1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye ve İran'dan Filistinlilere destek

16 Şubat 2020

Türkiye ve İran Ortadoğu'daki birçok ülkeden çok daha fazla Filistinliler için çabalıyor. Peki bunun sebebi ne? DW'den Kerstin Knipp'in analizi.

https://p.dw.com/p/3Xr5i
Arşiv: Doğu Kudüs'te Filistinlilere yönelik polis müdahalesi Fotoğraf: Reuters/A. Awad

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, 10 Şubat’ta Twitter üzerinden yaptığı açıklamada ABD Başkanı Donald Trump’ın "Yüzyılın Anlaşması" planı üzerine, İran’ın Filistin halkının yanında duracağını, Filistin halkının topraklarını ve "özgürlüklerini" geri almaları için destek vereceğini açıkladı.

"Kudüs, özgürlükleri için mücadele ettiğimiz Filistinlilerin başkenti olmaya devam edecek" diyen Zarif, ayrıca Amerika’nın uyguladığı ekonomik yaptırımlara rağmen, İran halkının ve hükümetinin Filistin halkını desteklemeye devam edeceğini belirtti.

Zarif, bu açıklamasını 5 Şubat’ta Trump’ın "yüzyılın anlaşması" ile ilgili açıklama yapan İran'ın ruhani lideri Ali Hamaney takip etti. Hamaney, "Amerikan tiran ve holiganları bu planla şeytaniliklerini gösterdiler. Bu plan Trump ölmeden ölecek" demişti.

Türkiye'den de tepki geldi

Trump’ın planına karşı tepkiler sadece Tahran’dan gelmedi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da planı sert sözlerle eleştirdi. Trump’ın planının bölgedeki barışı tehdit eden bir rüyadan başka bir şey olmadığını söyleyen Erdoğan, "Bunun gerçekleşmesine asla izin vermeyeceğiz" dedi.

Ortadoğu’nun diğer ülkelerinden gelen eleştiriler, geçmiş yıllara nazaran daha ihtiyatlıydı. Örneğin, Arap Birliği, ABD ile bu plan dahilinde işbirliği yapmayacaklarını çünkü planın "Filistin halkının hak ve isteklerini karşılamadığını" belirtti.

Türkiye ve İran: İki önemli aktör

Türkiye ve İran’ı Trump tepkileri birleştiriyor. Türkiye ve İran dil olarak Arap dünyasına ait değil. Türkçe de Farsça da Arapça'dan çok farklı. Bu dilsel farklılığın ise bir politik sonucu var: Bu iki ülke kendilerini asla Arap dünyasının merkezinde görmedi. Her iki ülkenin inançlı vatandaşları için kutsal kitap Kur'an-ı Kerim birleştirici unsur.

1979'a kadar iktidarda kalan Şah Muhammed Rıza Pehlevi döneminde İran, Batı yanlısı politikalar izlemişti, Türkiye ise tarihsel mirasına daha bağlı. Osmanlı İmparatorluğu çökene dek, Arap topraklarında emperyal bir güç olarak görülüyordu, özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında ayaklanan Araplara karşı.

Günümüzde Türkiye, Libya'da Tobruk merkezli Halife Hafter'a karşı, Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni destekliyor. Mısır gazetesi Ahram bu durumun, Ankara'nın gücünü zamanında Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan bölgelerde genişletme isteğiyle alakalı olduğunu iddia ediyor.

Türkiye'nin Libya ve Suriye'nin kuzeyindeki varlığı bölgedeki pek çok ülkeyi rahatsız ediyor. Türkiye'nin Libya planlarına, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan karşı çıkıyor. Bu ülkeler Türkiye'nin Suriye'deki varlığını da, savaştan zaten yerle bir olmuş bir ülkenin daha fazla parçalanıp daha büyük bir kaosa sürüklenmesi ve bölgede yeni cihatçı grupların ortaya çıkabileceği endişesiyle desteklemiyor. 

Filistin'deki gruplara destek

Filistin'de ise Türkiye iki büyük rakip olan El Fetih ve Hamas'ı eşit oranda siyasi ve ekonomik olarak destekliyor. Osmanlı arşivlerinden bazı belgelerin ortaya çıkarılması da sembolik olarak günümüzde Filistin'de özerk bölgenin eskiden kime ait olduğu bilgisinin Filistinlilerle paylaşılması niyetini içeriyordu. Böylece, Türkiye Filistin halkının günümüzde İsrail sınırları içindeki hak iddialarını desteklediğini gösterdi.

İran’da Kasım Süleymani'nin öldürülmesine kadar, Tahran liderliği Arap devletlerinin eleştirilerine maruz kalıyordu. Özellikle Lübnan ve Irak'ta birçok insan İran'ın ülkelerindeki etkisini protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Kasım Süleymani'nin Bağdat'ta öldürülmesi ise olayları değiştirdi. Özellikle Şii protestocular, İran'ı kendilerini ABD saldırılarına karşı koruyacak bir güç olarak görmeye başladı. İran'ın Arap dünyasının koruyucu gücü olma iddiası ise Filistinlilere gösterdiği destek ve bağlılıkla görülüyor. Eski deneyimlerin de gösterdiği gibi, ortak bir düşmana yoğunlaşmak kadar birleştiren hiçbir güç yoktur. Bu örnekte ortak düşman, ABD ve İsrail.

Kersten Knipp

© Deutsche Welle Türkçe