1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Uzlaşının yumuşak karnı: Türk-İran rekabeti

21 Aralık 2016

Türkiye, Rusya ve İran'ın Moskova'da uzlaştığı metni uygulamaya geçirebilmesi durumunda Suriye’de güç dengesinin değişebileceğine dikkat çeken Ortadoğu uzmanı Erkmen zayıf noktanın Türkiye-İran rekabeti olduğu görüşünde.

https://p.dw.com/p/2Uday
Russland Treffen zwischen Russland, Iran und Türkei in Moskau
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/P. Golovkin

Üç ülke arasındaki girişimin en önemli özelliği planların sahaya yansıtılabilme olanağının bulunması. Bu etken de girişimi öncekilerden ayırıyor. Nedeni ise tarafların Suriye’de en etkin 4 aktörden üçü olmaları. Elbette, masanın etrafında ABD’nin bulunması uzlaşıyı başka bir noktaya getirebilirdi. Fakat Trump dönemiyle Suriye’de Rusya ile uzlaşma sinyalleri veren ABD’nin ve Yemen’de saplandığı bataklıktan çıkamayan Suudi Arabistan’ın, Suriye’de oynayabileceği rol bir yıl öncesine göre sınırlı hale geldi.

Suriye’deki iç savaşın bölge ülkelerinin ve bölge dışı güçlerin dâhil olduğu bir hal aldığı uzun süredir inkâr edilemeyecek bir gerçek. Açıkçası, bu müdahaleyi reddeden bir ülke de neredeyse bulunmuyor. Her ülke Suriye’deki çatışmalara taraf olmasını kendi devletinin çıkarları çerçevesinde açıklıyor ve meşrulaştırıyor. Ancak, bu durum hâlihazırda kritik uzlaşmazlıkların devam ettiği gerçeğini gizleyemez.

Nahost-Experte Serhat Erkmen
Serhat ErkmenFotoğraf: privat

Sekiz maddelik uzlaşı metni

Metnin detaylarını incelemeden önce iki kritik tespit yapmak gerekiyor: Birincisi, Suriye’deki iç savaşın başladığı dönemdeki uluslararası dengeler ile mevcut uluslararası dengeler farklılaştı. Bu durum, devletlerin yaklaşımını ciddi ölçüde etkiliyor. İkincisi ise Suriye’nin içindeki askeri dengeler çatışmanın genel gidişatına ilişkin güçlü işaretler yaratmaya başladı. Bu nedenle taraflar pozisyon değiştiriyor. Bu iki tespitin detayları tartışılabilir. Fakat, bu sonraya bırakılmalı. İçinde bulunduğumuz aşamada, Rusya, İran ve Türkiye’nin Suriye’deki öncelikleri hala tam olarak örtüşmese de her bir aktör kendi öncelikleri çerçevesinde bir uzlaşıyı mümkün görüyor. Fakat, bu durum henüz her şeyin bittiği anlamına gelmiyor.

Uzlaşı metni sekiz maddeden oluşuyor. Ortak metinde öne çıkan hususlar arasında; Üç ülke tarafından Suriye'nin egemenlik, bağımsızlık, birlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi; Suriye’deki çatışmanın askeri bir çözümü bulunmadığına inanıldığının belirtilmesi; Doğu Halep’te sivillerin gönüllü ve silahlı muhalefetin organize bir biçimde şehri terk etmelerine izin verilmesi; Genişletilmiş bir ateşkes uygulaması ve insani yardımların devamı; Suriye hükümeti ve muhalefet arasında bir anlaşmanın müzakere edilmesi ve üç ülkenin anlaşmanın garantörleri olması ve IŞİD ile EL Nusra’yı silahlı muhalefetten ayırarak bunlara karşı ortak mücadele edilmesi.

Metnin 3 kritik yanı

Suriye’de sskeri çözüm mümkün değil, siyasi çözüm gerekli. Ne var ki, sahada son derece karmaşık bir ittifak tablosu var. Bu tablo, çatışmalara da yansıyor. İran ve Rusya’nın ağırlığını koyması dengeyi Halep’te değiştirmiş olabilir. Ancak, sırada Rakka’nın olduğu görülüyor. Elbette, Suriye ordusundan şaşırtıcı ve bir o kadar stratejik bir El Bab hamlesi beklenebilir. İran ve Rusya arasında belli fikir ayrılıkları bulunsa da uzlaştıkları nokta bir an önce askeri üstünlüğü siyasi başarıya çevirip rejim değişikliği ihtimalinin sözünü dahi sona erdirmek. Üstelik her iki ülke de İdlib’deki grupları büyük ölçüde “düşman” hatta “uzun vadeli rakip” olarak algılıyor.

Türkiye’nin devreye girmesi olmaksızın İdlib’e girmeleri çok uzun sürebilir. Bu nedenle, Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Dolayısıyla, Türkiye’nin bu masadaki rolünü belirleyen asıl faktör Fırat Kalkanı Operasyonu olmaktan ziyade Türkiye’nin Suriye muhalefeti üzerindeki ağırlığı. Bu nedenle metnin son maddesi çok önemli. Çünkü Nusra ile diğer grupların ayrılmaması halinde İdlib'in rejimin kontrolüne girmesi Halep'ten daha uzun sürebilir. Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi bu olabilir. Bu konuda nasıl bir süreç izleneceğini kısa vadede görebileceğiz. Son dönemde Türkiye’de El Nusra’ya yönelik güvenlik güçlerinin operasyonlarında bir artış var. Önümüzdeki dönemde bunun sayısının daha da artması güçlü bir sinyal olacaktır.

PYD ve Hizbullah'ın ismi metinde geçmiyor. Türkiye ve İran için çok önemliler. Türkiye’nin PYD konusunda ısrarcı olduğu biliniyor. PYD’nin 2014’ten beri sırtını tamamen ABD’ye yaslaması, ABD’nin geri plana çekilmeye başladığı bir dönemde onun için hiç de iyi bir haber değil. Elbette, uzlaşı PYD’yi kısa sürede etkilemeyecek. Ancak, orta ve uzun vadede yeni bir denklemle karşı karşıya kalabiliriz.

Türkiye ile İran arasındaki rekabet

Son olarak, üçlü uzlaşının muhtemelen en zayıf noktası Türkiye ve İran arasındaki rekabet olacak. Nitekim, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun basın toplantısında Hizbullah’ın adını zikretmesi küçümsenmemeli. Türkiye, Suriye ve Irak’ta, İran’ın çeşitli milis gruplarını destekleyerek yarattığı mezhepçi çatışma dinamiğinden hala çok rahatsız. Şu anda bölgesel dengeler uzlaşıyı gerekli kılmış olabilir. Türkiye-Rusya, İran-Rusya ilişkileri fikir ayrılıklarına rağmen önemli işbirliği noktaları taşıyor. Ancak aynısı İran-Türkiye için söylenemez. Bu nedenle muhtemelen bu uzlaşının zayıf karnı Türkiye ve İran arasındaki rekabetin sürmesi olacaktır.

©Deutsche Welle Türkçe

Serhat Erkmen