi için yeniliği ve dinamizmi ifade ediyor.

Göreve geleli henüz altı ay olmamasına rağmen, Bin Selman azalan petrol gelirleri ile cepten yemeye başlayan ekonomiyi toparlamak için hem ekonomik hem de siyasi bir dizi önlemleri aldı bile.

"2030 Vizyonu" adı verilen plan kapsamında Riyad bu yıl Kızıldeniz kenarında "Neom" adlı devasa bir ticaret kenti kurma kararı da aldı. 500 milyar dolarlık proje ile birlikte ülke ekonomisinin yelpazesinin genişletilmesi hedefleniyor.

Hariri'nin istifasını açıkladığı gün Bin Selman girişiminde, yolsuzluklara karıştıkları gerekçesiyle aralarında Kraliyet Ailesi'nden beş prensin de yer aldığı devlet görevlileri birer birer gözaltına alındı ve yüzlerce milyar dolarla ifade edilen mal varlıkları donduruldu.

Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman
Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin SelmanFotoğraf: Reuters/Saudi Press Agency

Ek olarak Veliaht Prens'in geçen ay ülkesinin 1979 öncesindeki "ılımlı" İslam'a geri döneceğini açıklaması uluslararası kamuoyunda ve özellikle Batı medyasında büyük ölçüde olumlu karşılanmıştı.

Kral Suud bin Abdülaziz Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve Huffington Post internet gazetesi yazarlarından Sabria Jawhar, Veliaht Prens'in ülkedeki aşırıcı grupların etkisini azalttığı görüşüne katılıyor.

DW Türkçe'ye konuşan Jawhar, "Bin Selman şüphesiz ilerlemeci birisi, çünkü politikaları sadece sözde kalmıyor ve eyleme dönüşüyor" diyor ve ekliyor: "1979'dan beri Suudi Arabistan'ı 40 sene karanlıkta bırakan sözde 'uyanış' günleri artık sona erdi".

Ancak reformcu söylemlere ve geliştirilen projelere şüpheci yaklaşanlar da bulunuyor. Dabashi bunlardan birisi. "Vahabizmin ve Usame Bin Ladin'in membaının 'ılımlı İslam'dan bahsetmesi kötü bir espri gibi" diyor İran asıllı akademisyen. Bin Salman'ın kastettiğini ise "Suudi petro-dolarlarının neoliberal ekonomiyle bütünleştirildiği daha saldırgan ve şiddet dolu bir yönetim tarzı" olarak nitelendiriyor.

Her iki taraf da şüpheciliklerini korurken, Lübnan’da yaşananlar bölgesel husumetlere sadece bir yenisi olarak ekleniyor.

Çağrı Özdemir

© Deutsche Welle Türkçe