1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kaleağası: Türkiye, yeniden AB’nin yörüngesine çekilmeli

20 Ekim 2017

AB'nin hızla "çok çemberli" bir yapıya geçtiğini vurgulayan TÜSİAD Genel Sekreteri, "Çember formülü ile Türkiye’nin üyeliğine yönelik itirazları gidermek daha kolay. Türkiye, yeniden AB’nin yörüngesine çekilmeli" diyor.

https://p.dw.com/p/2mE7d
TÜSİAD Genel Sekreteri Bahadır KaleağasıFotoğraf: Aram Ekin Duran

Brüksel’deki Avrupa Birliği Zirvesi’nin en önemli gündem maddelerinden biri de Türkiye ile ilişkiler. Son yıllarda giderek birbirinden uzaklaşan Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkilerin kısa vadede düzelmesi beklenmese de, özellikle ekonomik işbirliği konusunda büyük aşama kaydetmiş iş dünyaları açısından Türkiye ve AB ortaklığı için yeni zeminler yaratmak mümkün.

Yeni dönemde Türk ve Alman şirketlerinin beklentilerini ve ortak planlarını DW Türkçe’ye anlatan Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Genel Sekreteri Bahadır Kaleağası, “Türkiye bugün dış ticaretinin yüzde 60’ını AB ile uyumlu hale getirmiş durumda. Türkiye ile AB arasında geri dönüşü olmayan bir kimyasal birleşme var. Türkiye, yeniden AB’nin yörüngesine çekilmeli” diyor.

DW Türkçe: AB Zirvesi, Türkiye’nin başta Almanya olmak üzere AB ile giderek kötüleşen ilişkilerini yeniden gündeme getirdi. Bu noktada, Türk ve Alman iş dünyası nasıl bir yerde duruyor?

Kaleağası: Diplomatik ilişkilerde bir takım sorunlar olabilir. Ülkeler arasında öncelikler, siyaset gibi, konularda ayrılıklar olabilir. Ama toplumlar arasındaki ilişkileri akademiler arasındaki ilişkiler, iş dünyası ilişkileri siyaset ile bu anlamda uyumlu gitmek zorunda değil. Yani ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler siyasal ilişkilerde yaşanan sıkıntıların bedelini ödememelidir. Alman ve Türk iş dünyaları birbirinden kopuk iki evren değil; tam tersine birbiri ile çok uzun süredir bir bütünleşme içinde olan iki dünya. Birçok Türk şirketi Almanya’da, birçok Alman şirketi Türkiye’de iş yapıyor. Zira TÜSİAD’ın birçok üyesi de Alman kökenli ve Alman ortaklı. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin derinliğini ve TÜSİAD’ın muadili olan BDI’nin 1999’dan beri Türkiye’nin AB üyeliğine destek veriyor olmasını dikkate aldığımızda, Alman ve Türk iş dünyaları gibi iki ayrı aktörden değil; giderek bütünleşen, değerleri ve çıkarlarıyla ortaklaşan bir iş dünyasından bahsettiğimizi söyleyebilirim.

DW Türkçe: Almanya Başbakanı Angela Merkel, Brüksel’deki AB zirvesinde Türkiye'nin üyelik müzakereleri konusunda herhangi bir karar beklenmediğini açıkladı. Bu mesaj, siyasi ilişkilerin de yeniden ısınabileceğinin işareti olabilir mi?

Kaleağası: Bugünden biraz geriye gidersek, şunu unutmamak gerekir ki Gümrük Birliği yalnızca ekonomik değil, demokrasi açısından da bir kaldıraç rolü oynadı.  Bu sayede Türkiye 1999’da resmi aday statüsü kazandı. 2005’e gelindiğinde Türkiye, Kopenhag Kriterleri’ne uyan, AB ile entegrasyonda büyük başarı kaydetmiş, sosyal ve ekonomik kalkınması gayet iyi giden, yani hızla Avrupalı olan bir ülkeydi. Bu sonuç, AB için de Türkiye için de büyük bir zaferdi. Ancak 2006 sonrasında bir yandan Kıbrıs sorunu diğer yandan Fransa’da Sarkozy’nin iktidara gelmesi ile bir önceki 10 yılın tam tersi bir süreç yaşamaya başladı Türkiye-AB ilişkileri. Yani son 10 yılda Türkiye’yi Avrupa’nın etki alanından uzak tutma politikası uygulandı ve bunun sonuçları hiç iyi olmadı. Şunu söylemek lazım, bu süreçte Türkiye pek çok konuda yüzde 100 hata sahibidir. Bununla birlikte AB’nin de kendini Türkiye’nin gelişimi denkleminden çıkarması bizi bugüne getirdi. Bundan sonra, Türkiye’yi AB’den uzak tutmaya çalışmak çözümün değil, sorunun bir parçası olmak demektir. Mantıklı düşünmek gerekiyor. Özellikle de Alman rasyonel düşünce geleneği açısından, Türkiye’yi daha da uzakta tutmak bugüne bizi getiren sorunların daha da derinleşmesinden başka bir sonuç getirmeyeceği ortada.

DW Türkçe: Peki, bu kısır döngüyü kırmak için sizce ne yapmak gerekiyor?

Kaleağası: Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki sorunları aşmak için yaratıcı olmak gerekiyor. Kesinlikle insan hakları, demokrasi, düşünce özgürlüğü gibi değerlerden bir milim geri adım atmadan Türkiye’yi AB sürecine tekrar katmak gerekiyor. AB toplumlarına artık şu söylenebilir: Avrupa Birliği, Türkiye olsun ya da olmasın farklı bir yapıya doğru gidiyor. “Çok çemberli” bir Avrupa’ya gidiyoruz. Hem merkezde daha güçlü bir Euro Bölgesi, hem de AB’nin küresel konularda daha etkin olacağı ve sınırları daha geniş bir AB’ye doğru yönelim var. Bugün Almanya, Fransa, İspanya, Belçika gibi önemli ülkeler bundan yana. Gelecekte AB’deki genişlemenin daha kolay olacağını düşünüyorum. Merkezdeki güçlü Avrupa devam edecek, ama Türkiye veya Balkan ülkelerden oluşan geniş bir konfederal Avrupa çemberi kurulacak. Bu ihtimal, ufukta artık iyice somutlaştı. Bu şu demek: Türkiye’nin AB üyeliğinin fizibilitesi yeniden oluşuyor. Çünkü böyle bir çember formülü ile Türkiye’nin üyeliğine yönelik itirazları gidermek daha kolay. AB halklarına bu çok çemberli yapıyı anlatmak da daha kolay olacaktır.

DW Türkçe: Son yıllarda gerilen ilişkilerin panzehiri olarak "Gümrük Birliği güncellemeleri" öne çıkmıştı. Ancak bu konu da şimdilik, siyasetin sert diline kurban gitmiş gibi gözüküyor. Siz AB’deki temaslarınızda, Gümrük Birliği güncellemeleri konusunda yeni bir gelişme izlenimi aldınız mı?

Kaleağası: Biz TÜSİAD olarak geçen hafta Alman Sanayi Federasyonu (BDI) ile Berlin’de üst düzey bir toplantı yaptık. Burada Sanayi 4.0 üzerine bir protokol imzaladık ve Gümrük Birliği’ne ilişkin gelişmeleri ele aldık. Burada ortaya çıktı ki, mevcut Gümrük Birliği modernize edilmeye ihtiyaç duyuyor. Güncelleme yapmadan işleyişle ilgili sıkıntıları çözmemize imkan yok. Bu teknik bir konu. Bu anlaşma imzalandığında dünyada Çin yoktu, internet yoktu, Dünya Ticaret Örgütü yoktu. Bugün ise bambaşka bir dünyadayız. Dolayısıyla Gümrük Birliği’ni güncellemek zorundayız. Gümrük Birliği, hem Türkiye hem Almanya hem de tüm Avrupa için istihdam yaratan, ileri derecede bir entegrasyon anlaşmasıdır. Türkiye AB tek pazarı mevzuatı ile uyumda yüzde 60'a yakın bir ilerleme sağlamış durumda. Türkiye ile AB arasında geri dönüşü olmayan bir kimyasal birleşme var. Bunu görmek ve ona göre çözümler üretmek gerekiyor.

DW Türkçe: Türkiye-AB ilişkilerinde yalnızca ekonomik entegrasyon, siyasi gerilimi düşürebilir mi?

Kaleağası: Siyasi çekişmelere gelmeden önce, iki taraf arasındaki büyük ekonomik ve ticari ortaklığı görmek gerekiyor. Tarafların artık “sen şunu yap, sen bunu yap” demekten vazgeçmesi gerekiyor. Tarihin çok önemli bir noktasındayız. AB’nin Avrasya’ya açılması ve Sanayi 4.0’ın yaratacağı büyük değişim hayati önemde. Türkiye’yi mutlaka tekrardan Avrupa Birliği yörüngesine almamız gerekiyor. Türkiye, AB yörüngesine girmek konusunda bocalıyor, bu bir gerçek. Uzun süre bocalamaya devam da edebilir. Avrupa Birliği Türkiye ile yakınlaşmak konusunda sabırla ve tutarlılıkla yakınlaşma politikasını sürdürmek zorunda. Türkiye herhangi bir ülke değil. AB’nin Türkiye politikasının başarısızlığı, dünya genelinde AB’nin yumuşak gücünün ağır darbe almasını beraberinde getirir.

DW Türkçe: TÜSİAD ve Alman Sanayi Federasyonu (BDI) olarak, bu süreçte nasıl bir sorumluluk almayı planlıyorsunuz? Ajandanızda neler var?

BDI ile özellikle Sanayi 4.0 konusunda Türk şirketleri ile Alman şirketleri arasındaki işbirliğini artırmak için çalışma başlattık. “Business Europe” üyesi olan BDI, Gümrük Birliği güncellemeleri konusunda da en kısa zamanda girişimlerin başlatılması için temaslarda bulunuyor. Birlikte tüm siyasi yetkililere ve organlara bunun önemini vurgulamaya devam ediyoruz. Geçen hafta Berlin’de BDI ile önemli bir toplantı yaptık. Yakında Türkiye’de tekrar buluşacağız. Yalnızca BDI değil, Alman Federal İşveren Birliği (BDA) ile de yakın temas halindeyiz. Biz artık “diyalog” değil, “birlikte konuşma” aşamasındayız. İki tarafın da ortak görüşü, Türkiye ile Almanya’nın ve genel anlamda AB’nin somut işbirliği alanlarında ilerlemeye devam etmesi için atılacak tüm adımların hemen atılması gerektiğidir. Biz iş dünyaları olarak geleceğe ortak bakabiliyoruz.

DW Türkçe: Berlin’de kurulan Türk ve Alman iş dünyası, akademisyen, sanat dünyası, düşünce kuruluşları ve siyaset temsilcilerinden oluşan Türkiye Değişim Kültürü Girişimi’ni de bu süreçte daha etkin kullanmayı planlıyor musunuz?

Türkiye Değişim Kültürü Girişimi’nin Danışma Kurulu toplantısını önümüzdeki hafta İstanbul’da yapacağız. Girişimin ismini değiştirmeyi planlıyoruz. Çünkü artık girişim olmanın ötesinde oluşan bir platform oldu. Tam netleşmedi ama yeni ismin “Bosphorus” temalı olacağını söyleyebilirim. Bunun nedeni de şudur: Boğaz, tarih boyunca iki kıtayı bölen, kıyının iki yakasındaki halkları ayıran değil; tam tersine birleştiren, karıştıran, iletişime geçiren bir özellik taşımıştır. Berlin, Paris ve Ankara üçgeninin birleştiren bir simge olarak görüyoruz.

© Deutsche Welle Türkçe

Söyleşi: Aram Ekin Duran