1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Teröre karşı itidalli tepki çağrısı

22 Aralık 2016

Berlin’deki terör saldırısı, toplumsal tepkinin boyutlarıyla ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Sosyal psikolog Ulrich Wagner, aşırı sağcıların durumu fırsat bilip halkı kışkırtabileceği uyarısında bulunuyor.

https://p.dw.com/p/2Uk2q
Deutschland Sicherheit Polizist auf Weihnachtsmarkt
Fotoğraf: Getty Images/AFP/O. Andersen

DW: Alman güvenlik makamları, iki yıldır ciddi bir “soyut terör“ tehlikesinin varlığından söz ediyordu. Özellikle Paris, Brüksel ve Nice’deki terör eylemlerinden sonra, durum daha da ciddi hale gelmişti. Nitekim Berlin’de bir Noel panayırına yapılan son saldırı, soyut olduğu söylenen tehlikenin aslında ne kadar somut olduğunu gözler önüne serdi. Bunun, Almanya gibi açık bir toplum üzerinde ne gibi etkileri olabilir?

Ulrich Wagner: Öncelikle son iki yılda yaşananlardan dolayı, durumun ne kadar tehlikeli olduğuna dair abartılı düşüncelere kapılmamış olmamız olumlu bir gelişme. Zira böyle bir durum, hayatımızı olumsuz etkileyecek aceleci korkuları tetikleyebilirdi. Tabii tersini de iddia edemeyiz: Yani güvenlik güçlerinin, durumu tümüyle kontrol altında tuttuklarını söyleyemeyiz. Berlin’deki korkunç şiddet olayı, elbette halktaki korku ve endişeleri körükledi. Ancak bu toplu güvensizlik hissine rağmen yine de insanların büyük bir bölümünde metânet ve sükûnet havasının hâkim olduğunu gözlemliyorum. Daha önceki benzer olaylardan farklı olarak, “Bu olaylar bizi sindiremez. Bu eylemleri yapanların bizi korkutmalarına ve zafer kazanmış izlenimine kapılmalarına izin vermeyeceğiz“ şeklindeki tepkiler ağırlıkta.

Emniyet yetkililerinin, politikacıların ve basının saldırı sonrası takındığı tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Emniyet makamlarının sakin bir tavır sergilediğini düşünüyorum. Bu bence olumlu. Ayrıca önemli bilgilerin halktan gizlendiğine dair bir izlenim de edinmedim. Politikacıların yaklaşımında ise farklılıklar söz konusu. Bazıları son derece itidalli açıklamalar yaptı. Bazı popülistler ise hemen güvenlikle ilgili yasaların sertleştirilmesi çağrısında bulundu. Öyle görünüyor ki, özellikle aşırı sağcılar bu saldırıyı bir propaganda aracı olarak kullanacak. Saldırganların göçmen kökenli olup olmamasına bakılmaksızın, bu tür eylemler hemen göçmenlerle ilişkilendiriliyor. Göç ve uyum politikalarının sertleştirilmesi çağrıları daha yüksek sesle dile getiriliyor. Bence asıl sorun da burada yatıyor. Çünkü sosyo-psikolojik açıdan baktığımızda, bu tür çağrılar toplumda kutuplaşmayı körüklüyor. Bu ise şiddete meyilli kişilerin sayısının artmasına neden olabiliyor.

Basının tutumunda ise önceki terör eylemlerine göre bariz bir iyileşme söz konusu. Abartılı bir habercilik yapıp, olayları çarpıtmadılar. Haberleri bir süzgeçten geçirmeye başladılar. Çok sayıda medya temsilcisiyle yaptığım görüşmede de bu izlenimi edinmedim. Kendilerini sorgulayıp “Bir dakika! Biz ne yapıyoruz?“ dediklerine şahit oldum.

Prof. Dr. Ulrich Wagner Uni Marburg
Prof. Dr. Ulrich Wagner Marburg Üniversitesi'nde görevliFotoğraf: Laackman Photostudios Marburg

Sizin oluşmasından endişe ettiğiniz sosyal kutuplaşma, sosyal medya ortamında belirgin hale gelmeye başladı bile. Bir tarafta, saldırıda ölenler için üzülen ve yakınlarının acısını paylaşan bir grup var. Diğer tarafta ise politikacı ve göçmenlere karşı nefret ve tahrik söylemleri yükseliyor. Bir sosyal psikolog olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyal medyanın, gelişmeleri objektif açıdan ele aldığı pek söylenemez. Aksine, sosyal ağlar daha ziyade kişisel görüş ve yaklaşımların ifade edildiği platformlardır. Özellikle kutuplaştıran konularda sosyla medya kullanıcısı, bir yandan kendi görüşlerini teyit ediyor, diğer yandan da farklı düşünenlere karşı  seviyesiz bir tepki verebiliyor. Yani sosyal ağlar, herkesin kendi görüşünü daha da güçlendirip karşı tarafa dayatmaya çalıştığı platformlar niteliğinde. İnsanoğlu genelde görüşünün doğru olup olmadığını sorgulamaz. “Acaba yanılıyor olabilir miyim?“ sorusundan ziyade, savunduğu görüşleri teyit etme eğilimindedir. Bir tartışma ne kadar hararetliyse, süreç de bir o kadar güçlü ve uzun solukludur. Bu nedenle olayın sıcaklığı geçtikçe, sosyal medyadaki bu kutuplaşmanın daha artacağını tahmin ediyorum.

Peki, bu durum aşırı sağcı şiddet için yeni bir zemin oluşturabilir mi?

Kesinlikle! Şiddete meyilli kişilerin, ileride yapacakları şiddet eylemlerine en büyük destek internet üzerinden geliyorr. Aşırı sağcılar, artık bu işi nasıl yapacaklarını da öğrenmiş durumdalar. Bilinçli bir şekilde yayılan yanlış bilgi ve görüşler, hiçbir şekilde kontrol edilemiyor, önlenemiyor. Bu se şiddet eğilimlerinin körüklenip eyleme dönüşmesine neden oluyor. Basit gibi görünen politik amaçlı bazı sözlü sataşmalardan tutun da intihar saldırılarına kadar pek çok şiddet olayında, failler genelde internetteki benzer örneklerden esinleniyor. Terör örgütleri, bu tür insanlara ulaşmaya çalışarak, interneti bir “eleman kazanma platformu“ olarak da kullanıyor.

©Deutsche Welle Türkçe

Matthias von Hein