1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye AB yolunda soğukkanlı davranmalıdır

Baha Güngör3 Ağustos 2005

Türkiye Kıbrıs Rum kesimini resmen tanımaya yanaşmadığını gümrük birliği ek protokolünü imzalarken bir kez daha gösterdi. Kıbrıs ve Yunanistan’dan sonra Ankara hükümetinin şartlı imzasına tepki gösteren Fransa da, bu durumda Türkiye ile AB arasındaki tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim’de başlamasının zor olduğunu duyurdu. Almanya’da da beklenen iktidar değişikliği gerçekleştiği takdirde hükümeti, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan sağ-muhafazakar kanat kuracak. DW Türkçe servisinden Baha Güngör’ün, Türkiye-AB ilişkilerindeki gerginliği konu alan yorumu:

https://p.dw.com/p/AZud

"Ezelden beri batılı değerleri şiar edinen Türkiye Cumhuriyeti rüzgarı yine karşıdan alıyor. Ve bu rüzgar da, Türkiye’nin 80 yıldır toplumsal ve siyasal bakımlardan ait olmak istediği Avrupa’dan esiyor. Avrupa’da Türkiye’nin tam üyeliğine karşı olanların artması kadar Türkiye’nin bu direnişi kıracak ustalığı gösterememesi de Ankara’nın tarihi hedefini tehlikeye düşürüyor.

Oysa Türkiye, Avrupa’da kimsenin ihtimal vermediği ölçüde gayret göstererek tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim’de başlaması için elinden geleni yapıyor. Türkiye’nin tek hedefi var, o da tam üyelik. Ve Türkler’in ezici çoğunluğu da bu hhedefi benimsiyor.

Ama Avrupa’da esen rüzgarlar yön değiştirdi. Fransa Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin, Kıbrıs Rum kkesimini resmen tanımadığı takdirde Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılabileceğine ihtimal vermediğini söylüyor. Almmanya’dda iktidarı ddevralmaya hazırlanan Hristiyan Birlik Partileri de, tam üyeliğine karşı oldukları Türkiye’ye yalnızca imtiyazlı ortaklık önerilmesini istiyorlar. Köktendinciliğin ve terörizmin tırmandığı bir dönemde Avrupai değerlere bağlı bir Türkiye’nin ne kadar önemli olduğu ise nedense dikkatlerden kaçıyor.

Bu olumsuz tutum ister istemez Türkiye’deki milliyetçi akımların güçlenmesine yardımcı oluyor. İstenmemenin tepkisi, Avrupa aleyhindeki fevri diplomatik kısa devrelere yol açabilir. Ankara yönetimi işte asıl buna mani olmalıdır.

Türkiye, AB’ne götüren yoldaki engellerin giderek yükseltilmesine ve siyasi realitelerin bütün tarafların manevra kabiliyetini daraltmasına kendini alıştırmalıdır. Kıbrıs ihtilafının AB bünyesinde büyük bir mani olarak kendini göstermesini ne Ankara ne de Brüksel önleyebilirdi. Yunanistan doğuya genişleme turunda Kıbrıs’ın üye yapılmaması durumunda Polonya, Çek Cumhuriyeti ya da Litvanya gibi ülkelerin üyeliğini veto edeceği tehdidinde bulunmuştu. Sanki, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın birleşme planını reddeden taraf Kıbrıs Rumları değilmiş gibi, şimdi Türkiye’den Rum yönetimini bütün Kıbrıs’ın tek meşru temsilcisi olarak kabul etmesi isteniyor. Bu lokma Türk milletine kolay yutturulamaz.

Türk hükümetinin, gümrük birliğini on yeni üyeyi de kapsayacak şekilde genişleten ek protokolü imzalamasının Kıbrıs Rum kesiminin resmen tanınması anlamına gelmeyeceği şeklindeki deklarasyonu ise popülizme girer. Bu açıklama, Türkiye’nin AB perspektifine karşı olanların ekmeğine yağ sürmüştür. Yeniden birleşme ve Kıbrıs’ın statüsü ile ilgili konular sadece ve sadece BM bünyesinde sonuca bağlanabilir.

AKP hükümeti Kıbrıs anlaşmazlığındaki sert üslubuyla, iç ve dış politikada itibar kaybına uğramadan kurtulamayacağı bir çıkmaza sürüklenmiştir. Kıbrıs AB üyesidir ve Türkiye ile arasındaki anlaşmazlıkta kozlar Rum yönetiminin elindedir.

Türkiye soğukkanlı davranmalıdır. Büyük kulüplere üye olanlar kurallar kadar bu kulüplerin yazılı olmayan yasalarına da uymak zorundadırlar. Türkiye kabullenmek istemese de, NATO, Avrupa Konseyi ya da OECD gibi diğer büyük kulüplerin üyesi olmak sadece referans yerine geçer. Ve bu referans hakka tahvil edilemez."