1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Vergi cennetlerine takip

23 Haziran 2009

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, “vergi cenneti olarak anılan ülkelerin bir listesini çıkarttı. OECD’nin listesine göre Filipinler, Malezya ve Uruguay bu ülkelerin başında geliyor.

https://p.dw.com/p/IX2v
Fotoğraf: picture-alliance/ dpa

Vergi kaçakçılığı, Avrupa ülkelerinde de sıkça rastlanan bir yöntem. Şimdiye kadar Avrupa’da “vergi cenneti” diye anılan ülke ve bölgeler buna imkân veriyordu. Ancak 20’ler Grubu’nun Londra’daki son Zirvesi’nde uluslararası finans sisteminin yeniden yapılandırılması kapsamında vergi cennetlerinin kurutulması kararı alındı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, gelir ve varlık vergisinin uygulanma derecesine göre belirlediği standartlara göre Avrupa ülkelerini “beyaz”, “gri” ve “kara” olarak listeledi. Peki “vergi cenneti” hangi anlamda kullanılıyor ve kurutulmasından kastedilen ne? Deutsche Welle’den Zoran Arbutina bu sorulara ışık tutuyor:

Vergi cenneti olarak vergilendirme oranlarını en alt seviyede tutan küçük ülkeler ya da bölgeler kastediliyor. Avrupa'da yüksek vergi kesilen ülkelerde yaşayan özel kişiler ya da işletmeler, ikamet ettikleri yeri ya da firmanın adresini değiştirmek suretiyle işte bu vergi cennetlerinden yararlanıyor. Genelde bu gibi vergi cennetleri sadece vergi oranlarının alt seviyede olmasından dolayı değil, banka hesaplarına ilişkin gizlilik ilkesinin çok iyi korunması ve finans piyasaları denetiminin de minimal düzeyde olması nedeniyle cazibe merkezi haline geliyor.

Kağıt üzerinde firmalar

Vergi cennetleri için tipik olan bir husus da, varlığı sadece kağıt üzerinde olan, dolandırıcı firma sayısının buralarda oldukça yüksek olması. Firma tabelasının asılı olduğu yerde sadece bir posta kutusu bulunuyor, ama işlerin yürütüldüğü, asıl idari merkez başka bir yerde bulunuyor.

Vergi cennetleri olarak çoğunlukla “Offshore” denilen finans bölgeleri, örneğin eski İngiliz sömürgeleri gösteriliyor. Ancak “Offshore” kavramı coğrafi değil, hukuki anlam taşıyor ve sözü edilen finans bölgelerinin normal hukuk normlarının dışında algılandıklarını gösteriyor. Örneğin İngiliz Kraliyet Ailesi’ne doğrudan bağlı olan Jersey adasının daha önceleri böyle bir yer olduğu ve özel hukuki yapısı nedeniyle AB’nin bir parçası olarak görülmediği belirtiliyor.

Ortalama kazançlı bir kişiden normalde yüzde 20 oranında vergi kesilirken, bu adanın vergi sistemi multi milyonerlerin sadece yüzde beş oranında vergiye tabi tutulmasına olanak sağlıyordu. Birçok banka ve hedge fonu da buralarda piyasa denetim sistemi neredeyse olmadığından işlerini engelsiz yürütebiliyorlardı.


20’ler Grubu’nun kararı

İşte bu durum nedeniyle geçen Nisan ayında dünyanın sanayileşmiş ülkelerini bir araya getiren 20’ler Grubu, bu tip vergi cennetlerinin kurutulması kararı aldı. Bunun üzerine Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD “vergi cenneti olarak anılan ülkelerin de bir listesini çıkarttı. OECD, bu ülkeler arasında Filipinler, Malezya ve Uruguay’ı başta sayıyor. Birçok ülke vergilendirme yönetmelikleri konusunda uluslar arası standartlara uyma yönünde karar almış durumda, ama birçoklarının da bu kararları uygulamaya geçirmediği belirtiliyor. Bu çerçevede OECD’nin “kara listesi”nde İsviçre, Belçika, Lüksemburg, Avusturya ve Lichtenstein Prensliği de bulunuyor. Almanya Maliye Bakanı Peer Steinbrück, bu kapsamda bazı Avrupa’lı ülkelerin vergi kaçakçılığına neredeyse davetiye çıkardıklarını şu sözlerle dile getirmiş ve bazı Alman milletvekillerinden eleştiri toplamıştı:

“İsviçre’nin bu tür uygulamalardan açıkça sorumlu olduğunu iddia edebilirim. Lichtenstein’da da durum aynı… Tabii ki, elbette sorumlulukları var.”

Tehditler sonuç veriyor

Federal Meclis’teki tartışma sırasında Yeşiller Partisi’nden Jürgen Trittin ise vergi cennetlerini kurutma kararı konusunda hiciv dolu bir eleştiri yapmıştı:

“İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile vergi cennetlerinin kurutulmaya çalışılması, İtalya Başbakanı Berlusconi’nin katkılarıyla mafyaya karşı başarılı bir mücadele vermek kadar olanaklıdır.”

Bu kötümser görüşlere rağmen, ticari ve ekonomik ambargo tehditlerinin de sonuç vermesiyle birçok ülkenin uluslararası vergilendirme standartlarını kabul ettiği, büyük ölçüde hayata geçirdiği ya da OECD sözleşmelerini imzalayacağı yönünde taahhüt verdiği belirtiliyor. Bu çerçevede Jersey adasının da 12 ülke ile enformasyon değiş-tokuşu anlaşması imzaladığı ve “kara liste”den çıkartılarak “beyaz liste”ye “terfi” edebildiğine dikkat çekiliyor.


Zoran Arbutina / Çeviri: Çelik Akpınar

Editör: Ayhan Şimşek