1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye’de Terör Yasası tartışması

Nihat Halıcı / DW20 Temmuz 2006

Türkiye de Terörle Mücadele Yasası’nı sertleştiriyor. Yasa, TBMM’den geçti. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine’ne gideceğini açıklarken, sivil toplum örgütleri de yasaya tepkili. DW’den Nihat Halıcı’nın haberi...

https://p.dw.com/p/AZnh
Yeni yasal düzenlemeler, güvenlik güçlerine geniş yetkiler tanıyor
Yeni yasal düzenlemeler, güvenlik güçlerine geniş yetkiler tanıyorFotoğraf: AP

Türkiye Büyük Millet Meclisi 29 Haziran’da 5532 sayılı “Terörle Mücadele Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu” onayladı ve yasa, Resmi Gazete’de 18 Temmuz’da yayımlandı. Ancak yasanın içeriği ile ilgili tartışmalar dinmiş değil. Terörle Mücadele Kanunu’ndaki (TMK) yeni değişikliklerle ‘terör’ tanımı korunuyor; “örgüt” tanımı ise kanundan çıkarılıyor.

Düzenleme, terör amacıyla işlenen suçların kapsamını genişletiyor. Güvenlik güçlerine geniş yetkiler tanınıyor. Kolluk görevlileri, terör örgütlerine yönelik operasyonlarda ‘teslim ol’ emrine itaat etmeyenlere karşı doğrudan ve duraksamadan silah kullanabilme yetkisine sahip oluyor. TMK’yı onaylayan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de “yasanın kimi kurallarının iptali için” Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açacağını duyurdu.

TMK’daki yeni düzenlemeler basın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin de tepkisini çekiyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası, “darbe yıllarındaki yasal düzenlemelerden de geriye gidildiğini” açıkladı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ise yapılan yasal değişikliklerin basın ve ifade özgürlüğüne darbe vurduğunu duyurdu. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz hukukçu Fikret İlkiz’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW: Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan bazı düzenlemeler daha önce Anayasa Mahkemesi’ne takılmıştı. Şimdi Meclisin kabul ettiği değişikliklerde Anayasa Mahkemesi’nin itiraz gerekçeleri dikkate alındı mı?

Av. İlkiz: Bence yeterince dikkate alınmadı. Alınmadığı da kabul edilmiş kanunla, yani Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişikliklerle belli. Bunlardan en önemlisi, ek madde 2 dediğimiz ve daha önce de il özel idaresi kanunu ile bağlantılı yapılan değişikliğin Anayasa Mahkemesi tarafından geri çevrilme gerekçesiyle belliydi. Dolayısıyla teslim ol emrine itaat edilmemesi, yani terör örgütlerine karşı icra edilecek operasyonlarda, bu emre itaat edilmemesi halinde, silah kullanmaya teşebbüs edilirse kolluk görevlileri tehlikeyi etkisiz hale getirebilecek ölçü ve orantıda doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silah kullanmaya yetkili kabul edildi. Bu konu, aynı biçimdeki düzenlemeyle Anayasa Mahkemesi’nden geri dönmüştü. Anayasa Mahkemesi gerekçesinde özellikle bu duraksamadan ateş etme konusunun, daha ayrıntılı ve hukuka uygun şekilde düzenlenmesi gerektiği konusunda karar vermişti. Ama yeni yapılan değişiklikle, birbirine benzeyen, daha doğrusu çok benzeyen bir düzenleme yeniden kabul edildi. İşte en azından, teslim ol çağrısına uyulmaması halinde silahlı güçlerin ateş etmesi veya bu konuda emir veren kişilerin hukuki denetimleri konusu eksik kalıyor. Dolayısıyla Terörle Mücadele Kanunu, Anayasa Mahkemesi’nin en azından bu maddesi bakımından yeniden Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir bir kanun olarak önümüzde duruyor.

DW: Terörle Mücadele Kanunu’na hukukçular tarafından yöneltilen eleştiriler var. Siz hukuki açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Av. İlkiz: Örneğin Terörle Mücadele Kanunu anlamında gözaltına alınan kişilere ulaştırılacak hukuki yardımlar var. Yani, iddianın başladığı andan itibaren savunmanın başlaması, bir anlamda silahların eşitliği kuralı. Oysa yeni yapılan düzenleme bakımından doğrudan doğruya herhangi bir kişiye avukat gönderilmesi yerine yargıç tarafından 24 saat sonra avukat yardımının alınmasına karar verilmesi veya yargıç kararıyla kısıtlanması, sınırlandırılması şeklindeki yeni düzenlemeler var. Onun dışında gerçekten basın-yayın fiilleriyle ilgili olmak üzere daha çok genişletme var. Yani daha çok genişletme derken, basın-yayın yoluyla işlenmesi halinde eskiden para cezası sözknusuyken, yeni düzenlemede hapis cezası da getiriliyor. Bu arada da özellikle yayınların savcı emriyle bile 15 güne kadar durdurulabilmesi yasayla mümkün kılınıyor. Oysa bu tür durdurmalar, toplatmalar veya yayın durdurmalarla ilgili daha önce kabul edilen kanunlarda, bu anlamdaki sınırlandırmalar kaldırılmıştı. Dolayısıyla, eskiye dönüldüğü gibi daha da eskiye dönülüyor. Bir önemli tarafı daha, Türk Ceza Kanunu’ndaki bazı maddeler, terör suçu sayılmak üzere Terörle Mücadele Kanunu’na alınıyor. Dolayısıyla suç genişletilmesi diyebileceğimiz ve sayma yoluyla, eğer bu suçlar terör amacıyla işlenirse, terör suçu kabul edilmek üzere Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik yapılmış oldu. Bütün bunları yan yana getirdiğiniz zaman, bu anlamdaki temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırıldığı, bu sınırlandırmaların da demokrasiye aykırı olduğu açıkça gözüküyor.

DW: Yasa değişikliğinin zamanlaması konusundaki yorumunuz?

Av. İlkiz: TMK değişiklik tasarısı, TCK’nın çıkmasından sonra bir paralellik sağlansın düşüncesinden kaynaklanarak yapılıyordu. Ama bu anlamda Terörle Mücadele bakımından bana göre çok fazla gereksinim olmamasına rağmen bunun bir anda gündeme getirilmiş olmasını, mevcut olup bitenlerle bağlantılı değerlendirmek daha faydalı olur. Dolayısıyla bu fayda içerisinde, bu kanunun belki de en önemli tarafı ve tek önemli yanı, terörle mücadeledeki finansman kaynaklarıyla mücadele meselesiydi. Uluslarararası bir sözleşme kabul edilmiştir. Bu sözleşme çerçevesinde TMK’da özellikle terör finansmanı konusunda bir düzenleme olmadığı için bu maddenin TMK’da düzenleme yapılarak kabul edilmesi gerekirdi. Bunun zamanıydı, ama bir tek maddeyle çözümlenebilecek olan bir konu birdenbire, belki de Türkiye’nin etrafında olup bitenler nedeniyle bu şekilde yeniden panik mevzuatına dönüldü ve hiç gereği yokken TMK’da değişiklik yapıldı. Gerçekten Türkiye şöyle bir konuyla karşı karşıya: TMK’da değişiklik yapılmaması gerekirken, bana göre yapıldıktan sonra, terörle mücadele etmek yerine, terörün ekonomik ve sosyal konumu ve bunu besleyen kaynakların kurutulması daha önemlidir. Bu da doğrudan doğruya yasayla yapılmaz. Bu, doğrudan doğruya hükümet olmanın gereğidir veya en azından terörü besleyen kaynakların kurutulması bakımından geç kalınmış olan bir mücadeleyi, artık daha fazla geç kalmadan yeniden yeniden başlatmaktır.