1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Tehlikeli eğilimler

Rainer Sollich / DW6 Şubat 2006

Hz. Muhammed’ın terörist olarak tasvir edildiği karikartürlere tepkiler sürüyor, hatta giderek şiddetleniyor. Hafta sonu Suriye ve Lübnan’daki gösterilerde, Danimarka temsilciliklerinin ateşe verilmesi endişeleri daha da arttırdı. DW’den Rainer Sollich’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZrE

“Hz. Muhammed karikatürlerine karşı İslam dünyasında ortaya çıkan tepki, ciddiye alınmak zorunda. Bununla birlikte Batılı ülkelerin kurumlarına yönelik saldırılar, kundaklamalar ya da olayla ilgisi olmayanların sadece Avrupalı oldukları için öldürülmesi kabul edilemez. Bunun İslam’la ilgisi yok, sadece Müslümanlar’ı iç politik çıkarları için kullanmak isteyen aşırı ideolojilerle ilgisi var. Kör şiddet hiçbir koşulda kabul edilemez, Allah’ın ya da peygamberinin küçük düşürülmesi ile mazur gösterilemez, üstelik Müslümanlar’ın oğunluğunun çıkarına da olamaz.

Buna rağmen, şu andaki gelişmeler endişe verici. Özellikle Arap ülkelerinde şiddet yanlısı gösterilere katılanların sayısındaki yükseklik endişe veriyor. İslam dünyasında, bu tür eylemleri eleştiren cesur seslerin olmaması da endişe verici. Tek istisna Filistin Başkanı Mahmud Abbas, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “acınacak eylemlerden” söz eden Suriyeli Müftü Şeyh Hassun ve Avrupa ülkelerindeki Müslümanlar’ın temsilcileri, ki bu kurumlardan ses gelmesi özellikle önemli.

Buna rağmen Orta Doğu’da da halkı sukünete davet eden seslerin olması iyi olurdu. Oysa şu anda sokaklar ve televizyon görüntülerine şiddetten yana olanlar hakim, dini liderlerin çağrılarına politikadan hayal kırıklığına uğramış onbinlerce kişi uyuyor.

Batılı ülkelerdeki görüntü daha farklı olsa da, daha az endişe verici olmadığı söylenemez. Batılılar da farklılıkları görmektense herkesi aynı kefeye koyma eğiliminde ve sonuçta İslam gittikçe artan biçimde terör ve şiddetle özdeşleştiriliyor. Her saldırı, her politik cinayet ve kaçırma eylemi bu görüntüyü güçlendiriyor. Oysa bu görüntü de yanlış. Hatta bu bakış açısı, sadece Batı ile İslam dünyası arasında bilinçli olarak düşmanlık yaymak isteyenlerin işine yarıyor.

Avrupalı politikacılar, karikatür tartışmasında sorunun basın özgürlüğünün sınırları olmadığını, ne yazık ki Orta Doğu’dan gelen tepkiler üzerine kavradılar. Burada söz konusu olan, bir başka dinin değerlerine saygı göstermektir. Bu din, yıllardan beri, diğerlerine göre çok daha fazla aşırı grupların politik hedeflerine araç edildi. Avrupa’da aralarında Almanlar’ın da bulundu bir çok gazetenin karikatürleri basması belki Müslümanlar’ı yaralamak hedefini gütmüyordu.

Ama basın özgürlüğünün arkasına saklanmış çocuksu bir inattan başka bir şey değildi. Basın özgürlüğü, ne geçmişte ne de şimdi sınırlandı. Ama hassas dini duygular yaralandı, aşırı grupların eline şiddete başvurmaları için ucuz bir gerekçe verildi ve kültürler arasındaki uçurum neredeyse bilinçi olarak daha da derinleştirildi. Bu tür karikatürlerde Müslümanlar’ın değil de Museviler’in benzeri şekilde eleştirilmesi söz konusu olsaydı, en azından Almanya’nın geçmişi vesilesi ile kopacak gürültüyü hatırlatmakta yarar var.

Şimdi her iki tarafın da sakinleşmesi ve akıllıca davranması gerekiyor. Bu günlerde Gazze, Tahran veya Cakarta’da yaşananlar, kültürlerarası diyaloğun şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor. Bu sadece iyi niyetli imamlar ve rahiplerin görevi olmamalı, aksine günlük yaşamdan, en üst politik düzeye kadar tüm toplumu kapsamalı. Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler, Avrupa’nın bu konuda ciddi bir sorumluluğu olduğunu söylerken haklı. Avrupa ülkelerinde sayıları gittikçe artan ve şimdiye kadar bulundukları yere yeterince uyum sağlamamamış olan Müslüman grupların varlığı uzun vadede toplumsal barış açısından sorun yaratabilir.”