1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yeniler ve eskiler arasında uçurum artıyor

Katrin Hoffmann/ DW11 Ağustos 2006

Avrupa Birliği’nin doğuya genişlemesi ile üyeler arasındaki refah farkı daha da büyüdü. Özellikle de işsiz sayısı ve ortalama gelir konusunda, AB’de uçurumdan bahsetmek mümkün. Bu ortadan kalkması ve Avrupa’nın ekonomisinin güçlendirilmesi ise AB’nin ana hedeflerinden biri. DW’den Katrin Hoffmann’ın haberi…

https://p.dw.com/p/AbYj
Avrupa Birliği'nde tarım sübvansiyonları en temel ekonomik sorunlardan biri
Avrupa Birliği'nde tarım sübvansiyonları en temel ekonomik sorunlardan biriFotoğraf: AP

Avrupa’nın bütünleşme sürecinin ilk adımları ekonomik alanda atıldı. Bundan 55 yıl önce oluşturulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, günümüzdeki Avrupa Birliği’nin temeli sayılıyor. Ekonomi, bugün de Avrupa içindeki entegrasyonun önemli bir parçası. AB Komisyonu, geçen yılın sonunda 2007 ila 2013 yılları için bir mali plan kararlaştırdı. Bu plan, Avrupa’nın dünya pazarındaki konumunu güçlendirmek ve aynı zamanda da üyelerin refah düzeyini artırma hedefini taşıyor.

Ayrıca Birlik içinde bir sosyal denge kurulması da amaçlanıyor. Bu dengenin sağlanabilmesi için nispeten daha yoksul ülkeler, AB yapı fonlarından destek alıyor ve böylece ulaşım, araştırma ve sağlık alanlarında projeleri hayata geçirebiliyorlar. 2007 ile 2013 yılları arasında birliğin yoksul bölgelerine toplam 360 milyar Euro aktarılması öngörülüyor.

İki seçenek var

Bonn Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Profesör Erik Theißen, Avrupa’nın ekonomisini güçlendirmek için iki seçenek olduğunu belirterek “Ya tüm üyeler için geçerli kurallar koyarak, belli bir uyum sağlanır ya da hangi ülke, hangi kuralı, hangi vergiyi ne zaman uygulayacak, bu noktanın piyasadaki rekabet tarafından belirlenmesine izin verilir“ dedi.

AB bu iki yoldan birincisini tercih ediyor. Avrupa’nın ekonomi modelinde kuralcılık ağır basıyor. Yani siyaset, ekonomik süreci yönlendirmek için bu sürece müdahele ediyor. Özellikle de sübvansiyon alanında. AB, dışarıdan destek gelmediği takdirde kuruyacak sektörlere destek vermeye dikkat ediyor. Şu anda öncelik tarım sektöründe.

İzlenen tarım politikası, birçok uzman ve politikacı tarafından modası geçmiş, aşırı pahalı ve hatta ekonomik büyüme açısından tehlikeli olarak nitelendirilse de Birlik bütçesinin neredeyse yarısı, tarım sübvansiyonlarına gidiyor. Sübvansiyonlar sadece tarım alanında değil, kömür madeni sektöründe ve balıkçılıkta da önemli rol oynuyor.

Sübvansiyon sorunu

Ancak özellikle İngiltere, sübvansiyonlara karşı bir çizgi izliyor. 1984 yılında dönemin Başbakanı Margaret Thatcher’in „Ben paramı geri istiyorum“ sözleriyle talep ettiği özel indirim hala geçerli, İngilizler diğer ülkelere oranla tarım fonuna daha az katkıda bulunuyor ve buna gerekçe olarak ülkelerindeki tarım sektörünün örneğin Fransa’dakinden çok daha küçük olmasını ve sübvansiyonlardan da bu yüzden daha az yararlanmalarını gösteriyorlar. Fakat diğer Birlik üyelerinin şikayetleri nedeniyle, İngilizler’e özel bu uygulamanın çapı, 2013 yılına kadar önemli ölçüde küçültülecek.

AB, sübvansiyonların dışında ortak standartlar koyarak da ekonomik sürece müdahelede bulunuyor. Söz konusu standartlar hem üretim süreci hem de ürünler için geçerli. Bonn’daki Ekonomi ve Toplum Enstitüsü’nden Stefanie Wahl, standartlaşma sürecinin, eşit rekabet koşulları oluşturma açısından önemli olduğunu belirterek şöyle konuşuyor: "Bence bu düzenlemeler olmalı, ama esneklik ve hızla değişen piyasa şartlarına uyum sağlama yeteneğini kısıtlamamalı, çünkü uluslararası rekabet kızışıyor ve Avrupa’nın da donanımının daha iyi olması lazım. Küresel ekonominin daha başındayız ve ekonominin küreselleşmesi bizi daha epey zorlayacak.“

Bonn Üniversitesi’nden Profesör Manfred Neumann ise, standartlaşmanın da bir sınırının olması gerektiği kanısında. Neumann, “Ufak güzeldir. AB’yi, üyelerin işbirliği yaptığı bir kurum olarak görmeliyiz. Herkesin aynı davranmasına gerek yok, tabana gerekli özgürlükleri tanımalıyız. Almanlar neden Sicilyalılar gibi yaşasın? Brüksel’deki bürokratlar, sorunları farklı bölgelerdeki girişimciler ya da çalışanlardan daha iyi bilmiyor ki!“